Küresel finansman için yeni modeller…
Yrd. Doç. Dr. Atilla ÇİFTER / Okan Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi
2008 yılında ipotekli finansman kredisi (mortgage) krizi olarak başlayan küresel dalgalanma daha sonra zincirleme olarak kredi, likidite, güven, derecelendirme, sigorta, regülasyon ve finansal sistem krizine dönüşmüştür. Küresel kriz, gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkeleri etkilemiş ve 2010 yılına gelinmesine rağmen etkilemeye devam etmektedir. 2008 krizinin daha önceki küresel krizlerden farklı özellikleri bulunmaktadır. Öncelikle krizin derinliği karmaşık finansal türev ürünler nedeni ile kestirilememektedir. 2008 krizi öncesi, küresel türev piyasasının hacmi 615 trilyon dolar seviyesine ulaşmıştır. Dünya Bankası yayını World Development Indicators'a göre 2009 yılında dünya Gayri Safi Yurt İçi Hasılası ise 69.7 trilyon dolar seviyesinde gerçekleşebilmiştir. Dünyadaki tüm varlıkların türev işlemlere konu olmadığı düşünüldüğünde, özünde gerçek bir varlığa güvence sağlamak amacı ile yapılması gereken türev ürünlerin, gerçek varlıkların 10 katını aşması işlemlerin öncelikli olarak spekülasyon güdüsü ile yapıldığını göstermektedir. Türev ürünler muhasebesi, değerlemesi ve bilanço gösterimi konularında hala uluslararası ortak kurallar belirlenememiştir. Diğer yandan bu ürünleri yalnızca gerçek varlıklara güvence sağlamak amacı ile kullanan bankalar zarar görmemiştir. Önümüzdeki dönemde karmaşık türev ürünlerin global türev piyasası içerisindeki oranının azalması beklenmelidir. Düzenleyici otoriteler ise spekülasyon yerine gerçek varlıkları sigorta amacı ile türev ürün kullanımını teşvik etmeli ve spekülasyon güdüsü ile işlem yapılmasını sınırlandırmalıdır. Diğer yandan, küresel krizin aktörleri arasında yer alan yüksek risk-yüksek getiri odaklı serbest yatırım fonları yerini istikrarlı getiri odaklı fonlara bırakacaktır.
2008 krizinin daha önceki krizlerden diğer bir farkı etki süresinin uzunluğu ve etki bölgesinin gelişmekte olan ülkeler ağırlıklı olmasıdır. 2008 yılından itibaren finansal varlık fiyatlarında sürekli dalgalanma gözlemlenmektedir. Yeni dönemde, finansal kurumlar ve reel sektör kurumları daha ihtiyatlı davranmak zorunda kalacaktır. Daha ihtiyatlı davranma sonucu tüm ürünlerde kar marjları azalacak ve risk yapısı daha doğru oluşabilecektir. Krizin etki bölgesinin gelişmiş ülkelerde yoğunlaşmasının nedeni sadece karmaşık finansal ürünlerin bu ülkelerde yoğun olması değildir, gelişmiş ülkelerin bankacılık ve sigortacılık yapısında da ciddi sorunlar olduğu görülmüştür.
Yeniden şekillenen finansal mimaride en önemli gelişmelerden birisi risk ölçüm ve yönetimine ilişkin köklü değişiklikler olacaktır. Basel II'nin gelişmekte olan ülkelerde uygulanmaya başlamadan gelişmiş ülkelerdeki yetersizlikleri ortaya çıkmıştır. Basel II'nin eksiklikleri nedeni ile Basel III'ün de gündeme gelmesine neden olmuştur. Basel I ve Basel II'deki en önemli eksiklik, tek tip risk yönetimi odaklı olması sonucunda, entegre risk yönetiminin kuruma özel dinamikler ile tesis edilebileceğinin göz ardı edilmesi olmuştur. Bu kapsamda Basel III'ün uluslararası risk yönetimi ilke ve standartlarının yaşanan tecrübeler ışığında hazırlanması gerekmektedir.
Küresel kriz sonrası yeni dünya düzeninde diğer bir etki finansal kurumlarda yüksek donanımlı personel ihtiyacının artması olacaktır. Küresel kriz, yalnızca teori yada yalnızca pratik ile hareket etmenin yanlışlığını da göstermiştir. Gerek Basel II gerekse diğer uluslararası risk normları risk hesaplamasına yoğunlaşırken "Risk Yönetimi"nin öncelikle kurum çapında entegre risk yönetimini tahsis etme olduğunu tespit edememiştir. Kriz döneminde en büyük global şirketlerin çözümü işten çıkarmalarda araması ileri dönük risk yönetiminin eksikliğini de göstermektedir. Doğru olan, uzun vadeli ve istikrarlı bir personel sayısı politikasını geliştirebilmektir ve bu da iyi bir risk yönetimi politikası gerektirmektedir. İleriye dönük projeksiyonunu doğru yapabilen bankalar krizlerde işten çıkarma yolunu da seçmemiştir. Önümüzdeki dönemde, insan kaynaklarına öz sermayesinden daha fazla önem veren, bilgi ve eğitime yatırım yapan kurumlar ayakta kalabilecektir. Risk yönetimi yapısında olan yeniden yapılanma, risk yönetiminin bir kurumdaki tüm personelin sorumluluğu olarak algılandığı bir insan kaynakları yapılanmasını gerektirmiştir. Yeni dönemde, tüm sektörlerde sadece bir alan yerine farklı alanlarda da bilgi ve donanıma sahip, kendi işinin risk noktalarını bilen personele duyulan ihtiyaç artacaktır.
Küresel finans mimarisinde düzenleyici otoritelerin ve politika geliştirme otoritesi olan ülke yöneticilerinin de desteği gerekecektir. Düzenleyici otoriteler güçlü bir finansal sistemin devamı için bankaların vergi yükünü azaltmalı ve etkin bir risk yönetimi tesisini teşvik etmelidir. Ülke yöneticileri uzun vadeli planlara ağırlık vererek ülke riskinin asgari seviyede kalmasını sağlamalıdır. Basel II kriterleri arasında yer alan kurumların risk derecesinin ülke derecesini aşamaması yönündeki karar ülke risk düzeyini daha fazla öneme sahip olmasını sağlamaktadır. Kriz dönemleri ve sonrasında özellikle istihdam ve büyümenin makro ekonomik ve mikro ekonomik faktörlere olan bağımlılığının arttığı gözlemlenmektedir. Ülke yöneticileri istihdam ve büyüme için genel makroekonomik dengeleri gözeterek, maliye ve para politikası geliştirmeye devam etmelidir. İç dinamiklere bağımlı bir ülkede tüketimin gerek istihdam gerekse büyümenin temel kaynağı unutulmamalıdır. Kriz dönemlerinde ağırlıklı olarak maliye politikaları ile tüketimin teşvik edilmesi sağlanmalıdır. Bu şekilde bir yapılanma güçlü bir reel sektör ve güçlü bir bankacılık yapılanmasını da beraberinde getirecektir.
Sonuç olarak küresel finans mimarisinde, gerek finansal kurumlar gerekse reel sektör kurumları yerel ve global dinamikleri bir bütün olarak dikkate aldıkları ölçüde kendilerine yer edinebilecektir.