İstihdamda tarımın önemi
Dr. Hamdi KARAATA / Ziraat Yük. Mühendisi
Krizin etkilerini hafifletmek bağlamında, gazetenizin istihdam konusunu tartışmaya açması, son derece isabetli bir yaklaşımdır. Eğer sorunu, geçici bir takım önlemlere indirgemeyip, tam da omurgasından yakalayabilirsek ülkemiz için uzun dönemde çok da olumlu gelişmeler sağlayabiliriz. Bunu yapabildiğimiz ölçüde krizi fırsata çevirebiliriz.
İstihdam sorunu tartışmaya açılırken, tarım sektörünün, sektörler içinde en çok istihdam potansiyelinin olduğu, umulur ki karar mekanizmasındaki yetkililer tarafından da fark edilir; ve istihdam politikalarının yapılandırılmasında tarım sektörü, başlangıç noktasını oluşturur.
Tarım, istihdamda en az eğitim gerektiren ve en az yatırım gerektiren bir sektördür. Kitlelerin istihdamı, ancak bu sektörde doğru adımların atılmasıyla olasıdır. Başka bir deyişle çok sayıda niteliksiz elemanın istihdamı, kısa sürede ancak tarım sektöründe olasıdır. Yeter ki doğru yerden başlansın. Bunun için, doğru yerde doğru ürün üretilmesi şarttır.
Ülkemiz, doğal coğrafyası olarak, 26 büyük havzadan oluşmaktadır.(bakınız, TOPRAKSU Yayınları). Yani 26 değişik iklim, toprak kaynağı ve su potansiyeli olan 26 değişik coğrafi bölge… Doğal olarak 26 değişik iklim, toprak ve su potansiyeli olan yerlerde, ekolojik olarak farklı ürünler ön planda olmalıdır. Oysa ülkemizde yetiştirilen ve de üretimi desteklenen ürünlere baktığımızda, ekolojik koşulların hiç dikkate alınmadığını görüyoruz. Ülkemiz tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 90'ında buğday üretimi yapılmaktadır. Halbuki buğday, serin iklim tahılıdır, Avrupa'da dekara ortalama verimi 700 kg'dir. Kanada da dekara verim, 900 kg dolayındadır. Ülkemizde ise sırf ekolojik koşullar nedeniyle ortalama dekara verim, 230 kg'dir. (DİE Yayınları). Ülkemiz, ılıman iklim kuşağında olup, aynı zamanda bir Akdeniz ülkesidir; ekolojik olarak asla rekabet edemeyeceğimiz buğday üretimine yüzde 90 gibi bir ekiliş alanı ayırmamız size de ters gelmiyor mu? Üstelik, buğday üretimi, tarım ürünleri içerisinde en az istihdamı gerektiren bir üründür. Çukurova gibi, Harran ovası gibi altyapısı tamamlanmış sıcak ovalarımızda buğday üretimi neden destekleniyor?
Kimileri, ülkemizin yılda 17-18 bin ton buğdaya ihtiyacı olduğunu ve bunu üretmek zorunda olduğumuzu ileri süregelmiştir hep. Ancak ekolojik olarak başarılı bir üretici olamadığınız bir üründe bu ısrarı da anlamak çok zor. Üstelik de katma değeri en düşük olan bir üründe… Örneğin, 1 kg antep fıstığı ile en az 10 kg buğday satın alabilirim. 1 kg fındıkla 7-8 kg buğday satın alabilirim, 1 kg pamukla, 1 kg susamla, hatta meyve ile sebze ile karşılaştırıldığında daha fazla katma değer sağlayan, daha fazla istihdam gerektiren ve ekolojiye daha fazla uyum gösteren, daha fazla ürün alabileceğimiz ürünler varken, çiftçiyi buğday üretimine yönlendirmek, tarım sektörünün de, istihdam politikalarının da sonunu hazırlamıştır.
Karadeniz, dünya fındık üretiminin yüzde 70'ini üretirken, Karadeniz'de fındığa alternatif ürün arayışı doğru değildir. Tekstil sektörü ülkemiz ekonomisinin bel kemiğini oluşturmuşken, pamuk üreticisini dış piyasaya korumasız bırakmak doğru değildir.
26 değişik havzayı görmezden gelip, devlet desteklerinin, ülke genelinde eşitlenmesi doğru değildir.
Ülkemizin yüz binlerce ton yağ açığı bulunurken, bu ovalarda sıcak iklim tahılları, yağ bitkileri üretimi neden yeteri destek bulamıyor? Bu sorulara doğru yanıtlar bulmadan hiçbir çözüm üretemeyiz.
O halde ne yapılmalı? nereden başlanmalı?
* Öncelikle 26 havza için ayrı ayrı üretim planları hazırlanmalı. Bu yapılırken başta ekolojik koşullar olduğu gibi dış piyasa ihtiyaçları da göz önünde bulundurulmalı.
* Bütün devlet destekleri ve sübvansiyonlar, üretim planları ile uyumlu olmalı. Böylece, özellikle buğday desteği sadece serin bölgelerde bırakılmalı, sıcak bölgelerde ekolojiye uygun ürünler desteklenmeli.
* Dekara 200 kg'den daha az ürün alınan yerlerde, buğday üretimi yasaklanmalı. Zira bu kadar bir ürün için harcanan emek, tohum, gübre, mazot, su ve ilaç boşa atılmış demektir. Ülke kaynaklarının boşa harcanması demektir.
* Devletin elindeki tüm tarım arazileri, en kısa zamanda topraksız çiftçiye ve boşta gezen Ziraat mühendislerine, üretim planına uygun üretim koşulu ile ücretsiz kiralanmalıdır.
* Devlet, sulanabilir arazilerde damla sulama yöntemini özendirmelidir.
Tarımdaki ısrarlı yanlış politikalar, diğer sektörlere yeteri kadar ham madde üretemez, gerekli istihdamı sağlayamaz, iç göçü, çarpık kentleşmeyi, kentlerdeki kültürel yozlaşmayı hızlandırarak giderek daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Sorunun çözümü için başlangıç noktası tarım sektörü olmalıdır görüşündeyim.