Matrah aşındırması ve kar aktarımı eylem planı karşısında Türkiye’nin tutumu nasıl olmalıdır?

Serdar TAŞDÖKEN - Vergi Müfettişi (E. Maliye Müfettişi)

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Çok uluslu şirketlerin teknolojinin sunduğu fırsatlar ve ekonomik alanda yaşanan ilerlemeler sayesinde faaliyetlerini istedikleri ülkeye kaydırabilmeleri yahut faaliyetlerini kaydırmadan kağıt üstünde gelirlerini düşük vergi oranına sahip ülkelere aktarabilmeleri mümkün hale gelmiştir. Çok uluslu şirketlerin kazandığı bu esneklik, bu şirketlerin maruz kaldıkları vergi yükünü agresif bir şekilde en aza indirme çabasıyla birleştiğinde ülkelerin vergi gelirlerinde kayda değer kayıpların yaşandığı görülmüştür. Bu kayıpların önüne geçmek amacıyla ve bir ekonomide faaliyet gösteren tüm birimlerin adil bir şekilde vergi yüküne katılması gerektiği fikrinden hareketle OECD, Matrah Aşındırması ve Kâr Aktarımı Eylem Planını (BEPS-Base Erosion and Profit Shifting- Eylem Planı) yayımlamıştır. Bu kapsamda 15 adet eylem belirlenmiş, bu eylemlerin 7 tanesine ilişkin olarak Eylül/2014 tarihinde OECD’nin önerilerinin yer aldığı nihai rapor, kalan 8 tanesine ilişkin olarak da nihai rapora esas teşkil edecek taslak metinleri yayımlanmıştır. Eylül/2015 tarihi itibariyle bu sekiz eylem için de nihai raporların yayımlanması beklenmektedir. 

Uluslararası vergilendirmenin en sıcak konularından olan BEPS Eylem Planı neticesinde ortaya çıkan değişiklik önerileri, çok uluslu şirketlerin iş süreçlerinin yeniden düzenlenmesini gerektirmesinin yanında ülkelerin, yasal mevzuatlarını gözden geçirmelerine ve ihtiyaç halinde değişiklik yapmalarına yol açacaktır. OECD üyesi olan ülkemizin de bu kapsamda gerekli adımları atması ihtimal dâhilindedir. 

Dünyadaki gelişmeler ve ülkemizdeki durum

Çok uluslu şirketlerin sebep olduğu vergi kayıplarına ilişkin olarak ülkeler düzeyinde duyarlılığın 2008 ekonomik krizi ile birlikte önemli şekilde artış gösterdiği söylememiz yanlış olmayacaktır. Microsoft, Apple, Caterpillar gibi şirketlerin ödemeleri gerektiği vergiyi, vergi cennetlerini yahut vergi kanunlarındaki boşlukları kullanarak ödemediği kabulünden hareketle Amerikan Senatosu bir soruşturma başlatmış ve bu şirketlerin vergi planlama yöntemleri masaya yatırılmıştır. Bu soruşturmayı İngiltere tarafından yapılan Starbucks ve Amazon gibi şirketler hakkında yapılan soruşturma izlemiştir. Nihai olarak Avustralya’da da şirketlerin vergiden kaçınmalarını konu alan bir soruşturma yürütülmektedir. Tüm bu soruşturmaların amacının çok uluslu şirketlerin etkin bir şekilde vergilendirilmesinin sağlanmasına ilişkin çözüm yolları üretmek olduğu kadar, bu konuda toplum farkındalığının arttırılması olduğu da düşünülmektedir. 

Ülkeler hâlihazırda uzun süreden beri vergi gelirlerini azaltıcı yöntemlerin önlenmesi noktasında çeşitli düzenlemelere sahiptir. Bu kapsamda çifte vergilendirmeyi önleme alışverişlerinde yer alan gerçek lehtar ilkesi ve ülke düzeyinde uygulama alanı bulan vergiden kaçınmayı önleyici genel kurallar örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. 
Ülkemizin konuya ilişkin olarak diğer ülke düzenlemelerine benzer şekilde kontrol edilen kurum kazancı, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı, örtülü sermaye uygulamaları gibi tedbirlere başvurulduğu görülmektedir. Özellikle Vergi Usul Kanunu’muzda yer alan “Vergi Kanunlarının Uygulanması ve İspat” başlıklı 3’üncü madde anlaşma alışverişi (treaty shopping) gibi özellikli bir durumda ve diğer olası diğer suistimal durumlarında vergiden kaçınmayı önleyen genel bir kural olarak önemli bir rol üstlenmektedir. Öteki taraftan Eylül/2014 tarihinde OECD tarafından yayımlanan önerilere ilişkin olarak herhangi bir kanun tasarısı yahut teklifi bulunmadığı gibi Maliye İdaresi'nce bir tebliğ taslağı da yayımlanmamıştır. 

