İSTOÇ esnafı kriz fırsatçılarından şikayetçi
Ufuk GERGERLİOĞLU
Bugünlerde özellikle toptancı piyasalarında tedirgin bir bekleyiş yaşanıyor. Türkiye'de bir dönem çok revaçta olan bu piyasalarda deyim yerinde ise kan deveran etmiyor. Piyasadaki kan akışını sağlayan çek ve senetlerin karşılıklarının bulunmaması toptancı işletmeleri sıkıntılı bir sürece sokmuş durumda.
Bir süre önce toptancı piyasasının kalbi olan İSTOÇ'daydım. İSTOÇ, Eminönü bölgesindeki birçok meslekten toptancı esnafının bir araya gelmesiyle oluşmuş bir ticaret merkezi. 5.000'den fazla işletmenin ve yaklaşık 35 farklı meslek grubunun faaliyet gösterdiği bu toptancı pazarının bugünlerde pek tadı tuzu yok. İSTOÇ Ticaret Merkezi'nde birçok sektörden yüzlerce esnaf ve tüccarımızla birebir görüşme imkanım oldu. Bu görüşmelerde ortaya çıkan değerlendirme ve sonuçları bazı esnaflarımızın ağzından sizlerle paylaşmak isterim.
Uzun yıllarını züccaciye sektörüne vermiş ve bünyesinde binlerce ürün bulunduran Yetkin Madeni Eşya işletmesinin sahibi Kenan Yetkin ile sektörü ve kriz değerlendirdik. Kendisine sorduğum ilk sorulardan biri "Bugünlerde önünüzü görebiliyor musunuz?" oldu. Bu sorumuza Kenan Yetkin şöyle yanıt verdi: "Bizim sektörümüzün habercileri çelikçilerdir. Onlar bize piyasanın bugünkü hali ve ilerleyen dönemlerdeki durumu hakkında net bilgiler verirler. Yani çelikçiler 10. katta biz birinci kattayız. Biz onlarla bir araya geldiğimizde 10. katta neler oluyor ve neler görüyorsunuz diye sorular soruyoruz. Onlar da bize tüm gördüklerini anlatıyorlar. Deyim yerinde ise tüyolar veriyorlar. Ama bugün çelikçiler bile ileriye dönük bilgi veremiyorlar ve şöyle diyorlar; artık biz de önümüzü göremiyoruz."
Kenan Yetkin'e ikinci sorumuz "Kriz sizi nasıl etkiledi?" şeklindeydi. Yetkin, krizi bize zaman süreciyle değerlendirdi ve şunları söyledi: "Bundan 4-5 ay öncesine kadar piyasada 'müşteri gelmiyor' sıkıntısı hakimdi. O zaman satmak için her türlü mücadeleyi yapıyorduk. Satışlarımızı nasıl arttırırız diye farklı yollar deniyorduk. Ama şimdi müşteriler geliyor bu seferde biz vermiyoruz, veremiyoruz. Artık korkuyoruz. Niye daha önce istemiyorlardı diye sitem ediyoruz. Bugünlerde neredeyse her üç çekten biri karşılıksız çıkıyor. Bize hammadde getiren tedarikçilerde ise daha farklı bir problem hüküm sürüyor. Tedarikçiler paralarını temin etmek için gittikleri noktalarda enteresan şeylerle karşılaşıyorlar. Örneğin; ocak ayının sonunda tahsilata gidildiğinde 'şu an sayımdayız' diye bir yaklaşım bahane edilebiliyor. Bunun yanında krizi fırsatçılık olarak değerlendirme eğilimi de söz konusu. Para var fakat kriz fırsatçılığı yapılıyor. Esnaflar ve tüccarlar mağdur ediliyor. 4-5 noktada perakende zinciri olan bir müşterim 5 ay öncesine kadar toplam mağazalarında 100 milyar ciro yaparken şimdi 5 milyar ancak yapabiliyor. Müşterilerin çoğu da bu kervana katılmış durumda. Nasıl olsa kriz var bahanesiyle ödemeler geciktiriliyor."
İSTOÇ'ta görüştüğümüz bir başka toptancı esnafımız da Ana Gıda Dağıtım ve Pazarlama AŞ işletmesinin sahibi Ümit Maden. Bu esnafımız krize ve sebeplerine biraz daha farklı bir anlayışla yaklaşıyor. Maden'e göre kimse kendi parasıyla iş yapmıyordu ve hâlâ yapmıyor. Piyasadaki sıkıntı da bundan kaynaklanıyor. Ümit Maden'in krize yaklaşımı ise şöyle: "Esnafımız bugüne kadar hep borçla dönmeye çalıştı. Hareketin olduğu dönemlerde çark döndüğü için pek bir sorun yaşanmadı. Ne zaman ki tahsilat ve sermaye kaynaklarında tıkanmalar başladı o zaman büyük sorunlar açığa çıkmaya başladı. Örneğin; bir esnaf bizden yüklü mal alıyordu. Bunun parasını borçla ödeyip o borcuda müşteriden aldığıyla kapatıyordu. Tabii ki o dönemde ne biz ne de bizden mal alan işletmeler kriz adına bir şey hissetmiyorduk. Derken kriz sürecine girildi. Her şey ayan beyan ortaya çıktı."
