Maliye’nin sıcak eli (II)
Hüseyin Perviz PUR / YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİR
“Türkiye’de ki (1924 ve 2012) yıllarında 35 “Mali Af” Kanunu çıkartılmıştır. 88 yılda ortalama 2-3 defa “af” çıkmıştır. Vergisini istikrarlı ödeyen mükelleflerin ne duruma düştüğünü açıklamaya gerek duymuyorum. Vergi o ülkede yaşayan insanların varlığıdır. Vatandaş adına onların hakkını koruyan hazinedir. Devlettir.
Vergi affı ile ilgili önerim. Sayın Bakanım ve meslektaşımdan daha değişik olacaktır. Gelişmekte olan ekonomiden gelişen ekonomiye hızla geçiyoruz. Fevri ve çok katı hareket etmemeliyiz. Ülkemizin geleceğini düşünerek Vergi Affı Kanun'un Anayasa'mıza konulmasına tamamen katılıyorum. Ancak gerektiği veya lüzum hasıl olduğunda vergi affı kanununun TBMM’nin 3/4 veya 4/5 milletvekillerinin oyları ile çıkarılmasını önermekteyim.
1. Öneri: “Vergi Affı Anayasa'mızda yer almalı
Sayın maliye bakanı'mızın 20.11.2009 referans gazetesindeki demecinde belirttiği “Anayasa değişmezlerine vergiden af yok maddesi eklenmeli”görüşüne aynen katılıyorum. Bu konuda Sayın Bakanımızın bu görüşü önerilerimizin en başında yer almaktaydı.
2. Öneri: “Gelir vergisi mükelleflerinin matrah beyanları, “Yıllık servet harcamaları” vergi idaresinde takip edilerek karşılaştırılıp beyan edilen matrah bir yıl önceki serveti ile beyan edilen yıl arasında harcama yönünden gelirle karşılanamayan farkın oluşmasında, mükellef farkın oluşmasını vergi dışı bir kazançtan karşılandığını vergiye tabi olmayan gelir, miras vs gibi gelirden oluştuğunu kanıtlayamazsa vergi kaçağı cezai işlem yapılabilir.
İçinde bulunduğumuz yıl gayrimenkul sermaye iradı mükelleflerinin sayısını 1 milyon 200 bin olarak tespit ederek mükelleflere beyannamesini hazır olarak yollayan vergi idaremiz bu mükelleflerin banka hesaplarına girerek kira gelirlerinden mükellefi cezalandırmadan önce bütçeye geçen yıla nazaran iki kat vergi artışı sağladı.
Şimdi lüks otolarla ilgili araştırmalar (şu satırlar yazıldığında gündemde olan olay) yapılarak 300 adet lüks ve çok pahalı otosunun değerini dolaylı yollarla çok düşük göstererek vergi kaçıran mükellefler ortaya çıkarıldı. Bu model “Servet Beyanı” değildir. “Nereden buldun” yasası asla değildir. Yarı ABD modelidir. Zamanla o modele doğru gitmenin ilk adımlarıdır. İki model arasında şahsi giderlerin tamamının veya bir kısmının gelirden indirilmesi, herkesin beyannameye tabi olması için biraz süreye ihtiyacımız var. Orada sosyal güvenlik numarası ile vergi numarasında karşılaştırmalar yapılır. “Çapraz denetim” sistemidir.
Bizdeki ise vatandaşlık numarası ile gelir vergi numarasında takip edilebilir. Vatandaşlık numarası ile bir mükellefin tüm Türkiye’de ki, gayri menkullerini, lüks otolarını, bankadaki parasının tutarını, yurt içi, yurt dışı havaleleri, mücevheratçı firmalardan satış beyan bildirgesi alarak bir bilgisayarda toplama olanağına vergi idaremizin yakın zamanda geçebileceğine inanıyorum. Elektronik beyan ve imzayı halletme işi kolay değildir. Bu uygulama muhasebecileri ve işletmeleri ne kadar rahatlattığını herhalde işin içinde olmayanlara yazıyorum tahmin etmişsinizdir. Sadece mükelleflerde değil, karşı tarafı vergi dairesindeki kolaylığı da düşünün, zamandan ne büyük tasarruf sağlanmıştır.
Bundan 4-5 yıl önce vergi dairelerinde tek renk pembe mükellef dosyaları memurların masa altlarına kadar yığılmıştı. Depolar dosyalarla dolmuş, bir dosyayı gerektiğinde arayıp bulmak memurun tam yarım gününü alırdı. Nereden nereye geldik.
3. Öneri: Genişletilmiş Uzlaşma Komisyonu ile diğer öneriler.
Bu öneriler toplu olarak 25.08.2009 tarihinde “Vergi Konseyi”ne bir rapor olarak tarafımdan sunulmuştur. Bu rapordan ilgili bölümleri kısaltarak yeniden sunuyorum.
Önerimiz; “Maliye sınıfının” kurulmasıdır. Yargı, silahlı kuvvetler, üniversiteler gibi maliye sınıfının 657. Devlet Personel Kanunu'ndan ücretlerinin tespiti konusunda ayrılıp uluslararası düzey örnek alınarak ücret seviyesi tespit edilmelidir.
