Kültürünüz önce gider malınız sonra
İznik Vakfı Başkanı Prof. Dr. Işıl Akbaygil, dünyaya Türkiye’nin kültürünü, "gelenekselin çağdaş formu"nun en ışıltılı örneği çinilerle taşıyor.
O, ihracatın gizli kahramanlarından biri; "Bir ülkeye önce kültürünüz gider sonra mallarınız. İznik çinisi İslam kültürünün bir simgesi ve bu simge çok çağdaş bir ürün artık... Bu, inanılmaz sempati yaratıyor" diyor.
İSTANBUL - Türkiye'nin üst gelir düzeyine sunabileceği kendine özgü bir ürünü yok diyenler, İznik Vakfı Çini'lerini görmemiş demektir. Prof. Dr. Işıl Akbaygil, kurduğu İznik Vakfı ile gelenekselin çağdaş formunun en ışıltılı örneği çinilerle Türk kültürünü tüm dünyaya taşıyor. Akbaygil, İznik çinilerinin özellikle bölgede büyük bir Türkiye sempatisi yarattığını anlatıyor. İznik Vakfı, Prof. Dr. Işıl Akbaygil tarafından kurulmuş, sadece ‘korumayı' amaçlamayan, geliştirip üreterek de farklılaşan bir vakıf... Araştırma ve geliştirmeye inanılmaz önem veriyorlar, TÜBİTAK ve Nükleer Araştırma Merkezi ile kolkola çalışıp özel boyalar, yeni teknikler geliştiriyorlar. İznik'te yarattıkları bu know how
ile üretim yapıyorlar, Kanada'dan, Dubai, Abu Dabi, Tayland'a, Japonya'dan Şili'ye dünyanın dört bir köşesinde villaları, anıtları, metroları İznik çinisi ile süslüyorlar...
El sanatı küçümseniyor bizim modelimiz Hermes...
Prof. Akbaygil için bu çalışmalar arasında Mescid'i Aksa'nın restorasyonu özel bir önem taşıyor. "Büyük gurur duyuyorum, sadece çini açısından değil Türkiye için de çok önemli bir imza bu" diyor. Ticari anlamda en önemli iş olarak ise Fransız moda devi Hermes ile yaptıkları çalışmayı anlatıyor.
[PAGE]Akbaygil'in yolu 2000 yılında, Paris'te düzenlenen çini sergisi sırasında 30 yıldır Hermes'in vitrinlerini hazırlayan ünlü tasarımcı Leila Menchari ile kesişmiş. "Yıllardır çinileri Hermes ürünleriyle nasıl bir arada sergileyeceğini düşünüyordu. Sonunda muhteşem bir kombinasyonu İznik çinileriyle yarattı. 2009 yılbaşı üzeri Hermes'in 16 vitrinini İnik Çinileri ile kapladılar. O yıl Fransa'da Türk mevsimiydi ve ondan bile çok ses getirdi. Çok memnun kalmışlar, ama "Sizin çiniler bizim ürünlerimizin de önüne geçti" dediler. Şimdi Çini desenlerini ürünlerine yansıtmayı düşünüyorlar, örneğin eşarplara..."
Işıl Akbaygil, Hermes'i bir model olarak belirlemiş. El işinin katma değerinin ne kadar yüksek olduğunu tam olarak anlayamadığımızı vurguluyor: "Türkiye'de maalesef ‘Sanatı, kültürü destekleyelim, zavallı el sanatı' yaklaşımı var. Halbuki öyle değil. Bizim modelimiz Hermes. Hermes diyor ki ben çok pahalıyım. Elle yapılıyorum. El sanatı böyle bir yerde. Şu imajı kıramıyoruz. Bizde el sanatı demek ucuz, desteklenmesi gereken bir şey gibi. Halbuki emeği desteklemekten öte bir şey bu. Katma değeri çok yüksek."
[PAGE]Kraliçenin sempatisi, Japon metrosuna giriş öyküsü...
İznik Vakfı, üst düzey bir sahiplenme ile çinilerin arkasında durunca, her adım yeni bağlantıları, yeni başarıları beraberinde getiriyor. Örneğin başında Prens Charles'ın olduğu Oxford Islamic Center'ın binasının çinilerini yapmış Vakıf. İngiltere Kraliçesi bu binayı gezerken çinilere vurulmuş ve Vakfı her aşamada desteklemiş, Türkiye ziyaretinde merkezini ziyaret etmiş...
Japonya'da Tokai metrosuna giriş de yine böyle olmuş. Önce İstanbul metrosundaki enfes çini tabloları hazırlamış Vakıf. Büyük ses getirmiş bu çalışma. Daha sonra Japonya'dan yeni metroları için bir çini çalışması teklifi gelmiş:
"Japonlarla çalışmak kolay değildir, önce bir deneme için bize bir park çalışması yaptırdılar. Onlara özel nilüfer desenleri yapıldı. Çok beğendiler ve metro işini verdiler bize... İstanbul metrosu çok meşhur bir metro oldu, İznik çinileri ile meşhur oldu... Tokai metrosunda da var artık İznik Çinileri. Kutsal ağaçları yer alıyor çinide. Dizayn tamamen bizim tarafımızdan yapıldı. Metro ve parkta yazılar konuldu ve Türkiye, İznik ve çini ile ilgili bilgiler verildi. Bu hakikaten ülkemiz açısından çok değerli bir reklam."
