Kümelenme Türkiye’yi Devler Ligi’ne sokar mı?
Yrd. Doç. Dr. Emre BALIKÇI / Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi
1980’lerde tüm dünyada sanayileşme paradigmasında sessiz sedasız bir devrim yaşandı.
Bu tarihe kadar sanayileşmenin, çeşitli teşvik mekanizmalarıyla desteklenecek dev ölçekli şirketler eliyle gerçekleştirileceğine dair tartışmasız bir inanç vardı. 1980’lerde ise, değişen ekonomik koşullarla birlikte yatay şekilde örgütlenen iş ağlarının büyük başarısı yeni bir sanayileşme örgütlenmesini bize haber verdi.
Piore ve Sabel’in henüz 1984 tarihli “Second Industrial Divide” ile tanıttıkları bu yeni örgütlenme tipi, Michael Porter’ın “The Competitive Advantage of Nations” adlı çalışmasıyla hükümetler için elverişli bir sanayi politikasına dönüştürülmüş oldu. “Kümelenme” denilen bu politikaya göre hükümetler kümeler yoluyla, coğrafi olarak birbirine yakın olan firmalar arasında işbirliği imkanlarını artırabilir, güven ortamı sağlayabilir ve bu şekilde hem üretkenliği hem de innovasyon imkânlarını arttırabilir. Kümelenme, Türkiye’de de bir süredir uygulama alanı bulmaya başlayan bir politika aracı haline geldi. Organize Sanayi Bölgesi yönetimlerinin ve Ekonomi Bakanlığı’nın bu konuda çalıştığı ve Türkiye’nin 2023 Ekonomik hedeflerinin gerçekleşmesi için bu projelere büyük ümitler bağlandığı biliniyor. Bununla birlikte, bu son derece iyi niyetli uygulamalarda belirli eksiklikler olduğu da yadsınamaz. Ayrılan onca bütçenin ve sarf edilen emeklerin istenilen etkiyi yaratabilmesi için dünyadaki uygulamalardan çıkartılabilecek aşağıdaki 4 dersin dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum:
• Üretim odaklı olmanın önemi: Türkiye’de kümelenme uygulamaları bugüne kadar, kendi imkânlarıyla üretimini ihraç edemeyen sanayicilerimizi yurtdışına açmayı amaçlamıştır. Bu amaçla sanayiciler topluca yurtdışı fuarlarına götürülmüş, bunun için maddi ve eğitim destekleri sağlanmıştır. Bu uygulamaların önemi inkâr edilemez olmakla birlikte kümelenme politikaları küçük sanayicileri sadece pazarlama aşamasında değil, daha da önemlisi üretim sürecinde dayanışmaya teşvik etmelidir. Sürecin sonunda firmaların ortak pazarlama faaliyetlerinin yanında, ortak proje geliştirme, bilgi ve teknoloji paylaşımı sistemleri, firmalar arası işlemlerin maliyetini ve süresini azaltacak uygulamalar geliştirmeleri beklenmelidir.
• Kültürel değişiklik gerekliliği: Birçok akademik çalışma Türk iş dünyasında güven duygusunun son derece düşük olduğunu ortaya koymaktadır. Düşük güven duygusu, firmaların üretime dayalı uzun süreli ortak faaliyetlerde bulunmasını güçleştirecektir. Güven ortamını sağlamanın bir yolu Almanya ve İskandinav ülkelerinde olduğu gibi firmalar arası ilişkileri düzenleyen son derece gelişmiş hukuki bir sistem kurulmasıyla sağlanabilir. Diğer yol ise, Japonya ve İtalya’da olduğu gibi iş dünyası mensupları arasında insani ilişkileri güçlendirerek toplumsal müeyyide yoluyla güven ortamının sağlanmasıdır. Türkiye’nin her iki konuda da alacağı yol vardır ve kümelenme projeleri bu konuya da eğilmelidir.
• Sektör içi değil, sektörler arası işbirliği: Türkiye’de geleneksel olarak iş dünyası örgütlenmeleri, aynı sanayi sektöründe faaliyet gösteren ve birbirine yakın ölçekli kuruluşları çatısı altında toplamaktadır. Oysa farklı sanayi dallarında faaliyet gösteren ve farklı ölçeklerdeki firmaların dayanışmaları belirli kümelerin belirli ürünlerde uzmanlaşmalarında önemlidir. Bu nedenledir ki İtalya’da da doğal bir şekilde oluşmuş kümelerin hemen hepsi yalnızca nihai ürün üreticisini değil, aynı zamanda bu firmaların farklı sektörlere dahil binlerce tedarikçi firmayı da kapsamaktadır. Japonya’daki gönüllü iş örgütlerinin faaliyetlerine de yalnızca farklı sektör temsilcilerinin değil, sendika üyelerinin bile dahil edilmesinin nedeni de budur. Çin’deki kümelenme çalışmaları da benzer şekilde, uluslararası dev firmaları olduğu kadar literatürde Township and Village Entreprise olarak adlandırılan yerel şirketleri de kapsamaktadır.
• Ölçek ekonomisi yetmez: Kümelenme politikaları ile bir araya gelecek firmalar, gerek üretim sürecinde gerek hammadde tedariki sırasında güçlerini birleştirerek ölçek ekonomilerinden faydalanabilir ve maliyetlerini düşürebilirler. Ancak kümelenme politikaları bununla yetinirse, başarısızlığa mahkûmdur. İki nedenle: Maliyet düşürme konusunda yatay entegrasyonun dikey entegrasyondan üstünlüğü kanıtlanmış değildir. Bunun yanında Çin hâlâ, fiyat eksenli rekabette yenilmesi zor hatta imkânsız bir rakip olarak ortadır. Bu iki nedenden dolayı İtalya’da bir çok kümelenme bölgesinin büyük iflaslar yaşadığı da görülmektedir.
Kümelenme politikaları, Türkiye’nin sanayileşmiş ülkeler ligine girmesinde başrolü oynayabilir. Gelişigüzel değil, titiz davranılması koşuluyla…