İşsizlik nereye gidiyor?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Doç. Dr. Mehmet Hüseyin BİLGİN / Kadir Has Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

İşsizlik, 2001 krizinden beri Türkiye'nin en önemli ekonomik ve sosyal sorunu durumunda. 2000 yılında yüzde 6.5 olan işsizlik oranı; krizin yaşandığı 2001 yılında yüzde 8.4'e, krizin etkisiyle 2002 yılında yüzde 10.3'e çıktı. Sonraki yıllarda ekonomide yaşanan olumlu havaya, rekor kıran büyüme oranlarına, hızla artan ihracata ve makroekonomide sağlanan göreli istikrara rağmen; yüzde 10'lar seviyesinin altına bir türlü düşmeyerek adeta kronik bir nitelik kazandı.

Küresel krizin etkisiyle sonraki yıllarda yeniden yükselişe geçerek 2008 yılında yüzde 11'e çıktı. İşsizlik, krizin Türkiye ekonomisini ve reel sektörünü derinden etkilediği 2009 yılında ise adeta zirve yaptı. Şubat 2009'da aylık bazda yüzde 16.1'e çıkarak rekor kırdı. Takip eden aylarda düşse de, 2009 yılında yüzde 14 düzeyinde gerçekleşti. İşsiz sayısı ise 3 milyon 471 bin kişiye çıktı.

Gerçek daha da vahim

2009 yılı verilerine göre, tarım dışı işsizlik oranı yüzde 17.4 gibi çok daha yüksek bir düzeyde. En dramatik olanı ise gençler arasındaki işsizliğin yüksekliği. "Genç işsizliği" olarak tabir edilen 15-24 yaş grubundaki işsizlik oranı yüzde 25.3. Yani her dört gençten biri işsiz. Bu, ekonominin yeterli düzeyde istihdam yaratamadığı anlamına geliyor. Öte yandan, işsizliğin kentsel alanlarda yoğunlaştığı, eğitim düzeyi düşük kesim arasında daha yüksek olmakla birlikte, üniversite mezunlarının işsizlik oranının da hayli yüksek olduğu görülüyor. Diğer yandan, çalışanların neredeyse yarısı (% 43.8), herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı değil. Bunun, istihdam üzerindeki ağır yüklerin sonucu olduğu söylenebilir.

Kaldı ki, gerçek işsizlik oranı, resmi rakamlarda görünenin çok üzerinde. Hesaplama yönteminden dolayı resmi rakamlar gerçek düzeyi yansıtmıyor. Gerçekten de, işsiz olan ve iş olsa çalışmaya hazır, fakat ümidini kaybettiği için iş aramaktan vazgeçmiş kişiler, işsiz olarak kabul edilmiyor ve işsizlik rakamlarına dâhil edilmiyor. Bunların hesaba katılmasıyla, işsizlik oranının yüzde 20'yi ve işsiz sayısının da 5 milyonu geçeceği açık.

Resmi işsizlik oranlarının çok daha yüksek çıkmamasının bir diğer nedeni de işgücüne katılma oranının göreli düşüklüğü. 2009 yılı itibariyle yüzde 47.9 olan işgücüne katılma oranı, tüm OECD ve gelişmiş ülkelerin oldukça altında. Türkiye, özelikle kadınların işgücüne katılmaları bakımından çok gerilerde. Yüzde 41.2 olan istihdam oranı da çok düşük.

İşsizliğe karşı ne yapılabilir?

Türkiye'nin işsizlik sorununu, 2001-2007 dönemi ile 2008 sonrası küresel kriz dönemi olmak üzere iki ayrı dönemde incelemek daha doğru olur. 2002-2007 dönemindeki yüksek büyüme oranlarına rağmen işsizliğin yüksek düzeyini ısrarla sürdürmesi; işsizliğin nedenini ekonominin performansında değil, başka yerlerde, emek piyasasında aramak gerektiğini gösteriyor. Türkiye'nin bu dönemdeki deneyimi, sadece ekonomik büyümeyle işsizlik sorununun çözülemeyeceğine iyi bir örnek. Bu dönemdeki işsizliğin nedenlerinin, hem arz hem de talep yönünden emek piyasasında var olan katılıklar/sorunlar olduğunu belirtmek gerekir.

2008 yılından sonra hızla artan ve 2009 yılı itibariyle yüzde 14'e çıkan işsizliğin temel nedeni ise hiç kuşku yok ki küresel kriz. Krizin etkisiyle, işsizlikle mücadelede "model ülke" olarak kabul edilen ABD başta olmak üzere birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye'de de işsizlik hızla arttı. Hükümetin işsizlik sorununun ciddiyetini bir türlü kavrayamaması da bu hızlı artışta etkili oldu. 2009 yılında işsizler ordusuna 860 bin kişi katılırken, istihdamın sadece 83 bin artması, krizin işsizlik üzerindeki ağır etkisinin göstergesi. Önceki yılların aksine 2009 yılında tarım sektöründe çalışan sayısı 238 bin kişi artarken, tarım dışı sektörlerde 155 bin kişi azalmış. Bu, krizin özellikle imalat sanayinde yarattığı daralmanın sonucu.

Krize karşı alınan ve alınabilecek tedbirlerle işsizlikte bir düşüş sağlanabilir. Fakat bu, büyük ihtimalle kriz öncesi düzeye, yani yüzde 10-11'ler düzeyine kadar mümkün olur. Paket açmakla, teşviklerle ve makro politikalarla, Türkiye'de işsizliği kronik düzey ve kritik eşik olan yüzde 10'ların altına düşürebilmek ise çok zor. Krize karşı alınan onca önleme rağmen işsizliğin azalmaması, işsizlikle mücadelede bu tip tedbirlerin yetersiz kaldığının göstergesi. İşsizlikle mücadele için kısa vadeli mikro tedbirler yanında, kalıcı bir düşüş için, eğitim reformu ve emek piyasasında reform olmak üzere, çok daha kapsamlı/yapısal önlemlerin alınması ve politikaların uygulanması gerekiyor.