Küresel risk iştahı düzeliyor mu?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Serhat GÜRLEYEN

Dünya piyasalarından çelişkili sinyaller gelmeye başladı. ABD ekonomisindeki yavaşlamayı soğuk hava koşullarından kaynaklanan geçici bir etken olarak gören Wall Street yeni zirveler kırıyor. Avrupa ekonomisindeki canlanma işaretlerini arkasına alan gelişmiş ülke borsaları Şubat ayında %4.8 değer kazandı.

Çin ekonomisinde sert iniş endişeleri, Ukrayna’da yaşanan iç savaş ve Türkiye’de yaşanan politik skandallararağmen gelişmekte olan piyasalara yönelik risk iştahı toparlanmaya başladı. Gelişmekte olan ülke borsaları ekonomilerinde görülen yavaşlama işaretleriniumursamayarak geçen ay %3,2 değer kazandı.

Ancak küresel risk iştahındaki düzelme görüşüyle uyumsuz iki temel gelişme yaşanıyor. Risk iştahındaki artışa rağmen 10 yıllık ABD tahvil faizleri %2.65 gibi düşük bir seviyeye geriledi. Altın fiyatları 1.320 dolar/ons seviyesine yükselerek Şubat ayı kazancını %7.0’ye sene başından beri kazancını %10.0’a taşıdı. Küresel risk iştahındaki düzelmeye paralel Türkiye piyasalarında da önemli kazançlar görüldü. MSCI Türkiye %3.4 yükselerek, sene başından beri kaybını %10.0 seviyesine çekti. Merkez Bankası’nın faiz artırımı sonrası dolar Türk lirasına karşı 2.25 seviyesinden 2.21 seviyesine geriledi. Buna karşı kısa ve orta vadeli tahviller sıkı para politikasının baskısı altında kalmaya devam ediyor.

Küresel risk iştahındaki düzelmenin devam etmesi Türkiye gibi büyümesini dış kaynakla finanse etmeye zorunlu ülkeler için büyük önem taşıyor. Türkiye’nin küresel kriz sonrasındaki hızlı büyümesinde yurtdışından sağladığı ucuz ve bol finansman önemli rol oynadı.

FED’in genişleyici para politikası ve güçlü küresel risk iştahı sayesinde Türkiye’ye portföy hareketleri yoluyla 2010 yılında 20 milyar dolar, 2011 yılında 19 milyar dolar, 2012 yılında 38 milyar dolar, 2013 yılında 21 milyar dolar para girişi yaşandı. Küresel kriz öncesinde 2004-2007 döneminde ortalama portföy girişi 10 milyar doların altındaydı.

Merkez Bankası’nın yaptığı şok faiz artışına ve küresel risk iştahındaki görece düzelmeye rağmen Türkiye piyasalarına sınırlı bir para girişi görüldü. Merkez Bankası’nın haftalık verilerine göre şok faiz artışı olduğu hafta bir milyar doların üstünde para çıkışı yaşanırken, sonraki iki haftada giriş birkaç yüz milyon dolarla sınırlı kaldı.

Genç nüfusta %20’ye ulaşan işsizlik oranı ile 2014 ve 2015 yıllarında üçlü bir seçim yarışına giren Türkiye’nin büyüme iddiasını sürdürebilmesi için yurtdışından kaynak girişine her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Politika sahnesinde yaşanan yıkıcı gelişmeler nedeniyle doğrudan yatırımların azaldığı, küresel sermayenin nazlandığı yılın ilk aylarında kaynak yaratma yükü bankacılık sektörünün omuzlarına yüklenmiş durumda.

Gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahının artmaya devam etmesi Türkiye gibi içsel ve dışsal şoklarla boğuşan gelişmekte olan ülkeler için bir fırsat penceresi yaratacak. Söz konusu fırsat penceresinin akıllıca kullanılarak ekonomide sert iniş baskısının aşılması gerekiyor.

Seçimler sonrasında izlenecek piyasa dostu politikalarla ve yapısal reformlarla güvenin sağlanması durumunda Türkiye’nin 2010- 2011 yıllarındaki 20 milyar dolara yaklaşan portföy girişlerini yeniden yakalaması hayal değil. Yeter ki Aralık ayından bugüne yaşanan akıl tutulmasından kurtulalım.