İzmir'in kriz sonrası planı var mı?
Mehmet TİMUROĞLU / İzmir Genç İş Adamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Finansal kaynaklı küresel kriz dalga dalga yayılıyor, tüm sektörleri ve ekonomik oluşumları da içine alacak şekilde etkisini ülkemizde de gösteriyor. Üretim ve kapasite oranları düşüyor, yatırımlar duruyor, küçülmeler hatta yer yer tasfiyeler, kapatmalar yaşanıyor. Kriz atmosferine alışık ve dünyadaki rakipleri arasında bu anlamda mukavemeti en yüksek işletmeler olduğunu düşündüğümüz Türk işletmeleri ve girişimcileri, her an etkisini genişleterek devam eden bu krizi de göğüsleyecek ve öncekilerde olduğu gibi başarı ile aşacaktır.
Tüketimi bir yere kadar baskı altına alabilir veya sınırlayabilirsiniz. Bir noktadan sonra tüketim, refleks halinde piyasaya talep olarak döner. Kriz geleceğini haber verir, gelir ve biter. Her kriz sonrası dip istikametli grafikler yukarı merkezli olmaya başlar. Günümüz krizi ile karakter ve kapsam farklılığı gösterse de 2001 krizini bu tezimize dayanak gösterebiliriz. Üretimde, kapasite kullanımında ve benzeri makro göstergelerde yaşanan tarihi düşüşler hatırlanacağı üzere 2002 ile birlikte yerini büyümeye bırakmıştı.
Kriz etkisini tüm dünyada olduğu gibi bizde de bir süre daha sürdürecek. Vadesi ile ilgili öngörüler çok çeşitli. 2009 sonunu gösterenler de var, "Daha kriz tam başlamadı ki, bitsin" deyip, ucunu ümitsiz şekilde açık bırakanlar da. Ancak şurası kesin ki otomotiv gibi bazı sektörlerde yüzde 40'lara varan gerileme bu şekliyle devam edemez. Devam etmesi insanın ve ekonominin doğasına aykırı bir şey olur. Bu nedenle orta vadede kriz sonlanacak ve ekonominin aktörleri yeni pozisyonlar alacak. Gerileyen, baskılanan tüketim, agresif bir şekilde artacak, yatırımlar ivme kazanacak. İşte bu rüzgardan yararlananlar, krizli dönemin tahrifatını daha çabuk giderebilecekler.
Bu genel tablo ekonominin tüm aktörleri için geçerli. İşletmeler bunun başında geliyor. Ancak burada dikkat çekmek istediğim nokta kentlerin kriz sonrası senaryoları. Krizden herkes ve her kesim gibi kentler de etkileniyor. Firmalar kapanıyor, toplu işten çıkarmalar yaşanıyor, özel sektör ve kamu yatırımları duruyor veya zayıflıyor. Kriz ertesi ise tekrar canlanıyor. Bu süreci iyi yöneten şirketler nasıl kayıp performanslarını telafi edebilecekse, aynı şekilde de kriz ortamından etkilenen kentler de bu süreci iyi yönetmeleri halinde kayıplarını telafi edebilecekleri gibi kazançlı da çıkabilecekler. İzmir'deki yatırımlarını sonlandıran veya erteleyen kuruluşlar ile iletişim halinde olmak ve ortak senaryolar oluşturmak kent ekonomisini yönlendirenlerin ajandasında olmak durumunda.
Özellikle son yıllarda yabancı sermayenin Türkiye'ye ilgisinden, avantajlarını iyi sergileyen İzmir nemalanmıştı. Yine bu avantajların ön plana çıkarılmasıyla başlayarak, kriz sonrası yatırım yapacaklar için İzmir'e zaten sıcak olan yabancı sermaye ilgisinin boyutlandırılması, kentin ortak politikası olarak ele alınmalıdır. İşletmeler gibi kentler de kriz sonrası perspektifini bu süreçte oluşturmalıdırlar. Yoksa sonrası geç olabilir.