Nasıl bir finansal mimari?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Doç. Dr. Mehmet Hüseyin Bilgin / Kadir Has Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi

Yaşadığımız küresel krizin temel nedeni, 1980 sonrası dönemde sağlıksız ve denetimsiz bir şekilde gelişen finansal sistem. Krizin geç algılanması ve gerekli önlemlerin zamanında alınmamış olması ise krizin daha da derinleşmesine yol açtı. Giderek derinleşen kriz karşısında ABD ve gelişmiş ülkeler başta olmak üzere birçok ülke önlem üstüne önlem alıyor, paket üstüne paket açıyor.

Ülkelerin tek başlarına aldıkları önlemler yanında, krize karşı bir de küresel işbirliği ya da küresel düzeyde çözüm arayışı söz konusu. G-20 liderlerinin geçtiğimiz aylarda Washington'da yaptıkları toplantı, küresel işbirliği arayışının en somut göstergelerinden biri. Zirvenin ardından yayınlanan açıklama metni, krize karşı küresel işbirliğinin ve ortak çabanın adeta bir zorunluluk olarak algılandığını gösteriyor.

Küresel işbirliğinin ve ortak çabanın amacı olarak, küresel büyümenin yeniden sağlanması ve finansal sistemin ihtiyaç duyduğu reformların yapılması olarak belirtiliyor. Uluslararası finansal kuruluşların küresel ekonominin ihtiyaç duyduğu kritik desteği sağlayabilmeleri için adımlar atılacağına vurgu yapılıyor. Bu çerçevede, IMF ve Dünya Bankası'nın yeterli kaynağa kavuşturulması üzerinde duruluyor. Krizle mücadelede özellikle IMF'ye önemli bir rol verildiği dikkat çekiyor.

Yoksulların söz hakkı

Söz konusu metinde, Bretton Woods kuruluşlarının meşruiyetinin ve etkinliğinin sorgulanması ve uluslararası finansal kuruluşların yeniden yapılandırılması üzerinde önemle durulması, kriz sonrası döneme yönelik olarak "Yeni bir uluslararası finansal mimari arayışı" olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, kriz sonrası dönemde IMF ve Dünya Bankası yerine yeni bir uluslararası kuruluşun oluşturulması bile gündeme gelebilir.

Yeni döneme ilişkin en önemli gelişmelerden biri de, uluslararası kuruluşlarda, en yoksul ülkeler de dâhil olmak üzere, gelişmekte olan ekonomilere daha fazla söz ve temsil hakkı verilmesinin öngörülmesidir. Gelişmekte olan ekonomilere yardımda bulunulması, krize karşı küresel çabanın bir ayağı gibi sunuluyor.

ABD ve gelişmiş ülkeler ile küresel ekonomik sistemin bu konuda ne kadar samimi olduğu ise elbette kuşkulu. Bretton Woods sisteminin meşruiyetinin sorgulanması konusundaki samimiyetleri de, hiç kuşku yok ki tartışmaya açık. Çünkü Bretton Woods sistemini tartışmaya açarken, bu sistemin iki önemli aktörü olan IMF ve Dünya Bankası'na yeni dönemde daha fazla rol vermeye çalışmanın, hangi anlayışın ürünü olduğunu anlamak zor. Bu kuruluşlarda gelişmekte olan ülkelere daha fazla söz ve temsil hakkının verilmesinin gündeme getirilmesi, küresel işbirliği arayışının makyajı olarak değerlendirilebilir.

Regülâsyonlar çare mi?

Bütün bunlar bir yana, finansal piyasalara ilişkin reformların ve düzenlemelerin, yeni finansal mimarinin en önemli unsurlarından biri olacağı söylenebilir. Bu çerçevede, finansal piyasa ve enstrümanlarda şeffaflığın öneminin artacağı anlaşılıyor.

Öte yandan, finansal piyasalarda; şeffaflık, hesap verilebilirlik, dürüstlük, risk yönetimi gibi kavramların öne çıkacağı görülüyor. Yeni uluslararası muhasebe standartları da muhtemelen yeni dönemde gündemde olacak. Küresel krizde rolleri önemli ölçüde tartışılmaya başlanan kredi derecelendirme kuruluşlarının denetimlerinin de, bu yeni dönemde gündeme geleceği söylenebilir.

Dolayısıyla kriz sonrası yeni dönem, finansal piyasa ve kuruluşlara yönelik regülâsyonların yoğun bir şekilde gündeme geldiği bir dönem olacak. Üstelik bu reform ve düzenlemelere uluslararası bir standart getirilmesi de söz konusu olabilecek. Çünkü ulusal ve bölgesel düzenleyici otoriteler arasında işbirliği üzerinde de duruluyor.

Regülâsyonların/reformların gelecekteki krizleri önleme bakımından da önemli olduğu söyleniliyor. Hâlbuki kapitalist sistemde krizleri önlemenin pek mümkün olmadığı ileri sürülebilir. Yegâne motivasyonun "aşırı kâr hırsı" olduğu kapitalist sistem, tıpkı sürekli, ama her seferinde başka bir nedenden dolayı hastalanan bir insan gibi. Yani, sürekli krizlere giriyor, ama her seferinde nedenler ve sonuçlar farklı oluyor. Geçmiş krizlerde de görüldüğü gibi, kriz sonrası arayışlar ise aslında mevcut sistemi yaşatma çabasından başka bir şey değil!