Kerry'nin açıklaması mahsurludur, doğru değildir, yanlıştır
YAYINLAMA
GÜNCELLEME
İSTANBUL - Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, "İsrailli yetkililer ve Türk tarafının heyet olarak görüşmesi genelde olumlu geçti. Tazminat miktarı konusunda bir şey konuşulmadı. Tazminat miktarı açıkça belirlenmedi ancak ödenecek miktar konusunda, bu meblağın hesaplanmasına yönelik usul ve esaslar görüşüldü, ilke ve parametreler belirlendi" dedi.
Arınç, Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından yaptığı açıklamada, toplantıda, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker'in "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanun Tasarısı" hakkında bilgi sunduğunu, tarım arazilerinin miras ve satış yoluyla bölünmesinin önlenmesine ilişkin düzenlemeler yapılacağını bildirdi. Kabul gören tasarının bakanların imzasına açıldığını belirten Arınç, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın AB'ye katılım çalışmalarıyla ilgili, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün'ün de Türk Standartları Enstitüsünün çalışmaları ve gelecek planları hakkında sunum yaptığını belirtti.
İsrail'in özrünün ardından tazminat konusunun görüşülmesi için bu ülkeden bir heyetin Türkiye'ye geldiğini, Türk heyetiyle teknik düzeyde bazı çalışmalar yapıldığını, görüşmelerin ardından iki heyeti de kabul ettiğini anımsatan Arınç, "İsrailli yetkililer ve Türk tarafının heyet olarak görüşmesi genelde olumlu geçti. Olumlu bir toplantı olduğunu söyleyebilirim. Tazminat miktarı konusunda bir şey konuşulmadı. Tazminat miktarı açıkça belirlenmedi ancak ödenecek miktar konusunda, bu meblağın hesaplanmasına yönelik usul ve esaslar görüşüldü, ilke ve parametreler belirlendi" diye konuştu.
"Parametreler çerçevesinde tazminat miktarı üzerinde bir anlaşmaya varıldığında, iki tarafın yetkili makamlarınca onaylandığında, meselenin bitmiş olacağını" kaydeden Arınç, "Ayrıca diplomatik ilişkilerimizin tam temsil düzeyine yükseltilmesi yönünde önemli bir aşama da geçilmiş olacaktır" ifadesini kullandı.
Afganistan'da zorunlu iniş yapan helikopterde 8 Türk vatandaşının alıkonulmasının takip edildiğini bildiren Arınç, ''Özellikle Taliban tarafından belli bir amaçla ele geçirilmiş olmadıkları ama hava şartları sebebiyle onların hakimiyeti altında bulunan bir bölgede zorunlu iniş yapılmasıyla 8 Türk, Afgan ve Rus vatandaşı olduğu bildirilen iki pilotun zorunlu inişin ardından alıkonulduğu anlaşılmaktadır. Dışişleri Bakanlığımız bu konuda ciddi bir takibin içindedir. En kısa zamanda vatandaşlarımızın kurtarılmış olacaklarını yani kendi çalıştıkları bölgelere güvenli bir şekilde intikal edeceklerini ümit ediyoruz'' değerlendirmesinde bulundu.
"Bu tür haberler bundan sonra daha da çok olabilir"
Açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Arınç, "İsrail basınının bir iddiası var, parametreler arasında Uludere'nin de kıstas alınabileceğini yönünde. Size Uludere'deki tazminatların kıstas alınması konusunda bir öneride bulundular mı?'' sorusu üzerine ''Hayır, kesinlikle böyle bir şey yok ve olmadı'' yanıtını verdi.
