Krizin devam ettiği süreçte tarım sektöründeki sorunları çözersek tarımdaki verimliliği fırsata çevirebiliriz

Yrd. Doç. Dr. Zübeyir TURAN

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Dünya ekonomisini etkisi altına alan küresel krizde; tarım ve tarımsal ürünlerin fiyatları, önümüzdeki süreçteki gelişmeler dikkate alındığında ülkemiz ekonomisindeki bir karış toprağın kıymetinin giderek artacağını, Türkiye olarak bu durumda dünya ekonomisi ve diğer ülkeler nezdinde önem arz edeceğini unutmamak gerekir.

Geçmişe göz atacak olursak dünyadaki 1929 ekonomik krizi özellikle ABD'de büyük bunalım yaratmıştır. İşte bu bunalım uzun süreli tarımda da kaos oluşturmuştur. ABD, tarımdaki bu krizi ve genel bunalımı bertaraf etmek için çok çeşitli tedbirler almaya yönelmiştir. Bu tedbirlerden birisi ve en önemlisi ise New Deal Politikası adı altında devletin müdahalesi ve liberal kapitalizmin de bir dönüm noktası olmuştur. Bu politika ile depresyondan sonra müdahaleci bir politika uygulama başlamış, ilk ciddi uygulamayı da tarım sektöründe tarım ürünlerini ayarlama kanunu çıkararak, bu kanunla üç önemli hedefi gütmekte (uygulamakta) başarılı olmuştur:

Bunlar:

1. Tarım fiyatlarının düşmesini önleyerek üretimin kontrol altına alınmasını, yani arz ve talep arasındaki dengeyi sağlamak.

2. Belli başlı tarım ürünlerine minimum fiyatlarla destekleme politikası uygulamak.

3. Tarım gelirleri ile sanayi gelirleri arasında denge kurmak olmuştur.

Neden ABD 1929-1930 yıllarında o zamanın koşullarında başarıyı yakalayabilmiş? Çünkü ABD ve AB üye ülkelerde tarım artık milli bir politika gibi görülmekte olup ve her türlü girdi desteği verilmektedir.

Ülke ekonomisi yönetimindeki siyasi iktidarların, tarımın önemi ve sorunun çözümünde tez elden (ivedilikle) tarım ve tarımsal yapıya eğilmesi gerekir. Unutmayalım tarımsız yaşam olmaz, hele sanayi üretimi de hiç yapılamaz. Bu sözleri göz önüne alarak, artık gelecek dönemlerde böyle güçlü büyük sektörün (tarım) potansiyelinden yararlanalım. Açıkçası eğer aşağıdaki sorunları çözecek olursak, şuna inanıyorum ki AB üye ülkelerinde birinci sıralarda gıdanın ve tarımsal ürünlerin antreposu konumuna gelebiliriz.

Neden? Çünkü Allah'a şükür ülkemizde hava koşulları çok iyi gitmekte. İnşallah ürünleri toplama mevsimi ve ayları da iyi giderse, inanıyoruz ki 2009 yılında ekonominin büyüme oranını -3.6'ya düştüğü durumdan tarımın sayesinde pozitife çevirebiliriz kanaatindeyim.

Bir de tarımda gerçek istihdamı yakalamak söz konusu olacaktır ve kırsalda tarımdan kaçışları, genç işgücünü ve göçü de, yani köyden kente geçişleri de önlemiş oluruz.

İşte; krizden ders almak, tarım ve tarım sektörünü ekonomiye kazandırmak için bazı sorunları çözmek zorundayız:

- Parça parça olmuş bazı araziler bir türlü çözülmüyor. Unutmayalım geniş arazide tarım üretiminin verimliliği çok olmaktadır.

- Giderek ülkemizde, tarımda daha evvel genç nüfus yerine yaşlı nüfus kalmış. Genç nüfusu tarımda tutabilmek için önlemler almalıyız.

- Devletin tarımı destekleyen tedbirlerini -özellikle ayrılan fonlar çok az- tarımın borç yükünü hafifletip, borçlar konusunda yeni önlemler alınmalıdır.

- Özellikle kriz döneminde Ziraat Bankası'na borçlu olanların borçları için önlemler paketi hazırlanmalı ve tarımdaki çiftçiye açılan krediler tarıma yönelik reel güçlü finans ve fonların oluşturulması ve bunların da destekleyici olmaları gerekir.

- Çiftçinin, müstahsilin tarımdaki aynî destekleri de kesintisiz olmalıdır.

- Ayrıca tarım ve tarımdaki ürünlerin girdi maliyetleri ve çıktı fiyatları arasında dengesizliği giderici tedbirleri acilen uygulamalıyız.

- Son dönem kamuoyunda Güneydoğu'daki mayınlı arazilerin, özellikle milli ekonomimizin çıkarı doğrultusunda, mayınların temizlenmesinin ya devlet tarafından veyahut Türk özel işletmelerine ihale edilip, temizlendikten sonra o toprakların organik tarım üretimine dönük kullanılması için teşvik edilmesi ve o bölge için devlet tarafından özel bir fon oluşturulması gerekir.

Böylece yukarıda ortaya koyduğumuz önem arz eden sorunlara çözüm bulunursa, ki ülkemiz ekonomisinde özellikle tarım ekonomisine yeni ivmeler kazandırabiliriz.

Bu gelişmeler ufuğunda istihdama ve işsizliğe de olumlu yönde katkı olacağı da kaçınılmaz olacaktır.

Artık AB'linin tarımsal politikaları ve Türk tarımının uyum politikalarını uygulamayı bir kenara bırakalım. Kendi ekonomimizde kendi tedbirlerimizle, kendimiz, tarımı ve tarımsal işletmeleri üretime dönük, verimliliği gerek tarla bitkileri, gerekse bağ ve bahçe seracılığını arttırarak, hayvansal üretim çiftliklerini kendimiz yapmalıyız.

Son dönemlerde tarımın verimi sanayi verimine göre oldukça düşük düzeydedir.

Ayrıca küresel krizin yoğun olduğu dünyamızda yaşayan bireylerin, zaruri ihtiyaçları da zora soktuğu ve tarımsal ürünlerin fiyatlarının giderek yukarıya tırmandığını görmezden gelemediğimiz bugünlerde dünyadaki kriz, karşımıza bazı fırsatlar yani yeni tarımsal olanakları da çıkarmış durumda. Ülke olarak bu tür tarımsal yapıdan yararlanmalıyız. Acilen tarım ve tarımsal girdilerin sorunlarıyla reel olarak ciddi bir boyutta ilgilenerek, gereken her türlü desteği verirsek, mutlaka fayda yaratacağımıza inanmalıyız.

İleriki günlerde dileğimiz: bol, kaliteli, verimli, organik tarımsal ürünlerin artışları ile ekonomik gelişmenin ve büyümenin sürekli olmasıdır.