Küreselleşen kurallar ve Türkiye

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

BOZKURT ARAN

Türkiye açısından küresel ticaret kurallarının ne şekilde bir evrim geçirmekte olduğunun irdelenmesi giderek önem kazanmaktadır. Konu işadamlarımızın gündeminin bir değişmez parçası olmalı. Kalkınmanın itici gücü ihracat odaklı bir ekonomi politika ise uluslararası ticaretin ne şekilde evirilmekte olduğu gerçekten yaşamsaldır. Bu noktada ihracatın pazar paylarının mekanik özelliklerine değil, ticaretin tabi olduğu “kuralların” oluşturulma süreci ve niteliği dikkate alınmalıdır.

Aynı şekilde kurallı ticaretin başat aktörü olan Dünya Ticaret Örgütü’ndeki (DTÖ) gelişmelerin genel hatları ile izlenmesi sonradan karşılaşılacak sürprizlerin engellenmesi açısından da önemlidir. DTÖ’nün gündemindeki düzenlemeler, tüm uluslararası kuruluşlarda olduğu gibi sabırları zorlayan bir yavaşlıkla ilerlemektedir. Ancak sağlanan liberalizasyon düzenlemeleri geriye dönüşü olmayan bir kararlıkta şekillenmektedir. Ne var ki DTÖ, bir süredir, beklentileri karşılamaktan uzaktır.
Nitekim Bali de yapılan Bakanlar toplantısı DTÖ’ye sadece mevcudiyetini devam ettirecek bir olanak sağlamıştır. Bunun da ülkeleri alternatif arayışlara itmektedir. Böylece yeni ve farklı, ikili ve bölgesel ticaret ortaklıkları gündeme gelmektedir. 

ABD ve AB arasında oluşturulmaya çalışılan “Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı” çağımızda güçlü ekonomilerin kendi kuralları yaratma uğraşı olarak da nitelendirilebilir. ABD, Pasifikte “Trans Pasifik Ortaklığı” adı altında benzer nitelikte bir arayışın da peşindedir.

Bu iki arayış bir arada düşünüldüğünde, bütün gelişmiş ekonomilerin belki de yükselen ekonomiler karşısında yitirmeye başladıkları üstünlüğü, yeni kurallar koyarak sürdürmek gayreti olarak nitelendirmek olasıdır. Bu tür savlar uluslararası medyada sık sık dile getirilmektedir.

Kısacası, Türkiye küresel ticarette oluşan gelişmeleri sürekli değerlendirmek zorundadır. Böylece Türkiye, gündeminde olmayan ancak ülkemizi de etkileyecek, oluşumları kaçınılmaz bir “kader” olarak nitelendirmek zorunda kalmayabilir. Hatta çoğu durumlarda, bu oluşumların başlangıçlarından itibaren içerisinde olmakla ödenecek bedel, kabul edilen kuralları sonradan uygulamaktan az olmaktadır.


Küresel ticarette, özellikle 2008 ekonomik krizinin bir yansıması olarak ivme kazanan gelişmeler önemlidir. Krizler genellikle değişiklik arayışlarını tetikler ve hızlandırır. Farklı ve radikal tavırlar kabul edilir hale gelir. Bu hususlar küresel ticaret bakımından büyük ölçüde geçerli olmaktadır. 

Uluslararası ticaret aynı zamanda, uluslararası dengelerdeki değişikliğin de ön habercisi olduğu da bir gerçek. Diğer bir ifade ile ticaret ilişkilerinde görülen değişikliler bir süre sonra kültürel, siyasal ve askeri ilişkilerin de yeniden tanımlanması sonucunu doğurabilir. Çin’in bir numaralı ihracatçı olması, küresel planda, ilişkilerin diğer alanlarında da etkisini artıracağı anlamına gelir. Gelişmeden rahatsız olan diğer ülkelerin de kendi karşı politikalarını geliştirmeye başladıklarını ve rekabetin diğer alanlara da sirayet ettiği görülür.