Küresel ekonomik kriz ve kapitalizm
Doç.Dr. Erdal GÜMÜŞ / Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi
Kapitalizm, sermayenin kazancını maksimize etmek üzere her yol ve çareyi kullanmaya azimli bir ekonomik sistem olarak görülebilir. Bu sistemde, diğer üretim faktörlerinin yanında sermayenin tartışmasız bir üstünlüğü söz konusudur. Sermaye sahipleri kazancını ya da sermayesinin getirisini artırmak üzere sürekli yol ve yöntem arayışı içerisinde olurlar. Bu yol ve yöntemler bir zamanlar kölelik müessesesi yoluyla, bir zamanlar diğer ülkeleri istila ve yağmalama yoluyla, bazen de askeri güç kullanarak cebir yolu ile günümüzde ise küreselleşme ile birlikte gerçekleşmektedir.
Ulusal sınırlar içerisinde sağlanan getiriyi yeterli görmeyen kapitalistler diğer ülkelerde daha yüksek getiri elde etmek üzere yeni yollar üretebilmektedirler. Bunu başarmak üzere yöneldikleri ülkelerin vergi sistemlerini doğrudan veya uluslararası mali kuruluşlar, örneğin Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü, ILO, ya da uluslarüstü örgütler, örneğin, Avrupa Birliği, vasıtasıyla etkilemekte, kendi çıkarlarının gerektirdiği düzenlemeleri yaptırabilmektedirler.
Bu baskıları reddedemeyen, veya bazen önerilen düzenlemelerin kendi lehlerine olduğunu değerlendiren ülkeler uluslararası sermaye dolaşımının önündeki engelleri kaldırmak üzere çoğu zaman vergi sistemlerini değiştirmekte, dolaylı vergilere ağırlık vermektedirler. Şüphesiz böyle bir vergi yapısı vergilemede genellik ve adalet ilkesini yıpratmaktadır. Sabit gelirlilerin refah seviyeleri bu tür düzenlemelerden oldukça olumsuz etkilenmektedir. Dolayısıyla toplumda ortaya çıkan gelir dağılımı yoksulluğa davetiye çıkarmaktadır. Yoksulluk çemberinde olanlar yeterince sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanamamaktadır. Bu durum toplumların sosyal barışını olumsuz etkilemektedir.
Bugün etkileri gün geçtikçe daha fazla hissedilmeye başlanan küresel ekonomik kriz herkesi aynı ölçüde etkilememektedir. Bazılarını az bazılarını da çok şiddetli etkileyebilir. Bazıları krizden sadece doğrudan etkilenirken, diğer bazıları hem doğrudan ve hem de dolaylı yollardan etkilenebilirler. Yüksek kazanç sahipleri sadece doğrudan etkilenirlerken, orta ve düşük kazaç sahipleri hem doğrudan ve hem de dolaylı yollarla krizden etkilenebilirler.
Bu küresel krizin artık gün geçtikçe etkisini hissettirmesi ile birlikte bazıları piyasa ekonomisinin artık işlevsizleştiğini ve sistemin yıkılmakta olduğunu, sosyalizme dönüşün düşünülmeye başlandığını ileri sürmektedirler. Konunun teorik veya fikir planı ile uygulamada ortaya çıkan neticeler farklı değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Teorik planda, özel mülkiyet haklarına dayalı, serbest teşebbüs fikrine yer ve önem veren bir ekonomik sistemi öngören fiyat mekanizmasının yetersizliği fikri kabul görmemektedir. Çünkü halihazırda bu sistemin açık, anlaşılır ve sistemi bir bütün olarak ikame edecek alternatif yapı ya da sistem ileri sürülmemektedir. Belki insanın yaradılış fıtratına uygun bir sistem kendi koşulları içinde ileri sürülebilir, ancak bunun kabul görmesi, üzerinde bütün toplum kesimlerinin veya dünya milletlerinin ona sahip çıkması halinde değerlendirilmeye tabi tutulabilmesi mümkün olabilir ki bunun da fıtri olarak gelişimi gerekir. Kanaatimiz odur ki böyle bir sistemin oluşumu için zamana ihtiyaç vardır.
Her sistemin olumlu ya da olumsuz yönleri hiç kuşkusuz vardır. Ancak beğenilsin ya da beğenilmesin bugün dünya ülkelerinin yüzde doksanı adına karma ekonomi denen ve özel mülkiyetin tanındığı, piyasaya dayalı bir ekonomik sistem uygulamaktadır. Bu sistem insanoğlunun akli melekeleri ile geliştirebildiği ve ortaya çıkan aksaklıkları inceleyip analiz ederek yeni tedbirlerle yoluna devam etmektedir. Bu sistemin olumlu ve olumsuzluklarını değerlendirirken sistemin kendi yapısını dikkate almak gerekmektedir.
Sosyalizm ya da merkezi planlama ile ekonomik sistemin bir bütün olarak yönetimi veya işlerliğine dayanan sistem dünya için artık bir alternatif oluşturmadan çok uzaktadır. Bu sisteme dönüşün maliyetine dünya ekonomik gücü katlanamaz.
Kapitalist ekonomik sistemin günahının sevabından çok olduğunu söylemek ya da tersini iddia etmek başka bir konudur. Ancak, bu sistemin iflas ettiğinden bahisle gelin değişelim dendiğinde ikamesi, en azından şu anda, olmayan ve dolayısıyla da tekel konumunda olan bir sistemi konuştuğumuz gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Piyasa mekanizmasının işlerliği, serbest piyasa temelinde, devletin sınırlı rolünün varlığında, fiyat sisteminin krallığına dayalıdır. Ancak, adına karma ekonomi de denen ve Keynesyen anlayışla bilinen müdahaleci devlet anlayışına daha fazla dönüş belki söz konusu olmalıdır. Aslında görünen de budur. Devletin ekonomide düzenleyici, koruyucu ve denetleyici olma fonksiyonlarını etkin bir şekilde yerine getirmesi halinde pek çok ekonomik sorun çözülebilir. Anılan kamu hizmetlerini yerine getiren yetkililer ile onların piyasa koşullarında muhatabı olan insanların sorunu çözmede anahtar rolünde oldukları unutulmamalıdır.
Yirminci yüzlılın başından günümüze değin geçmişe bakıldığında hep fiyat sisteminin terbiye ediciliğini görmekteyiz. Yani fiyat sistemi piyasa aktörlerini zaman zaman terbiye eder. Dolayısıyla, bugüne kadar olduğu gibi, günümüz ekonomik krizi de yine piyasa ekonomisinin işlerliği ile atlatılabilecektir. Bu süreçte ne yazık ki kazananlar ile kaybedenler, yani refah seviyeleri olumlu etkilenerek daha iyi konuma gelenler ve refah seviyeleri oldukça olumsuz etkilenenler olacaktır, ve bunlar aynı sosyal kesimler olmayacaklardır.
İnsanoğluna bu süreçte düşen görev piyasa mekanizmasının olumsuzluklarını tamir edici çareler bularak sistemin tamamlayıcı unsurları olarak devreye koymak ve sistemin işlerliğini sağlamaktır. Alternatifler aramak şu aşamada beyhudedir.