Kapasite düşerken, bankaların kâr etmesi düşündürücü
Erol AYGEN / Makine Mühendisi
Krizin tanımı için, ekonomi içerikli ansiklopedi verilerine bakmadan, halk arasında anlaşılır tanımını ortaya koymaya çalışırsak; kasap, bakkal, terzi, şarküterici, kunduracı, otelci, lokantacı, tornacı, elektrikçi, inşaatçı gibi işletmelerimizin müşterileri her geçen gün azalıyorsa (üründe birim maliyetlerin artmasıyla tüketici kesiminde alım gücünün düşmesi) veya müşteri bulabilinirse de ticari ahlakı erozyona uğrayan müşteriler her geçen gün çoğalıyorsa ve en önemlisi sokaklarda, caddelerde, beldelerde, kentlerimizde işsiz bireylerimiz artıyorsa ortaya çıkan tabloya bu bir ekonomi krizidir diyebiliriz. Son kırk yıldır ülkemizde baş gösteren ekonomi krizlerin tekrarlarının önlenmesine yönelik arzu edilen yaptırımlar getirilememiş olmalı ki, günümüze kadar istatistiksel anlamda küçük ve orta boy işletmelerimizin (KOBİ) krizli yaşam süreleri, krizsiz yaşam sürelerinden katbekat üzerinde gerçekleşmiştir. Bu varsayım nedeniyle önümüzdeki yaşam süreçlerimizde de KOBİ‘lerimizin krizlerle birlikte yaşayabilecekleri kaçınılmaz olacaktır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre imalat sanayii ağırlıklı kapasite kullanım oranlarımız kriz döneminden hemen önce %80 mertebesinde iken, gerçekleşen kriz etkisiyle Ocak/2009 ayında %63,80 seviyesine gerilemiştir. Bu veri ülkemizde ölçülebilinir kriterlerden yararlanılarak elde edilmiştir. Ölçülebilinirlilik kapsamı dışında bulunan KOBİ‘lerimizin büyük çoğunluğu bu rakama ilave edildiğinde imalat sanayiimizde atıl kapasite oranlarımızın %55 seviyelerinde olabileceği sonucuna ulaşılabilinecektir. Nitekim günümüzde var olan organize sanayi bölgelerimiz, küçük sanayi sitelerimizde bulunan işyerleri, ürünlerine pazar bulamama veya yurt dışı rakiplerine göre ürün maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle düşük kapasite ile çalışma zorunluluğunda kalmaktadır. Bu nedenle ülkemizde bulunan tüm sanayi siteleri adeta çalışamayan fabrika mezarlıkları haline dönüşmüştür. Bu yanlışta ısrar edilmesi durumunda önümüzdeki dönemlerde de kapasite kullanım oranlarını bugün için sıkıntısını duyduğumuz yüzde altmışların çok daha alt seviyelerine düşeceği varsayımı, matematiksel düşüncenin bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.
İlginçtir bankalarımız kriz dönemi içersinde, atıl kapasitenin arttığı dönemde krizlerden etkilenmeyip tam aksine en verimli günlerini yaşamışlardır. Sebebi ise bankalarımızın kriz öncesi ve sürecinde KOBİ‘lerimizin paraya olan taleplerinin artması ve ayrıca bankalarımızın tek satış ürününü (para) pazarlamalarındaki sahalarının genişlemesi, merkez bankamızın bankalarımıza borç verme faiz oranlarını sık sık düşürmesi, daha önceden bankalarımızın KOBİ‘lerimize ve tüketicilerimize kullandırdıkları sabit faizli kredilerin statik yapısı, kriz döneminde temerrüt faiz gelirlerinin artması, kobilerimize kullandırılan ticari kredilerde merkez bankasına paralel faiz indirimine hemen gidilmemesi gibi faktörler nedeniyle bankalarımız, yabancı banka kuruluşlarının da iştahını kabartan ve dikkatini çekecek boyutta krizli dönem kabul edilen 2008 yılını yaklaşık on bir milyar net kâr ile kapatmalarına neden olmuştur. Bu rakam kriz sonrası hemen hemen IMF’den talep ettiğimiz krediye eş değer bir rakam oluşu krize karşı yaşanılan çelişkiye önemli bir örnek teşkil etmektedir.
İMKB’nin yaklaşık yüzde yetmiş birlik hissesi yabancı yatırımcıların yükümlülüğünde bulunmaktadır. Böylesine bir tablonun ülke KOBİ‘lerinin yararına olabilecek yöndeki değerlendirilme düşüncelerine uygun hukuksal prosedürler yeterli değildir. Bu nedenledir ki söz konusu yaşanılan veya yaşanılacak krizlerin bedellerini KOBİ‘lerimiz ile birlikte esnaf, sanatkar, işçi, memur ve emeklilerimizin ödemeleri bu döngü içersinde kaçınılmaz olmaktadır. Krizli dönemlerde güçlünün haklılığı prensibi KOBİ‘lerimizin, esnaflarımızın ve işsiz bireylerimiz üzerine bir kabus olarak inmektedir. Unutulmamalıdır ki ekonomilerde güçlülüğün haklılığı prensibinin yaşatacağı bahar iklimlerinin süresi çok kısa olmakla birlikte, böylesine bir bahar iklimi sonrasında da, tahribatı büyük tsunamilerin habercisi olacağı kabul edilmelidir.
Yaşanılan her krizin, beraberinde ulusal ticari ahlakımızı da erozyona uğrattığı göz ardı edilmemelidir. Bu ortam ve iklimlerde, iç ticarette güvenirsiz bir ortam genleştiği için, güvenilir müşterilere erişim de her geçen gün zorlaşmaktadır. Bu nedenledir ki KOBİ‘lerimizin her geçen gün içersinde ürünlerine dürüst ve güvenilir müşteri bulma güçlülüklerinin
artması nedeniyle pazar kayıpları da hızlı bir şekilde büyümektedir.
Kriz etkilerinden KOBİ‘lerimiz korunmak isteniyorsa, getirilecek teşvik kapsamında üretim girdilerindeki enerji, iletişim, kullanılan ticari kredilerde giydirilmiş bulunan vergi miktarlarının minimize edilmesi ve ayrıca üniversite-sanayi işbirliğinin yaygınlaştırılması sonucunda, kobilerimizin teknoloji ile buluşturulması sağlanacağından, teşviklerden beklenen amaç elde edilmiş olacaktır.