Ümit Maden'e bu süreçte işletmelerin nasıl hareket etmeleri gerektiğini de sorduk. Kendisi bize; "Bizim işletmelerimiz parayı ve riski nasıl yönetmesi gerektiği konusunda pek bir şey bilmiyor. Büyüme konusunda doğru zamanda doğru hareketi yapamıyor. Herkes büyümek istiyor. Ama altyapı ve ekip yok" diye cevap verdi.
Ümit Maden, Çaykur bayi olmanın avantajlarını da yaşıyor. Piyasada acımasız rekabetin olduğu bu dönemde markalaşmak ve bu süreci başarıyla yönetip yürütmek cidden çok zor. Bugün çay sektöründe bilinirlik araştırması yapılsa herhalde Çaykur ilk firma çıkar. Dolayısıyla elinizdeki marka ve ürün ne kadar kuvvetli ve bilinir olursa o kadar güçlüsünüz demektir. Çünkü sizden ürün tedarik eden işletmeler eğer bu markayı temin edemezlerse ciddi bir müşteri kaybına uğrayabilirler. Onun için ne yapıp edip size ödemeyi yapmaları gerekir.
Ziyaret ettiğimiz diğer bir toptancı esnafımız da Kısık Balık Malzemeleri San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin sahibi Mehmet Kılıçkaya oldu. Ağırlıklı olarak kendi sektörünün marka ürünlerini mağazasında bulunduran firma küçük çaplı imalat da yapıyor. Kılıçkaya, şu anda krizi hissetmediklerini ve mevsimsel olarak bu dönemlerde zaten durgunluk yaşadıklarını belirtti ve ekledi: "Krizi işlerimizin normalde açıldığı mart ve nisan aylarında hissetmeye başlayacağız. Şu an için pek bir şey anlayamıyoruz. Fiyatlarımızı da en asgari seviyede tutmaya çalışıyoruz. Masraflar da gittikçe yükseliyor. İşlerimizin açıldığı dönemde ne ile karşılaşacağız bilmiyorum."
Son olarak da plastik sektörüne 40 yılını vermiş Topçu Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti. sahibi Selim Topçu ile yaptığımız değerlendirmeden kısa bölümler aktarmaya çalışacağım. Plastik sektörü bugünlerde en şanslı günlerini yaşıyor. Petrol fiyatlarındaki düşüş bu sektörü olumlu yönde etkilemiş. Özellikle üretim yapan ve stokla çalışan firmalar bu düşüşün meyvelerini yiyiyor. Selim Topçu süreci aynen şöyle değerlendiriyor: "Son 1-2 aydır plastiğin hammaddesinde belirgin bir düşüş yaşandı. Hammaddenin tonu 2.500 seviyelerinden 1.500 seviyelerine geriledi. Bu vesile ile sermayemiz neredeyse ikiye katlandı. Eğer bu gelişme yaşanmasaydı biz de fabrikamızın kapsına kilit vurabilirdik."
Selim Topçu'ya Çin'in plastik sektöründe bir tehdit oluşturup oluşturmadığını da sorduk. Kendisi de bize; "Plastik sektörü Çin'in etkisinde pek olmadı, olamadı. Çünkü plastik sektörü makineye dayalı olan bir yapıyı içeriyor. Emeğe dayalı bir sistem bizde söz konusu değil. Bunun yanında petrol fiyatları zaten sabit. Ayrıca Çin'den buraya yapılan sevkiyatların astarı yüzünden pahalıya geliyor. Plastik ürünleri hacimli ve hafif olduğu için Çin'den buraya nakliye pek anlamlı görülmüyor" şeklinde açıklamada bulundu.
Topçu'ya "Siz bu sektörde 40 yıllık markasınız. Bunun faydalarından nasıl yararlanıyorsunuz? diye sorduğumda aldığım cevap çok can sıkıcıydı. Selim bey'e göre markalaşmak bu sektörde asla bir artı olmuyor. Fiyat nerede düşük ise müşteri oraya yöneliyor. Bu sektörde müşteri sadakatinin de çok düşük olduğunu ifade eden Topçu sözlerine şöyle devam ediyor: "Bu sektörde marka sadakati diye bir şey yok. Kim nerede ucuz ürün satıyorsa o tercih ediliyor. Sadece 4-5 türk markası var ki bu işletmelerimiz ciddi ihracatlar yapıyorlar. Bu şirketlerimiz için markalaşma ve müşteri sadakatinin söz konusu olduğunu söyleyebilirim."
Selim Topçu'ya müşterilerine rakiplerinden daha farklı daha yenilikçi ürünler sunmasını tavsiye edebilirim. Çünkü marka firmalar dünyada müşterileri yönlendiren bir etkiye sahip. Çizgilerin dışına çıkmanın ve müşteri odaklı sisteme yönelmenin başarı oluşturabileceğine inanıyor ve "Biraz daha gayret" diyorum.