İzmir'in, alınterinin ve aşkın yazarıydı

Bostanlı Beşikçioğlu Camisi'nde dün ikindi vakti kılınan namazdan sonra Çiğli Mezarlığı'nda son yolculuğuna uğurlanan Tarık Dursun K., geride bugünün edebiyatında eşine pek rastlayamadığımız kadar güzel bir Türkçeyle yazılmış onlarca kitap bıraktı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN 

Yaprak dökümü, maalesef hızını hiç kesmeden devam ediyor. Fikret Otyam'ı sonsuzluğa yeni uğurlamıştık ki bir başka ölüm haberiyle sarsıldık: Çok yönlü sanatçılarımızdan Tarık Dursun K.'ya da veda zamanı gelmişti. 84 yıllık ömrüne “yazar, senarist, yönetmen, yayıncı, gazeteci, eleştirmen, şair, çevirmen, köşe yazarı” sıfatlarını sığdıran Tarık Dursun K. da yoktu artık her gün biraz daha yoksullaşan dünyamızda.

Doğduğu, yaşadığı ve nice kitabında yaşattığı İzmir'in, Bostanlı Beşikçioğlu Camisi’nde, dün “rüzgârın durduğu” ikindi vakti kılınan namazının ardından, Çiğli Mezarlığı’nda toprağa verilen yazar., edebiyatseverlere sunduğu “neredeyse sayısız” kitabında bugün benzerine kolay kolay rastlanmayan iki olmazsa olmazı yaşatmıştı daima: Okuyanın gerçek olduğuna hemencecik inanacağı kadar yaşamdan kopup gelmiş bir “öykü” ve daima muhteşem kullanılmış bir Türkçe. Elbette roman, inceleme ve çocuk kitabı da yazmıştı Tarık Dursun K. ama aslında her daim “öykü”nün peşindeydi. Yoo, romanlarını “yabana atalım” demiyorum, asla, zaten hangi edebiyatsever “İnsan Kurdu”nu, Selim İleri'nin “dil şöleni” diye andığı “Denizin Kanı”nı ya da “Ağaçlar Gibi Ayakta”yı okuyup da onun alınterinden ve aşktan beslenen gür mü gür bir romancı kalemine sahip olduğunu inkar eder ki... Demek istediğim, onun yazdığı romanlarda da, çocuklar için kaleme aldığı 30'a yakın kitapta da, hatta neredeyse “Western Filmleri” seçkisinde bile öyküyü başköşeye oturttuğu. Doğuştan gelen yetenek bir tarafa, babasının ailesini terk etmesiyle başlayan çok zor çocuklukta tanışılan yüzlerce yüzün bilediği gözlem gücüydü onun öykü heybesini dolduran; “Onu Sevdiğimi Söyle”yi yazdıran... Babasına öfk esini, kitaplarının üstüne yazılacak adından soyadını sürgün ederek gösterecek kadar duygularıyla hareket eden yapısı yazdıklarına da yansımıştı daima... O, edebiyatımızın “Bay K.”sıydı; Kafk a'nınkinden çok daha dışa dönük, muzip ruhlu, yaşamın içine karışmış, hayata karşı aynı anda hem ciddi, hem hep heyecanlı... 80'ini geçmişken bile çevrede olan bitene bir çocuk kadar meraklı...

Gözlem ve merak... İşte bir gazetecinin iki önemli özelliği. Tarık Dursun, yıllarca gazetecilik yapmış; Basın Şeref Kartı'na lâyık görülmüştü. DÜNYA okurları da onu yıllarca Kültür Sanat sayfamıza yazdığı özlü makalelerle takip etmişlerdi. Sinemacılık dersen... Onun bütün kitaplarında vardır sinemacı gözü, hani şimdilerde “sinematografik anlatım” dediğimiz... “Alçaktan Uçan Güvercin”in, “Denizin Kanı” nın televizyon dizisi olması bir yana, 1959'dan itibaren senaryolar yazmış, hatta 5 filmi de yönetmişti... Taa 1949'a, yani 18 yaşına, filinta çağına dönecek olursak da İzmir'de Anadolu gazetesinde sinema yazıları kaleme alarak “bu işlere nasıl bulaştığını” görebiliriz. Bir kitabının arka kapağında “Edebiyat vadimizin köpüklü ırmağıdır, nereden bakılsa” diyordu onun için. Öyleydi. Bir süredir Tarık Dursun gibi Eski Foça'da yaşayan Hasan Öztoprak'ın “Tarık Dursun K.’nın elleri” şiirinin finaliyle veda edelim ustaya: “Ufukta bir baston sesi / Tok tok tok / Tarık Dursun geliyor / Elleri de yanında // Ay o eller, ne yaman bir tarih / Ay o eller ne yaman / Ay o eller / Ay...”

“Ustam Orhan Kemal'dir”
Hayatının anlatıldığı “İmbatla Dol Kalbim” belgeselinde, kitaplarla tıka basa dolu dağınık bir kütüphanenin önündeki kocaman masaya oturmuş, çayının yanında duran yeşil daktilosuna ağır ağır vuran Tarık Dursun K., bütün edebiyatını özetleyen şu cümleleri yazıyor: “Ben bildiğimi, tanıdığımı, yaşadığımı yazarım. Bu yüzden kahramanlarım içinde yaşadığım sınıfın insanlarıdır. Serüvenler onların serüvenidir. Konu yerine hikâye olacak insanı seçerim. Önemli olan tanıklık aracılığıyla yansıtılan gerçektir. İyi bir romancının bir insan sarrafı olması, insanın kalbine, geçmişine ve bugününe dışındaki dünyaya bir projektör tutması gerektiğine inanıyorum. Romancı olarak ustam Orhan Kemal'dir.”

KÜLLİYATININ EN İYİLERİ

Denizin kanı: 1979'da TV dizisi olan “Denizin Kanı”, sünger emekçilerinin kendilerine denizden daha acımasız davranan bir sünger ağasına karşı giriştikleri mücadelenin öyküsüydü. 

Ona sevdiğimi söyle: Adeta bir öykücünün rüştünü ispatlama belgesi olan “Sait Faik Hikâye Armağanı”nı “Ona Sevdiğimi Söyle” getirmişti Tarık Dursun K.'ya, 1985'te. 

Kurşun ata ata biter: Tarık Dursun K., edebiyatın kaynaklarını sinemanın büyüsüyle bir potada eriten “Kurşun Ata Ata Biter” ile “Orhan Kemal Roman Ödülü”nü (1984) kazanmıştı. 

Ağaçlar gibi ayakta: 1991 yılında Yunus Nadi Roman Armağanı ile ödüllendirilen bu roman, bir tiyatro adamının hikâyesi de olsa, asıl kişilerinden biri “İzmir”di.

Bu konularda ilginizi çekebilir