İstikrarı hızlı büyümeye feda etmeyiz

Bakan Babacan, Türkiye'nin krizden çıkışta vergileri düşürerek harcamaları artırma yolunu izleyen ülkelerden farklı bir yol izlediğini söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ece CEYHUN

İSTANBUL - Türkiye'nin 2011 büyüme hedefi olan yüzde 4.5 ile Avrupa'nın en yüksek büyüme performansına sahip ülke konumunda olduğuna dikkat çeken Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 'hızlı değil, kontrollü' gitmek istediklerini söyledi.

Bakan Babacan, "Artık işleri kontrollü götürelim yaklaşımımız var. Hızlı büyüyelim derken riske girmek de var. Bizim 2011'de önceliğimiz finansal istikrar, hızlı büyüme değil. 2011 de hızlı büyüyelim derken, bütün birikimi, sağlanan istikrar ve güven ortamını riske atmak istemeyiz. Biz kendi şartlarımıza bakacağız" dedi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile dünya ve Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri, krizden çıkış stratejisini, finansal istikrar için ekim ayından beri alınan tedbirleri ve bu adımların yansımalarını konuştuk. Bakan Babacan, DÜNYA'ya alınan kararların arkasındaki koordinasyonu ve bakış açılarını anlatırken çerçeveyi 'istikrar' üzerine kurduklarını belirtti. Bakan Babacan, Türkiye'nin kriz döneminde izlediği yol haritasının bugün gelinen noktada ne kadar doğru olduğunun da görüldüğünü aktardı.

Babacan, kriz döneminde aldıkları kararlar gibi ekim ayından itibaren atılan adımların da arkasında 'gelecek nesillere yük bırakmamak' anlayışı olduğunu vurguladı. Babacan, ekonomide 'can suyu vermek' diye bir tabir olduğunu belirterek "Ama bu çok tehlikeli de bir tabirdir. 'Can suyu' nesiller arasında adaletsizliğe neden olmamalıdır. Bugünü kurtarmak adına gelecek nesillere yük bırakmamalıyız" dedi.

Bakan Babacan, dünya ekonomilerinin krizden kurtuluşu genişlemeci politikalarda bulduğunu hatırlatarak "Suni tedbirlerle belki ekonomik daralmayı engelliyorsunuz ama ileriye dönük o kadar büyük riskler biriktiriyorsunuz ki. İleriye dönük o kadar büyük maliyetler biriktiriyorlar ki. Bugünü kurtarma adına geleceklerini bir bakıma ciddi şekilde riske sokuyorlar.

Bu borçların ödeneceği günler de gelecek. Likiditenin çekileceği günler gelecek. Yakın zamanda görünmüyor ama ilerleyen dönemlerde ciddi bir enflasyon riski başladığında ya da artık Amerikan Hazine'sinin kağıtlarına talepte tereddüt başladığında kaçınılmaz olarak acı reçeteler uygulamak zorunda kalacaklar. O gün geldiğinde de bu defa 'o gün' kötü etkilenecek" değerlendirmesinde bulundu.

Bugün krizin en hararetli günlerinin üzerinden 2 sene geçmesine karşın bazı ülkelerin hala kamu harcamaları ile ekonomiyi canlandırmaya çalıştığını ama esas unsurun reel sektörde , finans kesiminde ve tüketici nezdinde güvenin sağlanması olması gerektiği üzerinde duran Bakan Babacan, "Evet, ekonomi kitaplarında böyle durumlarda devlet daha fazla para harcasın diye yazabilir ama işin özünde güven unsuru var. Bütçe açığınız, borcunuz yüksekse bir de üstüne ilave harcamalarınız geliyorsa güven kaybı büyümeyi engelliyor ve çok daha fazlasını alıp götürüyor. Dolayısıyla biz tercihimizi güvenden yana, istikrardan yana kullandık" diye konuştu.