Heyetin Akıncı Hava Üssü'nden yararlanma isteğiyle ilgili olarak Türkiye'ye geldiği yönünde yabancı basında iddialar yer aldığının dile getirilmesi üzerine de Arınç, şunları söyledi:
''Bu tür manipülatif haberlerin bugün ve bundan sonra daha çok çıkabileceğini tahmin ediyoruz. Kesinlikle yalan bir haberdir. Sunday Times isimli bir gazetede yayınlanmıştır. Dışişleri Bakanlığımız tarafından da anında cevaplandırılmış ve yalan, düzmece bir haber olduğu da ifade edilmiştir. Dolayısıyla bugünkü görüşmelerde hiçbir şekilde söz konusu olmadığı gibi, gazetenin de bunu ne amaçla yayınladığını da az çok anlayabiliyoruz ama kesinlikle hiçbir şekilde doğru olmayan, manipülatif bir haber olduğunu söylemek istiyorum."
"Bu tür haberler bundan sonra daha da çok olabilir" sözünü boşuna kullanmadığına işaret eden Arınç, geçen hafta Paris'te gerçekleştirdiği görüşmeleri ve Fransız basınına verdiği mülakatları anımsattı. ''Hiçbir şekilde bir İsrail gazetesine veya radyosuna özel mülakat vermedim fakat ben Fransa'dan döndükten sonra İsrail kaynaklı Maarif gazetesi ve bir radyo, ismini şu anda hatırlayamıyorum, benim kendilerine özel mülakat verdiğimden bahisle bir şeyler yayınladılar. Benim önüme geldiğinde şüphesiz tepki gösterdim. İçeriğinde tartışılacak çok fazla bir şey yoktu ama 'Özel olarak bize mülakat verdi' sözü beni çok rahatsız etti'' diye konuşan Arınç, muhataplarla yapılan görüşmelerde "Biz onun çalışmalarını, konuşmalarını takip ettik, oradan aldığımız haberleri derledik" dendiğine dikkati çekti.
Arınç, "Çok açıkça görülüyor ki bütün bu konuşmalar, görüşmeler sırasında edindikleri haberleri kendi yorumlarıyla bir mülakat gibi vermişler. Bir gazeteciye doğrudan mülakat vermek farklı bir şeydir, bir yerdeki haberi kendi yorumuyla vermek farklı bir şeydir. Bu ve buna benzer birtakım yakıştırma, haberler, dedikodular ortaya çıkabilir. Bunu birileri kendi çıkarları için çok doğru da görebilir. Dolayısıyla Sunday Times veya bir başka gazetenin bugünlerde farklı şekillerde haberler yayınlamaya çalışmasını belki beklenen bir olay olarak görmek de mümkün. Kesinlikle böyle bir şey söz konusu değildir. Böyle bir şeyi Türk hükümetine teklif etmek de herkesin karı değildir"' diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Gazze ziyaretiyle ilgili sözlerine ilişkin, "Diplomatik açıdan mahsurludur, yanlıştır, doğru değildir. Çünkü Sayın Başbakanımızın veya bir Türk yetkilisinin ne zaman, nereye gideceğine hükümetimiz karar verir. Bunun dışında herhangi bir merciden izin almak veya onların olurlarını peşinen kabul etmek durumunda değiliz. Bunu Sayın Kerry de dünya da bilir ki Türkiye ne zaman, ne arzu ediyorsa bunu gerçekleştirecek güçtedir" dedi.
Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
İsrail'in Mavi Marmara baskınında hayatını kaybedenlerin ailelerinin açtığı davaların geri çekilmesini istediğinin belirtilmesi ve ailelerle görüşen bir kişi olarak buna nasıl bakıldığının sorulması üzerine Arınç, Mavi Marmara olayından dolayı hem üzgün hem de kızgın olunduğunu aktardı.