BEPS Eylem Planı'na verilen tepkiler itibariyle ülkelerin ikiye ayrılmaktadır. Birinci grupta olan ülkeler çalışmaların tamamlanacağı Eylül/2015 tarihini beklemeden harekete geçmiş ve yasal düzenleme yapma yoluna gitmiştir. Çoğunluğu teşkil eden ülkeler ise hâlihazırda herhangi bir girişimde bulunmamıştır ki OECD’nin konuya yaklaşımı da ülkelerin kendi başlarına yapacakları düzenlemelerin uluslararası vergi mimarisini zedeleyebileceği ve ülkeler arası işbirliğinin olumsuz olarak etkilenebileceği gerekçeleriyle bu yöndedir.

Bu konuda aktif bir davranış sergileyen İngiltere 1 Nisan 2015 tarihinden itibaren uygulamak üzere yönlendirilmiş kârlar vergisini (diverted profits tax) yürürlüğe koymuştur. Bu vergi kapsamına, vergi ödememek amacıyla İngiltere’de bir işyeri vasıtasıyla fiziki bir varlık göstermekten kaçınan çok uluslu şirketler ile ilişkili bulunduğu şirketlerle birlikte vergi kaybına yol açacak diğer yollara başvuran çok uluslu şirketler girmektedir. Yasal bir düzenleme olarak dikkati çeken bu uygulamanın yanında idari düzeyde alınan tedbirler de bulunmaktadır. Dijital ekonomi kaynaklı vergi sorunlarının çözümüne ilişkin olarak belirlenen 1 no.lu eylem planı paralelinde İsrail Vergi İdaresi tarafından yayımlanan düzenleme taslağı dikkati çekmektedir. Bu taslak İsrail mukimi olmayan internet şirketlerinin hem kurumlar vergisi açısından hem de katma değer vergisi açısından tabi tutulacakları yükümlülükleri açıklamaktadır. Taslak kurumlar vergisi açısından 1 no.lu eylem planına, KDV açısından yine OECD tarafından yayımlanan ve BEPS Eylem Planı kapsamında mütalaa edilen Uluslararası KDV ve Genel Satış Vergileri Rehberi'ne uyum göstermektedir. 

Türkiye’nin tutumu ne olmalıdır? 

 Bu noktada öncelikle belirtilmesi gereken husus çok uluslu şirketler üzerinde yoğunlaşan bu baskıların bir cadı avına dönüşmemesi ve bu şirketlerin faaliyetlerini zedeleyecek bir tutum takınılmamasıdır. Faaliyet gösterdiği ülkeye ekonomik anlamda değer katan bir işletme ile yalnızca vergi ödememek maksadıyla çeşitli yollara başvuran işletmelerin bir tutulmaması gerektiği düşünülmektedir. 

Bu çerçevede OECD tarafından Eylül/2015 tarihinde yayımlanacak nihai raporlarla birlikte BEPS Eylem Planı’nın tamamlanmasının beklenmesi yerinde olacaktır. Aksi takdirde erken bir düzenleme, eylemler arasındaki çapraz ilişkilerin göz ardı edilerek bütüncül bir bakış açısının oluşturulmasına engel olabileceği gibi diğer ülkelerin takınacağı tutumu görmeden hareket edilerek yabancı yatırımcılar üzerinde olumsuz intiba oluşmasına sebebiyet verebilecektir. 
Burada göz önünde bulundurulması gereken bir başka husus ülkelerin BEPS kapsamında düzenleme yaparken birden çok unsuru değerlendirmeye tabi tutmasıdır. Yukarıda verilen İngiltere örneğine baktığımızda bu ülkenin BEPS kapsamında yasal bir düzenleme yapmasının yanında ülkemizde uygulanan sınai mülkiyet hakları istisnasına benzeyen “patent box regime” uygulamasına da sahip olduğu da görülecektir. Ancak bu uygulama hakkında Avrupa Birliği komisyonunca rekabet kurallarının ihlal edildiği gerekçesiyle soruşturma başlatılmasının gündemde olması ve Almanya’nın İngiltere’yi haksız vergi rekabeti yapıyor olmakla suçlaması bu ülkenin BEPS Eylem Planı ile tamamıyla uyumlu bir şekilde hareket ettiği noktasında şüphe uyandırmaktadır. Uluslararası vergi planlamasında en problemli alanlardan birisi olan fikri ve sınai mülkiyet haklarının vergilendirilmesi hususu kanaatimizce de daha tutarlı bir duruşu gerektirmektedir. 

Ülkemizce BEPS Eylem Planı karşısında ihtiyatlı bir şekilde hareket edilmesi gerektiği ve bir düzenleme yapılması olasılığı durumunda ülke ekonomik gerçeklerinin de göz önüne alınması hususu önem arz etmektedir.