Borcu risk olarak gören piyasa için yeni borç güveni sarsar

2009'un ilk çeyreğinde yaşanan yüzde 14.5'luk daralmanın ve yerel seçimlerin ardından ekonomik tabloya baktıklarında, hem iç piyasada hem dünyada tedirginliğin hakim olduğunu kaydeden Bakan Babacan, şöyle devam etti:

"Dolayısıyla biz önceliği çok hızlı bir şekilde güven ortamını oluşturup ekonomik daralmadan, ekonomik büyümeye en hızlı nasıl geçeriz, bunun stratejisi ne olmalı üzerine odaklandık. Biz reel sektörün güvenini nasıl sağlayacağız, finans sektörünün güvenini nasıl sağlayacağız, halkımızın ileriye güvenle bakmasını nasıl sağlayacağız diye baktık.

Bizim buradaki stratejimizde şu oldu. Belki borcu düşük olan ülkeler geçici bir harcama artışı ile ekonomiye geçici bir süre canlandırma kazandırabilir. Ama eğer bir ülkenin kamu borcu zaten piyasalar açısından bir risk unsuru olarak algılanıyorsa ve bu genel algıyı genel güven ortamını bozucu bir noktaya gitme ihtimali varsa o zaman zaten çok olan borcun üzerine bir de ilave harcama yaparak, bütçe açığı verdirerek ekleyeceğiniz borç, güveni sarsacağı için büyümeden çok daralmayı ve sıkıntıları beraberinde getirebilir dedik. Biz pek çok ülkenin aksine mali sıkılaştırmaya gittik.

2009 Haziran'ından sonra bütçe açığımızı düşürücü tedbirler almaya başladık. Eylülde biliyorsunuz Orta Vadeli Program'ımızı (OVP) yayınladık onunla beraber 3 yıl içinde ne yapacağımızı ne yapmayacağımızı ortaya koyduk."

OVP'den sonra tüketici ve sanayicinin güveni arttı

Bu dönemi not artışlarının, faizlerdeki düşüşün ve kredi hacminin artışının izlediğini de belirten Bakan Babacan, "Büyüme hep o tarihten sonra oldu. Pozitif ivme ilk defa 2009 son çeyreğinde başladı.

Yine banka kredi hacimleri 2009'un son çeyreğinde OVP'yi açıkladıktan sonra artmaya başladı. Uzun süre sabit gidiyordu. Ve şu anda geldiğimiz noktaya bakacak olursak 2011 başı itibariyle tüketici güveni son 2 yılın zirvelerinde dolaşıyor. Reel sektör güveni son 4 yılın en yüksek seviyelerinde dolaşıyor. Finans sektörü kredi hacmini artırdı. Dolayısıyla güvende çok iyi bir noktayı yakaladık" ifadelerini kullandı.

"Bu kararları almak kolay olmadı" diye devam eden Babacan, bir çok ülkenin vergileri düşürüp harcamalarını artırdığı bir dönemde Türkiye'nin kendisine farklı bir yol çizmesinin pek çok eleştiriyi de beraberinde getirdiğini belirtti. Babacan, "Sayın Başbakanımız da 'finansal istikrar önemlidir. Biz borcumuzun artmasına tahammül edemeyiz. Türkiye'nin borç stoğunun mutlaka iniş trendinde olması lazım.

Dolayısıyla bunun için ne gerekiyorsa da yapacağız diye açık bir duruş gösterdi ve bize bunu yapın diye talimat verdi. Zaten çıktık OVP'yi açıkladık. 2010 yılının bütçesini ona göre yaptık ve sonuçlarını da gayet iyi bir şekilde aldık" dedi.

Hala gelişmiş ülkelerin bile 3 yıllık programlarını açıklayamadığına da dikkat çeken Babacan, "Hatta Kasım ayındaki G-20 zirvesinde gelişmiş ekonomilere çağrıda bulunduk 'sizde orta vadeli programlarınızı açıklayın, sizde ne yapacağınızı ortaya koyun ki diğer ülkelerde kendilerini ona göre adapte etsinler' dedik.

Büyük ekonomiler ne yapacağını açıklamadığı zaman görüyorsunuz her sabah başka bir haberle uyanabiliyoruz" diye konuştu.

