İşte frene basmanın gerekçesi

Sıcak parayla ısınan ekonominin soğutulması konusunda hükümet ile bankalar arasında konsensüse varıldı. Gerekçe: Bankaların kredi hacminin büyümesinin, cari açığı katlayarak artırması...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ece CEYHUN - Mehmet KAYA

ANKARA / İSTANBUL - Bankalar üzerinden ekonomiyi soğutmanın gerekçesi ortaya çıktı. Bu gerekçe, önceki gün Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan

başkanlığında TCMB, BDDK, Hazine, SPK ve 49 bankanın tepe yöneticilerinin bir araya geldiği zirvede tartışıldı.

Toplantıda sunum yapan TCMB Başkanı Durmuş Yılmaz, bankaların hızlı kredi büyümesinin cari açık üzerindeki etkilerini anlattı. Yılmaz'ın sunumuna göre, yüzde 35'lik bir kredi büyümesi, cari açığı GSYH'nın yüzde 9.6'sına tırmandırıyor. Buna göre, bankalar kredileri yüzde 35 artırdığında, 2011'de cari açık 75 milyar dolara ulaşacak.

5 PUANIN ETKİSİ: TCMB Başkanı Yılmaz sunumuyla kredi büyümesindeki 5 puanlık artışın, cari açığı 2,1 puan artırdığını ifade etti. Yılmaz'ın 2011'e ilişkin verdiği bilgiye göre de, örneğin kredi artış hızı yüzde 15'den yüzde 20'ye çıktığında cari işlemler açığının GSYİH'ye oranı da yüzde 1,2'den yüzde 3,3'e çıkıyor. Kredi büyümesi yüzde 35'e çıktığında ise cari açık GSYİH'nın yüzde 9.6'sı kadar oluyor.

TEK TEK DİNLEDİ: Ekonomi yönetimi bankacıları tek tek dinledi. Bazı bankacılar, yorum yaparken bazı bankacılar soru sordu. Cevapları başkanlar verdi. Babacan'ın en somut yorumu kamu bankaları üzerine oldu. Kredide frene basın mesajı üzerine bazı bankacılar kamu bankalarının özel bankalardan daha hızlı kredi büyümesi yaşadığını hatırlattı. Bakan ise kamu bankalarına sizde yavaşlayın sinyali verdi. Babacan, "Hızlı değil, sağlıklı büyüyelim" dedi.

EN ÇOK SORU MB'YE: BDDK'nın da MB'yi destekler nitelikte adımları olmasına karşın bankacılar, en çok soruyu Merkez Bankası Başkanı'na yöneltti. Teşekkürü ise Hazine Müsteşarı aldı. Çanakcı, tahvillerde vergi indirimi konusundaki çalışmaları anlatınca başta TBB Başkanı Ersin Özince olmak üzere bankacılardan teşekkür aldı.

BANKACILAR NE İSTEDİ: Bankacılar, alınan önlemleri aşırı sert bulsa da 'çok tedbirlisiniz' eleştirilerisini yöneltmedi. Fakat şube harçları ve zorunlu karşılığa faiz ödemesinin kaldırıldığı hatırlatılarak buralarda geri adım atılması ya da bunu telafi edecek bir uygulamanın devreye alınması istendi. Bankacılar, maliyet yükünün sadece bankaların üzerine yüklenmemesi gerektiğini söyledi.

'YURTDIŞINDA BÜYÜYÜN' DENİLDİ: Bankacılara 'yurtdışında büyüyün, bu fırsat tekrar yakalanamaz' mesajı verildi. Gerekirse siyasi destek de verileceği kaydedildi. Bankacılar, Türkiye'de bu kadar büyüme fırsatı varken daha nüfusun büyük bölümü bankacılıkla tanışmamışken yurtdışında yapılacak alımların 'sembolik' anlamlar taşıdığını söyledi.

O ZAMAN SEÇENEK BONO: Geçen sene kredi vermiyor, bonoya yatırım yapıyor diye eleştirilen bankalar şimdi yeniden tahvil tarafına dönmek zorunda kalabilir. Hazine'nin 5, 10 yıllık ihraçlarla aktif yaratması bekleniyor.

Babacan: %20-25'lik kredi büyümesi OVP ile uyumlu

DEVLET BAKANI ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Bankaların kredi hacmi 2011'de şu kadar artmalıdır, bankaların bilançosu şundan fazla büyümemelidir' gibi açık, zikredilmiş, hedeflenmiş bir rakam yok. Ama yüzde 20, 25 aralığı, bizim Orta Vadeli Programımızla uyumlu. Bunun ötesinde hesabı kitabı olan banka varsa herhalde bu toplantıdan, bu tedbirlerden sonra belki bütçelerini bir yeniden gözden geçireceklerdir. Bunun ihtiyacı belki ortaya çıkacaktır. Nihayetinde her bankanın kendi vereceği karardır.

