İstanbul'un 55 günlük suyu kaldı
Ekonomi Gazetecileri Derneği'nin (EGD) VI. Küresel Isınma Kurultayı'nın sonuç bildirgesi açıklandı
İSTANBUL - Ekonomi Gazetecileri Derneği'nin (EGD) mayıs ayında gerçekleştirdiği VI. Küresel Isınma Kurultayı'nın sonuç bildirgesinde, 2013'ün dünya tarihinde en sıcak 4. yıl olarak kayıtlara geçtiği belirtilerek, 2010'un bugüne kadarki en sıcak yıl olduğu, 2014 yılında ise sıcaklıklarla ilgili bir rekor geldiği ifade edildi.
Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi'nin (NOAA) 2014'ün haziran ayının 1880 yılından bugüne kadarki en sıcak haziran ayı olduğunu açıkladığı belirtilen bildirgede, bu haziran ayının üst üste normalin üzerinde sıcak geçen 352. ay olduğu da vurgulandı.
Bildirgede, Türkiye'nin 5. İklim Değişikliği Ulusal Bildirimi'nde kuraklığın ülke için ileriki yıllarda önemli bir sorun oluşturacağı ve 2030 yılında İç ve Batı bölgelerde yüzde 40, Güneydoğu ve Doğu bölgelerinde yüzde 20-40 arasında su stresi yaşanacağının bildirildiği anımsatıldı.
Ulusal Bildirim'de ayrıca, iklim değişikliğine bağlı olarak hidrometeorolojik afetlerin, fırtınaların, büyük kentlerde sellerin, kuraklığın, iklim değişikliğine bağlı göçlerin, orman yangınlarının artacağı, meteorolojik afetler nedeniyle tarımsal üretimde büyük hasarlar oluşacağına işaret edildi.
Sonuç Bildirgesi'ne göre, 2014 nisan ayında hazırlanan sera gazları ulusal envanter raporunda Türkiye'nin 1990 yılında toplam 188,5 milyon ton karbondioksit eşdeğeri olan sera gazı salımının 2012 yılında 439,9 milyon tona çıktığına dikkat çekildi. Yüzde 133'lük bu artışla Türkiye, bu dönemde sera gazı salımlarını en fazla artıran ülke oldu. Kişi başına sera gazı salımları ise 1990 ve 2012 yılları arasında 3,4 tondan 5,9 tona yükseldi.
Sera gazları ulusal envanter raporuna göre, Türkiye'de enerji sektörü 308,6 milyon ton karbondioksit eşdeğeri salımla ilk sırada yer aldı. Endüstriyel işlemlerden 62,8 milyon ton, atıklardan 36,2 milyon ton, tarımdan ise 32,3 milyon ton eşdeğer karbondioksit sera gazı salımı gerçekleşti.
"İklim değişikliğinin ülkemize yüz milyonlarca liralık zararı var"
Türkiye'de de son 10 yılda meteorolojik afetlerin sayısında önemli artışlar olduğuna işaret edilen bildirgede, "2013 yılında çoğunlukla sel, fırtına ve dolu olarak gerçekleşen 350 kadar afet olmuş" denildi.
Bildirgede, Meteoroloji Genel Müdürlüğü'ne (MGM) göre 2013 yılında yağışlar ortalama değerlere göre yüzde 13 daha az gerçekleştiği belirtilerek, şu ifadelere yer verildi:
"Ülkemizde en son 2008 yılında yıllık toplam yağışlar normallerin altına düşmüştü. 2014 yılında ise bahar yağışları bölgelere göre değişmekle birlikte uzun yıllar ortalamasına yakın bir seyir gösterdi. Ancak haziran, temmuz ve ağustos aylarında şiddetli yağışlar gerçekleşti. Bu yağışlar başta büyük kentlerimiz olmak üzere birçok ilde sellere neden oldu. Ayrıca bahar aylarında birçok kentte hortum ve dolu afetleri de yaşandı. Bu afetlerin ileriki yıllarda artacağı ve şiddetleneceği de bilinen bir gerçek.
Yağış toplamlarının uzun yıllar ortalamasına yakın olmasına rağmen, yağış sularının sağanak şeklinde düşmesi nedeniyle Türkiye'nin birçok yerinde göller, dereler kurudu ya da su seviyeleri oldukça azaldı. Bu kurumalarda tarım alanlarının sulanması için yoğun miktarda su kullanılması da etkili."