Hükümetin özür, tazminat ve Gazze'ye uygulanan ambargo konusunda üç yıldır talepte bulunduğunu, üç yılın sonunda bu şartların kabul edilmesinin diplomatik bir başarı olduğunu söyleyen Arınç, Mavi Marmara saldırısında hayatını kaybedenlerin şehit sayılacağını, şehit yakınlarının acılarının paylaşıldığını dile getirdi. "Bizim için onların bütün düşünceleri değerlidir. Onları kıracak, üzecek hiçbir hareketin içinde olmayız. Ancak her olayda olayın mağdurlarının, bir şekilde olaydan zarar gördüğünü iddia eden kişilerin tazminat talepleri hukukidir. Bu talepler hem vicdanidir hem hukukidir hem de 'inancım bunu gerektiriyor mu' diye soracaklarsa inançlarının da gereğidir" diyen Arınç, üçü ölenlerin yakınları diğerleri de yaralılar ve zarar görenler tarafından farklı mahkemelerde 27 tazminat davası açıldığını hatırlattı.
Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
"Demek oluyor ki tazminat davasını açmak konusunda farklı düşünenler olabildiği gibi bu tazminatı bir hak olarak görenler de bulunmaktadır. Doğrusu da budur, tazminat talebi bir haktır. Ancak her gün tazminat kelimesinin zikredilerek konuşulması, her gün tazminat miktarı üzerine bir şeyler yazılıp söylenmesi şehit ailelerinin güzel insanlarına, yakınlarına zor, ağır geliyor. Onları ben şahsen anlayabiliyorum.
Bizim hükümet olarak yaptığımız şey özrün arkasından bunun gereği olarak, bu olay sebebiyle verilen zararın tazmin edilmesidir. Biz bunu uzmanlarımız tarafından yapılan bir faaliyet olarak görüyoruz. Bu heyetin başkanı ben değilim. İsrail'den gelen heyette elbette bürokratlar, ulusal güvenlik danışmanları var. Türkiye tarafında da Dışişleri Bakanlığı Müsteşarımız ile Adalet Bakanlığımızın uzmanları var. Ben sadece bu çalışmayı koordine eden bir bakan olarak sonuçları bana arz ediyorlar, düzeltilebilecek tarafı veya yanlış gördüğüm bir konu olacaksa bu konu üzerinde fikrimi ifade ediyorum. Dolayısıyla dün veya evvelsi gün yine bir takım mağdurların gemi önünde basın toplantısı yaparak bazı görüşlerini açıkladıklarını biliyorum. Onlardan rica ediyorum; polemiklere yol açabilecek açıklamalardan lütfen sakının. Hükümetinize güvenin. Yaptığımız iş doğru bir iştir ama tazminat şahsa bağlı bir haktır. Bugün istersiniz yarın feragat edersiniz. Ama bu sizin şahsınızla ilgilidir. 500'den fazla insanı taşıyan bir gemide herkesin bu hakkını kullanmasına engel olmak da doğru değil.
Yapacağımız şey çok basit; sonunda bir karara vardığımız takdirde, bunu olayın mağdurlarına götürmek kabul edenler için ödeme yapmak, kabul etmeyenler için de feragatlerini alıp sonuca bağlamaktır. Dolayısıyla bu güzel insanların zihinlerde istifham meydana getirecek açıklamalar yapmasını şahsen doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. Ben bir görev üstlendim, bu görevimi de en kısa zamanda en iyi şekilde bitirmek için çalışıyorum."
Tazminat miktarı konusunun gündemde kalması ve konuşulmasının bazı kişileri rencide edebildiğini, buna saygı gösterilmesi gerektiğini söyleyen Arınç, çalışmaların sonuçları alındığında teklif götürüleceğini belirtti.
"Başbakanımızın verdiği tarih Amerika'nın tarihine uyarsa ne ala"
"Başbakanımızın verdiği tarih Amerika'nın tarihine uyarsa ne ala"
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Gazze ziyaretini ertelemesi yönündeki sözlerinin hatırlatılması ve "Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın da aynı talebi ileteceği söyleniyor. Bu açıklama ve talepleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Başbakan'ın ziyaret takviminde bir değişiklik olacak mı?" diye sorulması üzerine Arınç, "Çok açık olmak lazım. Sayın Başbakanımız izin ve imkan bulabilseydi, sağlık şartları gündemi fevkalade yoğun olduğunu biliyoruz, imkan bulabilseydi belki nisan ayı içinde bunu gerçekleştirecekti. Ama her defasında size söyledim, bu mayıs da olabilir daha farklı bir tarih de olabilir. Amacımız, düşüncemiz, niyetimiz Sayın Başbakanımızın bu bölgeyi ziyaretidir. Ama bu ziyaret için mutlaka kesin bir tarih vermek de mümkün değil, doğru da değildir" diye konuştu.