Önerimiz; Ülkemizde ceza kesmede müruruzaman beş yıldır. Mükellefin inceleme süresi de aynı süre, yani beş yıldır. İyi niyetli mükellefin içinde acaba muhasebe hesaplarında hatam var mı idi korkusu beş yıl süreyle mükellefin başında “Demoklesin Kılıcı” olarak durur. Önce bu kılıcın kaldırılması gerekir. Beşinci yılın sonlarına doğru alelacele yapılan bir vergi inceleme raporu ile gelen vergi ve ceza bir yana, verginin dört beş kat tutan gecikme cezası o işletmeyi veya iyi niyetli ise bir dürüst mükellefi hatasından dolayı kaybetmektir.
OECD'nin 30 ülkesi içinde nüfusa oranlı mükellef sayısında %3 rakamına ancak ulaşarak en son sırada yer aldığımıza göre mükellefe artık daha değişik yaklaşmalıyız.
“Demokles'in Kılıcı”nı mükellefin başından indirmenin temel yöntemi vergi inceleme süresinin bir yıla indirilmesidir. Mükellefin incelenmemesinin suçu devletindir. Denetim kadrosu genişliği ve bilgisayar ortamında verimlilik rasyoları kullanılarak incelenecek mükellefi seçme pratik yöntemi varken, beş yıl sonra hata yapmış mükellefi vergi cezaları ile yok ederek cezalandıramayız. Bir yandan mükellefi vergiden uzaklaştırmak, diğer yandan çok büyük emekle yetişen üniversitelerin yüksek lisans ve doktora eğitimiyle de çok ağır bir programla donanmış tüm denetim elemanlarının üst düzeydeki bilgileri sistemsizlik içinde harcanmaktadır.
İnceleme süresi bir yıldan sonra kalan dört yıl içinde gene yapılabilmeli, ancak mükellefle uzlaşma yolu açık tutularak sadece vergi ile cezalar alınmalı, verginin gecikme zammı talep edilmemelidir. “Amme alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki” Kanun'un 51. maddesinin son bendinde gecikme cezasının vergi aslını geçemez hükmü 1980 yılından sonra enflasyon artışı ile 28.11.1980 tarih 2347 sayılı Kanun'la kaldırılmış ve mükellefin ödemediği verginin yarattığı katma değerin devlete dönüşümünün sağlanması için konulmuştu. Günümüz enflasyon oranında başarılan indirimden sonra gecikme cezasına gerek olmadığı kanısındayız. Bu değişim vergi idaresinin mükellefe iyi niyetle yaklaşımının göstergesi olacaktır.
Önerimiz; Mükelleflerin matrahlarının belli bir yüzdesinin (%5 - %10'luk) kısmı kasıt ve ihmal ile meslek mensubunun mesleki yetersizliği dışında şayet kusur ve maddi hata ile kanun maddesinin yorum farklılığına dayanıyorsa vergi hatası olarak kabul edilerek sadece vergisi alınmalı ve hiçbir ceza uygulamasına tabi tutulmamalıdır. Denetimin esas amacı hataları düzelterek tekrarını önlemek ve mükellefin muhasebe departmanında belgeli meslek mensuplarına görev verilmesinin sağlanması olmalıdır. Devlet denetiminin yeni misyonu, mükellefi cezalandırmak değil ona yol göstermek ve eğitmektir. Vergilendirmede, hatalı bir yarım asır yaşadıktan sonra heykelleri dikilecek üstatların çizdiği yola yeniden dönmeliyiz.
Ülkemizin yatırımcı müteşebbise ihtiyacı vardır. Vergi kanunları ekonominin önünde değil, arkasında itici olmalı, gerekli kriz dönemlerinde ise yanında ve önünde giderek pürüzleri ortadan kaldırmalıdır.
Verginin ekonomiye uyumu sağlanmadan mükelleflerin yok edici ceza kanunları ile hırpalanması ülkemizdeki liberal kalkınmayı engellemektedir. Geleceğin müteşebbislerinin gözünü korkutmaktadır. Üst düzeyde eğitimli ve aileden intikal etmiş sermayesi olanların dahi büyük işletmelerde yönetici olmayı tercih ettikleri görülmektedir.
Mükellef sayımız ürkütücü bir ekonomik veridir. Beyana bağlı mükellef sayısının nüfusumuzun en az %10’una ulaşmalıdır.
Önerimiz; “Uzlaşma Kurulu'nun yetkilerinin genişletilmesi”
Vergi borç ve cezaları mükellef ile vergi idaresi arasında uzlaşmanın bütçeye katkısı etkili olacaktır.
Vergi ihtilaflarının yargı sürecinde geçen zaman tarafların aleyhine çalışmaktadır.
“Uzlaşma Kurumu'nun” vergi idaresi içinde müstakil vergi mahkemeleri tarzında çalışması ve bu ihtisas mahkemelerinin vergi ve cezanın konumuna göre uzlaşılması üzerinde çalışılmalıdır. Bu kurumda Gelir İdaresi Başkanlığı, inceleme kurulu, mükellef, mükellef ve hazine avukatları ile tam tasdike tabi bir mükellef olması halinde mükellefin raporunu yazan yeminli mali müşavir yer almalıdır.
Batı’da özellikle bu modeli uygulayan ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’da %95 oranında uzlaşılmaktadır. Ülkemizde ise bu oran tersine oluşmaktadır. İnceleme raporları ile kanunların yorumlarında yapılan yanlışlıkların yıllardır düzelemediğini maalesef yaşıyoruz. Devlet ve Maliye’nin otoritesi yıpranmaktadır.