"İstanbul su havzalarında 55 günlük su kaldı"
Kuraklıktan en fazla etkilenen illerin başında İstanbul geldiği belirtilen bildirgede, şunlar kaydedildi:
"İstanbul'daki içme suyu havzalarındaki ortalama doluluk oranı İSKİ verilerine göre ağustos ayı başında yüzde 19'un ve kullanılabilir su miktarı da 163 milyon metreküpün altına düştü. Bu değerler son 10 yılın en düşük değerleri. İstanbul'a günlük 2,5-3 milyon metreküp su verilmekte. Kaba bir hesapla İstanbul su havzalarında 55 günlük su kaldığını söylemek mümkün.
2013 yılında İstanbul'a verilen su miktarı 0,91 milyar metreküp. İstanbul'un nüfusunun 2013 yılında 14,2 milyon kişi olduğundan hareketle su kayıpları da dahil, İstanbul'daki kişi başı su tüketimi 176 litre kadar. Ancak İstanbul'a verilen suyun yüzde 30 kadarı şebeke kaybı olarak toprağa akıyor. İstanbul'un Melen dahil toplam kullanabileceği su miktarı kuraklık sorunu olmaması durumunda 1,7 milyar metreküp civarında."
VI. Küresel Isınma Kurultayı'nın sonuç bildirgesinde 10 yıl sonra İstanbul'un nüfusunun 16,5 milyon ve kişi başı su tüketiminin gelişmiş ülkelerdeki seviye olan 250 litre olması durumunda yıllık su tüketiminin su kaçakları hariç 1,5 milyar metreküpe ulaşabileceğine işaret edildi.
Bildirgede, İstanbul'un nüfusunun hızla artması, Türkiye'deki her beş kişiden birinin İstanbul'da yaşaması, bu nüfus için yeni konut alanlarının üretilmesi ve kent içindeki yeşil alanların betonlaşmasının hem selleri hem de kuraklığı artırdığı, diğer yandan ise betonlaşma ile oluşan ısı adası etkisi nedeniyle küresel ısınmayı tetiklediği vurgulandı.
"İklim değişikliği enflasyonu da artırıyor"
İklim değişikliğinin diğer bir etkisinin de enflasyonu artırması olduğu vurgulanan bildirgede, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın temmuz ayında Türkiye'de son dönemde yaşanan kuraklıkların, gıda fiyatları üzerinde önemli miktarda olumsuz etki yaptığını ve bu durumun da enflasyon rakamlarının yüksek çıkmasına neden olduğunu açıkladığı anımsatıldı.
Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu'nda da Türkiye'nin iklim değişikliği alanında Avrupa Birliği (AB) müktesebatına uyum konusunda ilerleme kaydetmediği aktarılan bildirgede, şunlar kaydedildi:
"Sonuç olarak iklim değişikliğiyle mücadelede ülke olarak başarılı olduğumuz söylenemez. Hatta iklim değişikliği konusunda adım atmamamız, AB üyeliğimizi de riske atabilir. İklim değişikliği ile mücadelenin sera gazları azaltım ayağı için yapılacaklar belli. Bunlardan bazıları sera gazı azaltım hedefleri konularak karbon ve enerji yoğun kalkınmadan vazgeçilmesi, enerji verimliliğini artırma, yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla yararlanma, orman, tarım ve mera alanlarındaki yapılaşmanın önlenmesi, kentlerde toplu ulaşım olanaklarının arttırılması ve atıkların azaltılması.
İklim değişikliğine uyum kapsamında da afetlerce riskli bölgelerin tespiti, kuraklığa karşı su yönetimi, gıda güvencesinin sağlanması, toprakların, doğal alanların ve ekosistem hizmetlerinin korunması gibi yapabileceklerimiz var. Bunların pek çoğuna İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planında yer verilmiş. Ancak eylem planı, eyleme dönüşememiş durumda. Bu durumun temelinde ekonomik kaygılarla kısa vadeli ve sürdürülebilir olmayan, doğaya rağmen kalkınma hedefleri yer alıyor. Özetle iklimlerin değişmemesi için politikaların değişmesi gerekiyor."