Ama makro dengeler açısından da bunun takibi yapılır'' dedi. Bakan Babacan, 49 banka yöneticisiyle Devlet Konukevi'nde bir araya geldiği toplantının ardından Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği Başkanı Fahrettin Yahşi ile birlikte soruları yanıtladı. Babacan, Merkez Bankası ve BDDK'nın verdiği vizyonun, perspektifin, 2011'de Türk bankacılık sektörünün yine ciddi bir büyüme oranını öngördüğünü belirterek,

''Önemli olan Orta Vadeli Programımızla (OVP) uyumlu, tutarlı bir finans sektörü ve cari denge rakamını beraberce oluşturabilmek" ifadelerini kullandı.

Babacan, finans sektörü ile iletişimin yoğun olacağı bir dönem yaşanması gerekliliği üzerinde durarak "Uygulamalarla ilgili ufak tefek pürüzler, sıkıntılar hep olabilir. Çünkü yeni her karar, hele hele gelişmekte olan ülkelerde hiç denenmeyen, özgün bir şeyler yapıyorsanız. Bunların sağda solda ufak tefek arzu edilmeyen sonuçları da doğabilir. Bunları hemen öğrenmemiz, haberdar olmamız gerekiyor ki düzeltici adımları zamanlıca atabilelim" diye konuştu.

Özince: Faizler yükselse bile cazibesini koruyacak

TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ Başkanı Ersin Özince, ''Bu son alınan kararların bilhassa tahvil ihracıyla ilgili kararların çok işe yarayacağını düşünüyorum. Reel sektörü veya tüketiciyi rahatsız edecek bir durum olacağını düşünmüyorum. Kaldı ki, faiz oranlarının yükselmesi söz konusu olsa dahi, ben yine bu faiz oranlarının çok cazip seviyelerini koruyacağını düşünüyorum'' dedi.

Bundan sonrasında bütün konunun hem ekonomi, hem Türkiye ve hem de sektör açısından istikrarlı ve sürdürülebilir bir gelişmenin devam etmesi olduğunu belirten, Özince, bankacılık sektöründe bir küçülme, kredilerin azalması tarzında bir tutumun olduğunu düşünmediğini, sadece makro ekonomiyle ilgili önlemlere bankacılık sektörünün de kendi çapında katkısının söz konusu olabileceğini söyledi. Toplantıda, bankacılık sektörünün ciddi boyutta büyümesinin hiç yadsınmadığını gördüğünü belirten Özince, şöyle devam etti:

"Bugünkü toplantıda öyle sektörü değil frenlemek, bilakis büyümesini destekleyen bir anlayış gördüm. Merkez Bankası Başkanımızın sunumundan da bunu anladım. Ama hiçbir konuda gücümüzün ötesinde bir rahatlık içine de girmememiz lazım. Özellikle çok iyi yönettiğimizi söylediğimiz bankacılıkta vadeyle ilgili konuları da, vade riskini de daha iyi yönetebileceğimizi düşünüyorum. Ben, bu son alınan kararlarda bilhassa tahvil ihracıyla ilgili kararların çok işe yarayacağını düşünüyorum. Sonuçta reel sektörü veya tüketiciyi rahatsız edecek bir durum olacağını düşünmüyorum. Kaldı ki, faiz oranlarının yükselmesi söz konusu olsa dahi ben yine bu faiz oranlarının çok cazip seviyelerini koruyacağını düşünüyorum."

Yahşi: Ekonomi yönetimi bizlerle empati kurdu

TÜRKİYE KATILIM BANKALARI BİRLİĞİ (TKBB) Başkanı Fahrettin Yahşi, Türkiye'nin finansal istikrarı yakalamış bir ülke olduğunu, bu finansal istikrarın sürdürülebilirliği ve daha da güçlenmesi açısından 'proaktif' bazı önlemlerin alındığını söyledi. Yahşi, sektörün gelişimi açısından önem arz eden bu toplantıda, bankalar ile hükümet ve etkili otoriteler arasında çok ciddi bir eşgüdümün olduğunu gördüklerini kaydetti.

Yahşi, "Bunun proaktif bir önlem paketi olduğunu ve finansal sektörümüze olan güveni daha da artıracağını düşünüyorum" dedi. Yahşi, kredi fiyatlamasını oluşturan çok farklı faktörlerin bulunduğunu belirterek, ''Sadece tek bir faktöre dayalı bir fiyatlama söz konusu değil. Tek başına bugün alınan kararların kredi fiyatlarına direk ciddi miktarda yansımasını beklememiz çok da doğru olmaz'' dedi.

Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) Başkanı Fahrettin Yahşi DÜNYA'ya yaptığı açıklamada ise hükümet ile finans sektörünün bir araya gelmesinin çok iyi ve yararlı olduğunu kaydederek "Ekonomi yönetimini piyasa oyuncularıyla empati kurduğunu gördüm. Yüzde 25'ler civarındaki kredi büyümesinin makul olduğu bunun bir sorun yaratmayacağı üzerinde duruldu. Kısa vadeli menfaatlerin uzun vadeli kazançların önüne geçmemesi gerektiğine dikkat çekildi. Alınan kararları 'biz yaptık oldu' anlayışından ziyade piyasanın nabzının tutarak aldıklarına özellikle dikkat çekti. Hükümet ve BDDK önümüzdeki dönemde piyasanın yakından dinlenerek adımlar atacağını ve revizyon gibi adımların piyasadan alınacak izlenimlerle atılacağının üstünde durdu" diye konuştu.

Bankaların AB ile farkı kapanıyor, ama alınacak mesafe hâlâ büyük

TÜRKİYE bankacılık sektörü kriz döneminde göz kamaştırdı. Dünyanın en büyük devlerinden bir çoğu devlet yardımları ile ayakta durabilirken, yılbaşından ekim sonuna kadar olan dönemde Türkiye'de bankaların aktifleri yaklaşık 100 milyar TL, yıl sonundan aralık ayının ilk haftasına kadar krediler 107.8 milyar TL ve mevduat hacmini 79.6 milyon TL arttı.

Türkiye'deki bankalar önümüzdeki dönemde yurtdışına yatırım planları yaparken bu yıl şube harçlarından, KKDF'ye ve munzam karşılıklarla ilgili gelişmelere kadar bir dizi düzenleme ile karşı karşıya kaldı. Büyüme arzusunu sık sık dile getiren ve bazı alanlarda hızlı büyüdü denilen sektörün rakamları bugün borç krizi ile boğuşan ve bazı bankalarını yardımlarla ayakta tutabilen Avrupa Birliği'nin rakamları ile karşılaştırıldığında 2002 yılındaki uçurumun Türkiye'deki bankalar lehine azaldığı ama hala alınacak çok büyük mesafenin büyük olduğu dikkat çekti.

Türkiye Bankalar Birliği tarafından hazırlanan verilere göre 2002 yılı ile toplu verilerin ulaşılabildiği 2009 yılı rakamları mukayese edildiğinde Türkiye bankalarının, bazı noktalarda hızlı, bazılarında daha yavaş ilerlemeler yaşadığı görülüyor. Seçilmiş göstergeler üzerinde yapılan karşılaştırmada AB ve Türkiye bankacılığı arasındaki bol katlı mesafe biraz daha küçülürken, eğer dikkatli davranılmaz ise bu farkın kapanması için epeyce bir zamana ihtiyaç duyulacağı düşünülüyor. Bu arada yörenin bankacılık yapmak için potansiyeli en yüksek ülkelerden birisinin Türkiye olmaya da devam edeceği kaydediliyor. Türkiye bankacılığının, AB bankacılığı ile karşılaştırmasında kredi kanalındaki iyileşme dikkat çekiyor.

Bankalar, Türkiye ekonomisinde sağlanan istikrar yanında ikili ilişkileri ve güçleri ile verdikleri güvenle artık daha çok uluslararası kaynağa erişebilir ve bunu müşterilerinin lehine kullandırırken, faizlerdeki gerileme ile ekonomik faaliyetin canlanması da krediye olan talebi destekleyen başlıca faktörler olarak öne çıkıyor. Bankacılık sektöründe 2009 yılı rakamlarına göre kişi başına kredi 2 bin 540 euroya çıkarken bu rakam AB'de 38 bin 247 euro düzeyinde bulunuyor. 2002 yılında kişi başına kredi AB'de 28 bin 64 euroyken Türkiye'de sadece 623 euroydu.

2002 yılında AB ve Türkiye arasındaki kişi başına kredi kullanımı farkı 45.1 kat düzeyindeyken bu fark 2009 yılında 15.1 kata indi. Toplam kredi hacminin, gayri safi yurtiçi hasılaya oranı (GSYH) açısından bakıldığında AB ülkeleri ile aradaki fark azalmış gibi görünüyor ama AB ülkelerinde 2002 yılında milli gelirin yüzde 117'si kadar kredi kullanılırken bu rakam 2009 yılında yüzde 162'ye çıkıyor. Türkiye'de ise söz konusu rakam 2002'de milli gelirin sadece yüzde 17'si kadar olan kullanım 2009'da ise hala milli gelirin yarısına ulaşmamış ve yüzde 41 seviyesinde kalmış durumda.