Gelecek endişesi olan harcama yapmaz

Geçtiğimiz günlerde G-20 büyükelçileri ile de bir araya geldiğini ve onlara da güven ortamının tesis edilmesi gerekliliğini anlattığını açıklayan Babacan, "Ekonomi canlansın diye gelir vergisi düşürüldü. Ne oldu? Belki insanların cebine ayda 100 dolar, 200 dolar, 500 dolar daha fazla para girdi. Fakat o parayı harcaması için geleceğe güvenmesi lazım.

Eğer, ertesi, gün, ertesi hafta, ertesi ay işini kaybetme korkusu varsa, ekonomi kötüye gidebilir endişesi varsa, o parayı da harcamaz onu da tutar cebinde. Öyle de oluyor. Şimdi Amerika'da Cumhuriyetçiler Kongre'de ağırlığı kazandı ve yönetime açığı düşürün diye baskı yapıyorlar.

Yine Amerika'da insanlar her gün gazetelerde televizyonlarda borcun nasıl yükseldiğini, açıkların nasıl arttığını görüyor, ekonomi kötü diye dinliyor, okuyor. Şimdi böyle bir ortamda ekonomiyi canlandırmak çok zor" değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin attığı adımların doğruluğunun görüldüğünü ve ardından 'Türkiye'nin kamu maliyesi çok sağlam' yorumlarının geldiğini kaydeden Babacan, "Türkiye'nin Avrupa ile Amerika ile mukayese ettiğinizde çok sağlam bir kamu maliyesi var.

Bugün, Yunanistan'da İrlanda'da veya Portekiz'de gördüğünüz risk yok. Böyle olunca güven hızlı bir şekilde arttı ve ekonomik büyüme geldi. Herkes son sanayi üretim verisinden sonra tahminlerini revize etti ve 2010 büyümesi için yüzde 7.5 ile 8.5 arası büyüme tahminleri okuyorum" açıklamasında bulundu.

Yatırım kalemlerinin ithalatı açığı artırıyor ama korkutmuyor

2010 yılında yüksek büyümenin temel kaynağının iç talep ile yatırım harcamaları olduğunu ve yılın 9 aylık döneminde yatırım harcaması tutarının da 120 milyar lirayı bulduğunu aktaran Babacan, "En hızlı artan ithalat kategorisi de makine tesisat ithalatıdır.

Evet, cari açığı artırıyor doğru ama makineyi bugün alıyorsunuz, o makine size yıllarca üretim yapıyor. Muhtemelen ileride ihracat yapılacak ve tekrar Türkiye'ye döviz girişi sağlayacak. Dolayısıyla makine-tesisat ithalatından, yatırım kalemlerinin ithalatından çok korkmuyoruz. O uzun vadede bize kazandırır" dedi.

Cari açık cephesinden bakıldığında ise önemli noktalardan biri olan enerji faturasının düşürülmesinde Türkiye'nin kendi nükleer santralini kurana kadar ya da HES'lerinin kapasitesi artana kadar dışa bağımlı olduğunu ifade eden Babacan, şöyle devam etti:

"Büyüme varsa Türkiye'de enerji tüketimi var. Enerji tüketimi varsa bunun getireceği cari açık var. Bundan kısa vadede çıkmamız mümkün değil. Enerji noktasında bizim en büyük çıkışımız nükleer santraller. Nükleer santraller devreye girdiği zaman onların üreteceği enerji kadar bağımlılığımız azalacak. Ve cari açığımızda o miktarda olumlu olarak etkilenecek. Uzun vadede cari açıkla ilgili yapısal konular çok önemli.

Bu da Türkiye'nin daha yüksek katma değer üretmesinden geçiyor. Daha yüksek teknolojiye dayalı daha bilgi ekonomisine dayalı bir yapıya ulaşmamızla ancak mümkün olabilecek.

Bugün biz 1 tır malı satıp 50 bin dolar alırken bir başkası bir kutuda 50 tane cep telefonunu 50 bin dolara satıyorsa bu bizi etkiliyor. Türkiye'nin daha yüksek katma değer üretmesi de birey birey daha iyi eğitimle alakalı."

TEDİRGİNLİK VEREN SERMAYENİN BÜYÜK KISMI ÇIKMIŞ DURUMDA

BABACAN, çıkan rakamın bir kısmının resmi verilerde görüldüğünü bir kısmının ise görülmediğine dikkat çekerek, "Merkez Bankası sürekli izliyor. Merkez Bankası'ndan arkadaşlarımız; bizim şüphelendiğimiz, tedirgin olduğumuz kısa vadeli durup, gidebileceğinden endişe ettiğimiz türden sermayenin önemli bir kısmı şu anda çıktı diyor.

Bunu sıfırlamak mümkün değil ama tedirgin olduğumuz rakamın büyük bir kısmı çıkmış durumda. Öte yandan şu da önemli. Bizim uzun vadeli sermayeyi de ürkütmememiz lazım" dedi. Bu noktada Merkez Bankası başta olmak üzere Maliye, BDDK ve Hazine'nin aldığı kararları hatırlatan Bakan Babacan, alınan kararların sonuçlarına bakıldığında hala kati bir değerlendirme yapmak için erken olduğunu da ifade etti.

Büyük resimden devlet mesul, istikrarsızlık önce bankaları vurur

BU YIL yüksek büyüme hedefleyen Türkiye bankacılık sektörünün yüzde 20-25'lik kredi büyümesi öngörüsü ile hareket etmesinin karlılık ve kredi büyümesi açısından hayal kırıklığı yaratmış olabileceğini de kaydeden Bakan Babacan, "2011'de bankacılık sektöründe yine karlar olacak ama makul olacak.

Kredi hacminin yüzde 30 arttığı diğer her türlü değişkenin eşit kaldığı varsayımı altında cari açığımız 2 puan birden artıyor. Türkiye'de cari açığın milli gelirin yüzde 6'sı düzeyinde olması başka yüzde 8'si düzeyinde olması başka. İstikrarsızlık olduğunda ilk etkilenen sektör bankacılık oluyor. Alınan kararların hepsi bankaların sağlam mali bünyelerinin devamını garanti altına alan tedbirler ama bunu da devletin yapması gerekiyor.

Herkes kendi perspektifinden haklı olabilir ama büyük resimden devlet mesul" açıklamasında bulundu. Bankaların elini rahatlatmak için bono ve tahvil ihraçlarından alınan stopajı da değiştirdiklerine dikkat çeken Babacan, şube harcının ise kalıcı bir uygulama olduğunu kaydetti.

TEDBİRLERE YÖNELİK DEĞERLENDİRME

Bekleyip, görmekte fayda var, ocak ayı kesin karar vermek için bir ölçü değil

ALINAN KARARLARIN sonuçlarına bakıldığında hala kati bir değerlendirme yapmak için erken olduğunu belirten Bakan Babacan şu değerlendirmeyi yaptı:

"İlk sonuçlar olumlu, evet. Kısa vadeli sermayenin büyük bölümü çıktı. Faizler düşük ve piyasada dalgalanma var diyor bekliyor. Bu arada bankaların kredi hacmini de izliyoruz. Ocak ayında kredi hacmindeki artış hızı yavaşladı gibi görünüyor ama bir ölçü değil. Bakalım şubat ve martta ne olacak. Alınan tedbirlerin neticesi şöyle oldu demek için erken. Bundan sonra ne yapacağımızla ilgili kararı vermeden önce de biraz bekleyip görmekte fayda var diye düşünüyoruz. Önümüzde tarihler var bakacağız. Şu ana kadarki gelişmeler bizim arzu ettiğimiz, beklediğimiz gelişmeler.

Buradan da şu anlaşılmamalı. Merkez Bankası ayın 15'inde PPK toplantısı yapacak. PPK'da alınacak karar kendi bağımsız kararıdır. Ne yapacaklarını kendileri bilirler. Fakat finansal istikrar anlamında alınan kararları biz koordinasyonla yürütmek zorundayız. Tam istikrar anlamında atılması gereken adımlar ilgili tüm kurumlarla beraber değerlendiriliyor ve belli bir koordinasyon içerisinde alınıyor."

