Narkoz politikaları yeniden derman gösteriliyor
Dr. Hamit Bozkurt / Eski Maliye Müfettişi
Bazı çıkar lobileri yine yönlendirme çabasındalar. Tüketici kredilerinin teşvik edilmesini Türkiye için öneren köşe yazıları yazılıyor. Küresel krizde bütün dünyada maliye ve para politikaları gevşetiliyor, tüketicilerin gelirinden çok harcaması için imkanlar yaratılıyor ve tüketici kredileri teşvik ediliyor diyerek emsal olmayan ülkeler örnek gösteriliyor.
Bazı yerli lobilerin çıkarları ile batı kapitalizminin Türkiye'yi pazar olarak kullanma çıkarları uyuştuğu için, yerli sözcülerin köşe yazılarına ilaveten zaman zaman Dünya Bankası, IMF ve Batı'nın diğer etkili finans kurumlarının eski ya da yeni temsilcilerince kendi doğrultularında demeçler verilmektedir. Kamuoyuna aynı zamanda "Türkiye'nin, doğru politikalar uygulamasına rağmen, küresel şartlardan kaynaklanan bir sıkıntıya girdiği" mesajını veriyorlar ki, sorgulamadan, önceki politikalara, borçlanıp tüketim ithalatına devam edelim. Türkiye'nin bu politikaları Türkiye için değil mallarını ithal ettiğimiz gelişmiş ülkeler için doğrudur. Çünkü Türkiye onlara borçlanarak mallarını ithal ediyor, ekonomilerine canlılık sağlıyor, onlara daha çok bağımlı hale geliyor, aynı zamanda da Türkiye'nin üretim sektörünü çökertip rekabet gücünü zayıflatıyordu. Yerli işbirlikçileri de bu fonlama aracılığından ve ithalattan iyi para kazanıyorlardı. Şimdide kriz bahanesi ile, ekonomiyi canlandırma paketi maskesi altında tüketim ve ithalatın kredilendirilmesi teşvik edilsin istiyorlar.
Mesajlara bir örnek verelim. 10 Aralık da basınımızda ön planda verilen, Dünya Bankası Türkiye eski Direktörü Andew Vorking'un mesajlarından sadece bir paragrafı şöyle. Türkiye'nin IMF ile hemen bir anlaşma yapmasının önemli olduğuna dikkat çekerek, "ABD Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası gibi kurumlarla likidite konusunda işbirliği sağlaması (yani IMF'ye ilave bunlardan da borç alması), istihdam piyasasında esneklik sağlayıcı reformları gerçekleştirmesi de önem taşıyor" önerisinde bulunuyor. Önerinin gerçek yüzünü gizlemek için, cümleyi önerinin tersi olmasına rağmen "istihdam piyasasında esneklik sağlayıcı reformları gerçekleştirmesi de önem taşıyor" diyerek maskeliyor. Halbuki amaç IMF, FED, AB Merkez Bankası ve diğer Batı kamu finans kuruluşlarından daha çok borçlandırıp, döviz kurunu düşürüp 2008 ve öncesindeki gibi ithalatın ve cari açığın finanse edilmesi, Türkiye üretiminin ve istihdamının çökertilmesi , Batı'nın üretim ve istihdamının beslenmesidir.
Bigpara'da 04.11.2008 tarihle yayınlanan "Global krizde sinsi oyunlar" başlıklı yazımda gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeleri borçlandırma istek, çaba ve amaçlarını, Türkiye'yi sadece IMF'den değil, ilaveten ABD Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Birliği Merkez Bankası'ndan da borçlandırmaya çalışacaklarını yazmıştım.
Krizle birlikte üretim ve istihdam faaliyetleri yeterince kredilendirilemezken, daha önce sağlanmış krediler iptal edilip, erken geri çağrılırken, işyerleri kapanıp işsiz ve gelirsiz kalacak tüketiciye tüketim kredisi teşvik edilirse, işçiler ve banka sistemi başta olmak üzere herkesin bindiği dal kesilmiş olur. Vergi gelirleri dahil tüm gelirlerin asıl kaynağı, beslendiği yer reel üretim sektörüdür. Üretimi engellenen ekonominin müstakbel işsizlerine kredi verip gelirinden çok harcatmak, hele de ithalata harcatmak krizi şiddetlendirmek olur. Mevcut krizin temel sebebi de tüketici kredileri ile toplumların gelirinden çok harcaması olup, kriz bu yanlışın yıllarca biriktirdiği balonların patlamasıdır. O halde tüketici kredileri neden canlandırılmak istenir? Tüketici kredilerinin önemli bir kısmının hemen ithal mallara harcanacağını iyi bilmektedirler. İthalatın teşvikini isteyenler var. Yıllık 50 milyar dolar, son dört yılda 150 milyar dolar cari açık verdik? Şimdi 25 milyar dolar borç için IMF anlaşması Türkiye'nin en önemli gündemi oldu. Onu da, daha fazlasını da alıp ithalata, 2009'un cari açığına harcayalım lobisi faaliyette. "Tüketici kredisi" ifadesi gerçeği daha çok çağrıştırır diye onun yerine, daha sempatik çağrışan, daha makyajlı bir ifade olan "ihtiyaç kredisi" ifadesini kullanırlar. Otomobil (ihtiyaç) kredisi gibi. Yabancı bankaların tüketim kredisi reklamlarında hep ihtiyaç kredisi mesajı verilir.