2002'DE TÜRKİYE'DE TÜKETİCİ KREDİSİ YOKMUŞ!

Tüketici kredilerinin milli gelire oranı olarak bakıldığında 2002 yılında Türkiye'de oranının yüzde 1'in altında olduğu da ilginç bir nokta olarak göze çarpıyor.

Geçen dönem içinde kullanılan tüketicinin banka ile olan ilişkisi artarken 2009'da tüketici kredilerinin milli gelire oranı yüzde 9'a çıktı. AB'de ise hem 2002 yılında hem de 2009 yılında tüketici kredilerinin milli gelire oranı yüzde 8 düzeyinde sabit kalmış.

Fark açısından bakıldığında ise 2002 yılında tüketici kredilerinin, GSYH'ya oranı Türkiye'nin 36.4 katıyken bu oran 2009 neredeyse kapanmış ve yüzde 1'in altına yüzde 0.8'e kadar inmiş. Konut kredilerinin milli gelire oranına bakıldığında ise durum biraz daha farklı. Çünkü Türk hane halkının tüketici kredilerindeki iştahı, konut kredilerine daha çok yansımamış.Türk hane halkının 2002'de kullandığı konut kredileri, tüketici kredilerinde olduğu gibi milli gelire oran açısından yüzde 0. Oran, 2009 yılında yüzde 5'e çıkarken AB'de kullanılan konut kredilerinin milli gelire oranı 2002'de yüzde 35, 2009'da ise yüzde 43. AB-Türkiye farkı ise 2009'da 9.4 kat.

Türkiye'de düşük tasarruf düzeyi ve finansal araçlara olan talep alışkanlıkları mevduat verilerine yansıyor. Kişi başına mevduat 2002 yılında AB'de 22 bin 987 euro olurken 2009'da 33 bin 755 euroya çıkarken, Türkiye'de bin 499 eurodan 2 bin 950 euroya yükseldi. AB/Türkiye farkı kişi başına mevduatta 2002 yılında 15.3 kat düzeyinde bulunurken 2009'da 11.4 kata indi. Türkiye'nin milli geliri artmasına karşın tasarruf eğiliminin düşüklüğü mevduat/GSYH rakamlarında da dikkat çekiyor.

AB'de 2002 yılında milli gelirin yüzde 96'sı kadar bir tasarruf oranı bulunurken aynı tarihte Türkiye'de oran yüzde 41 düzeyinde. 2009 yılına gelindiğinde AB'de bu oran yüzde 143'e fırlarken Türkiye'de sadece yüzde 48 düzeyinde kalıyor. Dolayısıyla AB ile Türkiye arasında 2.4 olan fark katı 2009'da 3'e çıkıyor.

BANKALARIN TOPLAM AKTİFİ DAHA MİLLİ GELİRİ YAKALAYAMADI

Türkiye'de bankalarının aslında çok da hızlı büyümediğini gösteren bir başka kalem ise aktifin, GSYH'ya oranı. 2002 yılında gelirin yüzde 267'si kadar aktif büyüklüğüne sahip olan AB bankaları 2009'da krizle uğraşmalarına karşın bu oranı yüzde 357'ye çıkartıyor. Yani milli gelirin 3.5 katı kadar bir bankacılık sistemleri var.

Ama Türkiye'ye bakıldığında daha bankacılık milli gelir toplamına bile ulaşamamış vaziyette. Türk bankalarının aktiflerinin, GSYH'ya oranı 2002'de yüzde 62 olurken bu rakam 2009'da ancak yüzde 88'e çıkabilmiş.

KİŞİ BAŞINA AKTİFTE 16 KAT, KİŞİ BAŞINA GELİRDE 4 KAT FARK VAR

Kişi başına aktif ise 2002 yılındaki 28 kat düzeyinden 15.6 kat düzeyine inerken AB'de kişi başına aktif 2002 yılında 63 bin 886 euro 2009 yılında 84 bin 234 euro düzeyinde çıktı. Türkiye'de ise 2002 yılında 2 bin 280 euro olan kişi başına aktif 2009'da 5 bin 395 euroya yükseldi.

Kişi başına gelir ise 2002 yılından 2009 yılına bakıldığında AB'de gerileme yaşandığı dikkat çekiyor. 2002 yılında kişi başına gelir 23 bin 949 euro olurken, 2009 yılında 23 bin 578 euro düzeyine düşmüş. Türkiye'de ise aksine 2002'de 3 bin 714 euroyken 6 bin 134 euroya çıkmış ve böylece 2002'de 6.4 kat olan fark 3.8 kata inmiş durumda.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir