Kıbrıs'ta yeni bir fırsat

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa AŞULA / Emekli Büyükelçi 

Güney Kıbrıs Rum yönetimin Akdeniz'de sondaj çalışmalarına başlaması bizi haklı olarak galeyana getirdi. Bu oldu-bittiyi kabul edemeyeceğimizi ilan etmekle birlikte, bir taraftan da, mukabil önlemler aldık ve bu bağlamda ilk iş olarak, New York'ta KKTC ile Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması imzaladık ve müteakiben araştırma gemisi Piri Reis'i bölgeye gönderdik. Bu adımları atarken birincil gerekçe olarak, Rum yönetiminin KKTC ile sürdürülmekte olan çözüm müzakerelerini sabote ettiğini ve tabiatıyla adanın tamamında eşit hukuka sahip Türklerin temel hak ve çıkarlarını gasbettiğini, çiğnediğini belirledik.

Tüm uyarılara rağmen, Rumların bunca pervasız tutumu özetle neyi ifade ediyor? Rumlar ta 4 Mart 1964 tarihli BM Güvenlik Konseyi kararından itibaren, aradan geçen süre zarfında, çeşitli yol ve yöntemlerle elde etmeye çalıştıkları diğer BM Genel Kurul kararlarıyla ve ayrıca son defa üye olarak kabul edildikleri AB'nin fetvasıyla, sözde Kıbrıs Cumhuriyeti olarak, adanın tamamını temsil ettiklerini iddia ve Türkleri de, azınlık olarak kendilerine katılmaya davet etmişlerdir.

1968 Haziran'ında Sayın Rauf Denktaş ile Rum lider Klerides arasında önce Beyrut'ta başlayan ve sonradan Lefkoşa'ya intikal ederek yıllarca süren toplumlararası görüşmeler sonuç vermemiştir. Aslında Rumların bu denli tedavi kabul etmez bağnazlıkları bir bakıma Türklere yeni fırsatın yolunu açmış ve bilindiği üzere, 1974 Barış Harekatı tahakkuk etmiştir.

Barış harekatıyla Türkler adada ayrı ve egemen bir varlık olduklarını kanıtlamış ve daha sonraki nüfus ve toprak mübadelesiyle Kuzey Güney de facto olarak ayrılmıştır. Bu gelişmeyi de görmeyen veya inkâr eden Rumlar, sonunda yine fırsat yaratarak, Türklerin Kasım 1983'te bugünkü KKTC'ni kurmalarını sağlamışlardır.

Ancak Rumların kendi elleriyle hazırlamış oldukları, KKTC denilen bu müstesna olanağın ne adadaki Türkler ve ne Türkiye olarak bizim tarafımızdan yeterli ölçüde değerlendirilmiş olduğunu söylemek zordur. Cumhuriyetin kuruluş beyannamesinde, her şeye rağmen, eşitlik esasına dayalı, müzakere yoluyla barışçıl bir çözümden yana olduğumuz açıklanmış ve böylece KKTC'nin uluslararası alanda resmen tanınması cılız çabalarımız iyice zayıflamıştır.

Barışçıl çözüm adına Annan Planı'na bile evet dedik. Hal bu ki, bu plan da nihai hedefleri itibariyle KKTC'nin Rum yönetimi içinde uzun vadede eritilmesini öngörüyordu.

Bugün de Rumların temel istikametleri değişmiş değildir. Sürdürülen ve sonuç alınmayan müzakereler bunu gösteriyor. Yetmiyormuş gibi, Rumlar bir de yeni emri vakiler yaratmakla meşguller. Bizim hala, Rumlar geri adım atarlarsa,  biz de başlatmakta olduğumuz araştırmaları durdurabiliriz dememiz, muhataplarımızı henüz tanıyamadığımızı gösteriyor. Geçmiş 50-55 yıllık deneyimlerimiz Rumların yarın hangi taktiklerle sahneye çıkacaklarının sanki işaretini vermiyor gibi.

Bu bakımdan Rumların sondajlara başlamasını vesile ittihaz edip tez elden müzakere masasından çekilmeliyiz. Madem Rumlar bu son hareketleriyle adadaki bölünmeyi tercih ediyorlar, biz de buna katılalım, fırsattır deyip, hem KKTC-Türkiye ( MEB)'inde sondaj yapalım ve hem de KKTC'nin bağımsız ve egemen varlığının daha da tarsin edilmesi yollarını araştıralım.