Türkiye'de yapılabilecek tüm teşvikler, verilebilecek tüm krediler istihdam, üretim ve ihracat için kanalize edilmelidir. Evet üretimin devamı için üretilen ürünlerin satılması gerekir. İnsanlar, işsiz kalmadığı sürece, istihdam edilip ürettiğinin karşılığında elde ettiği gelirleri harcarlar, böylece de makro olarak üretilen ürünler talep edilir, satın alınır. Bunca zamandır Türkiye'de yeterli tasarruf yok deniliyordu. Tasarruflar yatırım harcamalarına, yatırım talebine yetmiyor deniliyordu. Bu ne demekti? Toplum üretimine göre daha çok (üretim+yatırım) harcıyor demekti. Bu da son iki yıldır cari açığın şahlanması demekti. Yani toplum kazancından, üretiminden çok harcarken harcamalarının önemli bir kısmını başka ülkelerin ürettiklerine harcıyor, bu harcamalar tekrar bizim üretimimize, istihdamımıza, işçilerimize değil yabancı ülkelerin insanlarına gelir sağlıyordu. Tüketici kredileri bunu artırıyordu. Otomobil kredileri sonunda hangi ülkelerin insanlarının gelirine dönüşür. İthal otomobiller yabancı ülkelerin ekonomisine gelir bize borç yaratır. Yerli otomobil dediklerimiz bile ortalama yüzde elli civarında ithal girdilerinden oluşur. Otomobil kredileri sadece bir örnek.
Türkiye'nin alacağı tüm tedbirler iç talebi ithal mallardan yerli üretim mallara yöneltecek, ihracatı teşvik ederek yerli üretime yabancı talep çekecek, daha çok istihdam, daha çok kapasite kullanımı ve gelir yaratacak tedbirler olmalıdır. Hem yerli hem de yabancı talebin yerli üretime çekilmesi ancak yerli malların daha rekabetçi olması ile mümkündür. O halde teşvik paketinde ne olabilecekse son kuruşuna kadar yerli üretimi ve yerli malları yabancı mallara göre daha rekabetçi hale getirmek için kullanılmalıdır. Teknoloji, verimlilik ve kaliteyi yükseltici yapısal dönüşümde teşvik edilmeli ve sağlanmalıdır.
Tüketici kredileri sürdürülürse ithalat yeterince azalmaz. Diyelim ki 2009 yılında cari açığı 30 milyar doların altına indiremedik. IMF'den ve Körfez ülkelerinden alınacak ve de servetlerimizi satarak sağlayacağımız dövizler 2009 yılı cari açığına, yabancıların mallarına, yabancılara gelir olarak ödenecektir. Ülkemiz insanı ise gelir yerine sadece daha çok borca batarak batının istihdamını besleyecektir. Son yıllarda uygulanan ve gelecek nesillerimizi sömüren, ülkemizin içini boşaltan narkoz politikalarına devam edilmiş olacaktır.
Dış borçlanmayla beslenecek tüketim kredisi politikalarını Türkiye için öneren lobiler, Avrupa Birliği ülkeleri, ABD, Kanada, Japonya, Rusya ve Çin'in bu tür politikalar uyguladığını, bu politikaların doğru politikalar olduğunu ileri sürüyorlar. Türkiye için doğru olmadığını bildikleri halde krizi kendi çıkar paketine çevirmeye çalışıyorlar.
Sözü edilen politikalar o ülkeler için doğru olsa bile koşullarımız farklı olduğundan bizim için doğru değildir. Bu ülkelerin (ABD hariç) bizimki gibi cari açıkları yok. Çok yüklü döviz rezervlerine sahipler, üstelik de bu rezervleri bizim bir avuç rezerv gibi borçla sağlanmış değil kendi ihracat fazlalarındandır, öz kazançlarıdır. ABD'nin parası dünya parası, rezerv para olduğu için yabancı rezerv para ihtiyacı yok. Kaldı ki ABD gibi bir teknoloji devini bile, rezerv ihtiyacı da olmadığı halde krize sokan asıl neden aşırı tüketici kredileri sağlanarak toplumun gelirinden çok tüketmiş olmasıdır. Tüketici kredilerinin ve doğrudan tüketimi teşvikin ABD'de bile çare olmadığı son bir yıldaki kriz paketlerinin etkisiz kalmasından kanıtlandığı için, yeni başkan Obama tüketicilere kazanmadıkları paraları vermek yerine altyapı yatırımlarına trilyonlarca dolar harcayarak istihdam yaratmayı, insanların bu istihdam ve üretimden kazançlarını harcamasını planlamıştır. Çin'in teşvik paketi de yaklaşık yarım trilyon dolarlık altyapı yatırımları, istihdam ve üretim paketidir.