Bakan Babacan, bundan sonra ne 'başka karar alınmayacak' ne de 'arka arkaya yeni tedbirler gelecek' değerlendirmesinin de yapılamayacağının altını çizerek "Baktık ki hala istenen sonuçlar noktasında atılması gereken adımlar var onlarda atılır. Tüm dengelere dikkat etmemiz gerekiyor.

Bizim bir güvensizlik ortamı oluşturmamamız lazım. Akşamdan sabaha ne olacağının sürekli belli olmadığı, her an her şeyin olabileceği, her an farklı kararların çıkabileceği bir ortamda Türkiye'ye zarar verir. Kimse önünü göremez. Herkes kendi kabuğuna çekilmeye başlar. O da dönüp dolaşıp bizim büyümemizi vurur" dedi.

Krizde alınan tedbirler normale döner sıra BDDK'nın çıkış stratejisine geldi

BAKAN BABACAN, izleme döneminin bir süre devam edeceğini ama bu dönemle ilgili kesin çizgiler çizilemeyeceğini anlatırken bir noktaya daha dikkat çekti. Babacan, Maliye politikalarında normale dönüldüğünde Merkez Bankası'nın çıkış stratejisini de açıkladığını kaydederek sıranın BDDK'nın kriz döneminde aldığı önlemlerin geri çekilmesine geldiğini ifade etti.

Babacan, "Bankacılıkla ilgili tedbirlerde de bir çıkış zamanı geldi diye düşünüyorum. Bunları son alınan çalışmalar çerçevesinde de düşünmemek lazım. Daha genel perspektiften bakmak lazım. Dolayısıyla o kriz ortamında alınan tedbirlerin normale

dönme zamanı geldi" dedi. Nitekim BDDK 1 Mart'ta sona erecek olan karşılıklar kararnamesinin süresinin uzatılmayacağını geçtiğimiz cuma günü açıkladı.

Buna göre ikinci grupta sınıflandırılan kredi ve diğer alacakların iki defa ile sınırlı olmak üzere yeni sözleşme koşuluna bağlanabilmesine, donuk alacak olarak sınıflandırılmış olan kredi ve diğer alacakların yeniden yapılandırılması veya yeni bir itfa planına bağlanması olanağının daha esne koşullarla ikiden üçe çıkarılmasına ve genel karşılık oranının sermaye yeterliliği standart oranı yüzde 16 ve üzerinde olan bankalarca yüzde sıfır olarak uygulanabilmesine imkan veren geçici uygulamalar sona erecek.

Türkiye'nin yeni dönemdeki formülü: Makul cari açık ve istikrarlı bir büyüme

KISA VADEDE düşük tasarruf oranlarına sahip Türkiye'nin bu böyle devam ettikçe dış kaynak kullanmaya devam edeceğini de aktaran Babacan, "Bu olmasın dediğimizde gelir büyümeyi vurur.

Biz kısa vadede yani 2011, 2012 ve 2013'te büyümek istiyorsak cari açığımız da olacak, bu kaçınılmaz. Ama bu cari açığı daha sıhhatli ve daha uzun vadeli kaynaklarla nasıl finanse edeceğimize yoğunlaşmamız gerekiyor. Cari açık olmasın bunu sıfırlayalım diye yola çıkarsak o zaman ekonomi durur.

Bunun çok ciddi maliyeti olur ve refah noktasında çok ciddi kayıplarımız olur. Cari açığı makul seviyelerde tutalım. Bugüne kadar Türkiye'nin yüzde 4, 5, 6 oranında cari açık üretip bu cari açığı da rahatlıkla finanse edebildiğini hep gördük" şeklinde konuştu.

Türkiye'de güven ortamı olduktan ve makul getiriler olduktan sonra yabancı yatırımcının kriz döneminde bile Türkiye'ye yatırıma koştuğunu söyleyen Babacan, tahribata neden olan kısa vadeli sermayenin değil de daha uzun vadeli sermayenin tercih ettiği bir Türkiye'yi daha nasıl tercih edilir hale getirebiliriz diye düşündüklerini aktardı.

Bu konuda ekim ayından beri çalışmalar yürüttükleri bilgisini de veren Babacan, tüm olasılıkları değerlendirmeye çalıştıklarını vurguladı.

 

 

Bu konularda ilginizi çekebilir