Işıl Akbaygil, ülkelerin kültürel açılımlarının, dış ticaretlerindeki başarı ile çok paralel bir seyir izlediğini anlatıyor. İznik çinileri ile 10 yıl önce başladığı bu yolculukta bu paralelliği bizzat gözlemlemiş. "Biz Dubai'ye, Abu Dabi'ye gittiğimiz zaman, o ülkelerle ticari ilişkilerimiz bu boyutta
değildi. Önce kültürel boyutta gidiyorsunuz. Abu Dabi'de Şeyh Zahed Al Nahyan Camii, Dubai Blue Palm Court... Dubai'de büyük alışveriş merkezlerinde çini kullandık. Villalar yaptık, Palm Island'da 38 villanın dış cephelerini kapladık. Bu projelerle, kültürel ilişkiler başlatıyorsunuz, bunun
arkası ticari ilişkilerle geliyor. Ben bunu çok gözlemledim. İnsanların Türkiye'ye olan sempatisi inanılmaz artıyor. Çini, İslam kültürünün bir simgesi ve görüyor ki bu simge çok çağdaş bir ürün artık... Sadece 16'ncı yüzyılda uygulanmış bir şey değil bugüne adapte edilebilmiş bir ürün."
Marmaray'da çiniler, Şili'ye İstanbul minyatürü...
Yüzbinlerce kişinin geçtiği metrolar, İznik Vakfı Çinileri'nin ana sergi alanı olmaya devam edecek gibi görünüyor. Çiniler, hem mimari bir eleman hem de bir sanat eseri olarak metroların marka değerini de yükseltiyor. Prof. Akbaygil, Marmaray'da, Kartal metrosunda da çalışmalarının yer alacağını söylüyor. Şimdi Şili'de Santiago metrosuna bir çalışma yapacak vakıf ve İstanbul şehrinin bir minyatürü, aynı Dubai'de olduğu gibi Şilileri de evlerine giderken ‘ışıl ışıl' selamlayacak... Dünyada çini ile uğraşan çok ülke var; Tunus, Fas, Portekiz, Meksika... "Ama" diyor Akbaygil, "Onlarınki İznik Çinisi kadar uzun yaşayan ürünler değil, o kadar ünlü de olamadı. İznik çinisi yarı değerli taş, desenlerde daima bir denge var. İslamda resim yasaklandığı için grafik sanatı çok ileri gitmiş. Grafikte çok ileri olduğu için çok ses getirmiş çiniler..."
[PAGE]
Yüreğinin sesini dinledi, radyasyon ışınlarını geçirmeyen çiniyi keşfetti
IŞIL AKBAYGİL, Vakıf olarak imza attıkları çok önemli bir gelişmeyi açıklıyor: "Radyasyon geçirmeyen çini geliştirdik." TÜBİTAK'ın Ar-Ge imkanlarından yararlanıyor Vakıf. Kendi araştırma ve geliştirme merkezi de var ama yetersiz kaldığı yerlerde TÜBİTAK devreye giriyor. Bu noktada Akbaygil çinin üretim sürecini anlatıyor: "O bir çinide gördüğünüz laleyi bir usta alıp yapmıyor, onun öncesinde geometrisi çiziliyor, mimari bir proje gibi geliştiriliyor. Kullandığımız boyalar çok özel metal oksitler, metalleri kuvartz ile karıştırıp en doğal rengi elde ediyorsunuz. Bizim en önemli know-how'larımızdan biri de çinideki boyaları kendimiz üretmemiz. Bunu bizden başka kimse yapamaz... Arkanızda ciddi bir Ar-Ge olması lazım." Çini'de inovasyon oluyor mu? Araştırma ve geliştirme yapılınca oluyor... "Bugünkü teknolojinin ürünü yeni çiniler. Biz de onun için ‘Eski çiniler 500 sene yaşıyorsa bizimkiler 1000 sene yaşayacak' diyoruz. Mimarideki yeni trendler de çok destekliyor bizi. Halı, kilim öldü ama biz trendlere uyum sağladık. Şimdi son olarak yer karosuna da başladık ve sanıyorum çok ses getirecek o da..." Ancak asıl ses getirecek ürün olan radyasyon geçirmeyen çiniler 2 yıl sonra ticarileşecek. Akbaygil, "Örneğin memografi çekilen yerleri kapladığınızda radyasyonu geçirmiyor, hastaneler önemli bir kullanım alanı olacak. İki sene sonra ticarileşecek, piyasaya sürülecek" diyor. Radyasyon geçirmeyen çini projesi Işıl Akbaygil'in kişisel olarak inanıp sürüklediği bir proje: "Çini yüzde 85 kuvartz. Kuvartz öyle bir ürün ki ufak bir frekans verin o frekans yüzyıllarca yaşıyor. Dalga boyu biliyorsunuz küçülerek gider, burada hiç küçülmüyor. Yatak odasının başını kapladığınızda rahat uyuyorsunuz. Bitmiş bir ürünü, geleneksel yöntemlerle bugüne modern teknolojiye uyguluyoruz. Ben hissediyordum çininin böyle özel alanlarda da kullanılabileceğini... Çini'yi çok seviyordu insanlar, ellerini koyuyorlar, metro'da insanlar başlarını dayıyorlar, inanıyorlar ki başları ağrıyorsa eçecek... Ben inanıyordum buradan bir şey çıkacağına, bir deneyelim dedik ve çıktı. Nükleer Araştırma Merkezi destek verdi. Onlarla birlikte çalıştık ve yeni bir ürün çıkmış oldu."
[PAGE]