Kerry'nin Türkiye'ye yaptığı ziyaretlerin bölgedeki olaylarla yakından ilgisi olduğunun düşünülebileceğini belirten Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu Türkiye için bir prestijdir bir eksiklik değildir. Ancak doğrudan 'Sayın Başbakan'ın Mayıs ayı içerisinde gitmesini arzu etmiyoruz veya tavsiye etmiyoruz' şeklindeki açıklaması diplomatik açıdan mahsurludur, yanlıştır, doğru değildir. Çünkü Sayın Başbakanımızın veya bir Türk yetkilisinin ne zaman, nereye gideceğine hükümetimiz karar verir. Bunun dışında herhangi bir merciden izin almak veya onların olurlarını peşinen kabul etmek durumunda değiliz. Bunu Sayın Kerry de dünya da bilir ki Türkiye ne zaman, ne arzu ediyorsa bunu gerçekleştirecek güçtedir.
Türkiye, Sayın Başbakanımızın bu ziyaretini çok önemli görüyorsa, bu ziyaretin altyapısını ve en uygun zamanını da kollaması gerekir. Bu sadece belki Türkiye'nin vereceği doğrudan bir kararla da ilgili olmayıp, Filistin ya da Gazze ile de ilgili olabilir. Bu ziyaretin yapılacağı yerlerden de 'Evet, şu tarih uygundur' diye bir karşılık gelmesi beklenebilir. Dolayısıyla gerekli olan çalışmalar yapıldıktan sonra Sayın Başbakanımızın verdiği tarih Amerika'nın tarihine uyarsa ne ala ama uymazsa biz bunu gerçekleştirmiş oluruz. Sayın Dışişleri Bakanının açıklamasını bu kapsamda düşünmek lazım."
"Belki o rahatlık içerisinde bu düşüncelerini açıklamış olabilir"
Kerry'nin açıklamasını kameralar önünde yapmasına ilişkin değerlendirmesi de sorulan Arınç, şöyle konuştu:
"Kameralar önünde yapılması, düşüncelerini çok açık ve herhangi bir yanlış anlamaya yol açmayacak şekilde söyleme gayretinden ibarettir. Ama tecrübeli bir dışişleri bakanı kesinlikle böyle yapmazdı. Böyle bir düşüncesi varsa bunu Dışişleri Bakanımıza veya Sayın Başbakanımıza görüşünü anlatan bir tavsiye şeklinde de sunabilirdi. Bu şekilde doğrudan kendisinin, kendi mekanında bir açıklama yapmasını uygun bulmadığımı ifade ettim. Bunun altından başka bir anlam çıkartmayalım. Çünkü bazı büyükelçiler, bazı dışişleri bakanları vardır ki düşüncelerini pat diye söylemiştir ama bunun Türkiye'de ne anlama gelebileceğini fark etmemiş veya düşünmemiş de olabilir. Çok eskilerden bilirim, birilerinin bacak bacak üstüne atması dahi Türkiye'de sorun olmuştu. Ama onların kültürlerinde böyle rahatlıklar her zaman görülebilir. Belki o rahatlık içerisinde bu düşüncelerini açıklamış olabilir. Menfi anlamda, çok kötü bir olaymış gibi yorumlamıyorum ama kesinlikle bir dışişleri bakanı Türkiye Başbakanının yapacağı bir ziyaret konusundaki özel düşüncesini basına karşı ve doğrudan söyleyemezdi, söylememesi gerekirdi."