Ne “Öğüt”lediğinize dikkat edin

Ekip Tiyatrosu’nun yeni oyunlarından “Öğüt”, sürprizli konusu ve ilginç kurgusuyla bu sezonun en iyilerinden biri

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Nermin SAYIN

Cem Uslu son dönemin en üretken tiyatrocularından biri. Yazıyor, yönetiyor, oynuyor. Coşku dolu bir toplulukla birlikte hem de, adı üstünde: Ekip Tiyatrosu’yla. Gencecik bir grup olmasına rağmen, son derece olgun, meselesi olan ve bu meseleyi çağdaş yöntemlerle ortaya koyan bir topluluk bu. Ekip Tiyatrosu’nun 2013-2014 sezonunda yorumladığı eserlerden birinden bahsetmek istiyorum size bugün, sezonun en iyilerinden biri olan “Öğüt”ten.

Sahnelerimizin iki usta ismi Kerem Atabeyoğlu ve Sevil Akı’yı genç ve yetenekli oyuncularla buluşturan “Öğüt”, yine Cem Uslu’nun yazıp yönettiği bir oyun. “İnsan mutlu olmak istiyor, mutluluğu için çabalıyorsa eğer, ne oluyor, nasıl oluyor da yaşamımız en beklenmedik anlarda bir trajediye dönüşebiliyor?” diye soran “Öğüt”ün konusuna dair çok fazla açıklama yapmanın doğru olmayacağı kanaatindeyim. Çünkü; oyunun öyle bir matematiği var ki söyleyeceğim her cümlenin seyircinin keyfinden bir parçayı alıp götürme olasılığı mevcut. İyisi mi; bir vakitler birbirlerini çok seven bir çift, bir hastalık, darmadağınık bir aile, kendilerini “yırtmak” zorunda hisseden gençler, kapalı toplumun kişiliğini şekillendirdiği bir genç kız ve istediğini almaya koşullanmış ve aksini düşünmeyen zengin bir genç adam karşılayacak “Öğüt”te sizi diyeyim ve susayım. Belki bir de, “Kime, ne öğütlediğinize dikkat edin” diye öğütleyeyim. Bu kadar.

Uslu, “Öğüt”ü yazarken, son yıllarda rastladığım en etkileyici kurgulardan birini kullanmış. İki perdelik eser, farklı oyun kişileri arasında geçen sahnelerden oluşuyor ve bu sahneler zamanda kaymalarla, geriye sarmalarla, flashback’lerle seyirciye yaşamın “kelebek etkileri”ni ve sıradanmış gibi görünen bir hikâyenin ve karakterlerinin aslında hiç de öyle olmadıklarını kanıtlıyor. Denilebilir ki “Öğüt” seyir keyfinin önemli bir bölümünü de, izleyici üstündeki etkisini de bu zekâ dolu kurguya borçlu. “Öğüt” bu kurgu içinde, 6 kişi üzerinden; aşkın evrilişinden yoksulluğa, kadına şiddetten sevgisiz büyüyen çocuklara uzanan geniş bir yelpazede bir toplum kesiti sunuyor. Sorular soruyor evet, yanıtlarsa… Yanıtları hangimiz biliyoruz ki zaten? Oyunun en başarılı yönlerinden biri de; bir sahnesinde nefret edebileceğiniz bir karakteri, diğer sahnede neredeyse sempatik bulabilmeniz, anlayabilmeniz, en azından empati kurmak isteyecek kadar yakınlaşabilmeniz. Özetle, tıpkı gerçek hayattaki gibi grinin tonlarında geziniyor “Öğüt”ün insanları; bazen siyaha, bazen beyaza yakın. 

Ertürk Erkek ve Öner Serkan Şimşek, sahnede oyuncuların hızla değiştirebildikleri çok amaçlı, çok kimlikli bir dekor yaratmışlar “Öğüt” için. Örneğin bir sahnede ofis masası olan blok, arkasından tek kişilik yatağa birkaç dakika içinde evrilebiliyor. Duygu Yetiş’in kostümleri, oyunun kişilerinin karakterlerine ve sosyal konumlarına tam oturmuş. Doğa Ebrişim imzalı müzikleri sevdim, hatta biraz daha fazla kullanılabilirdi. Ertürk Erkek’in ışık tasarımındaysa özellikle televizyon sahnesini beğendim. 
Uzun lafın kısası, “Öğüt” bu sezonun ıskalanması gereken oyunlarından… Mutlaka izleyin.

Ustalar ve gençler…

[PAGE]

Ustalar ve gençler…

“Öğüt”te iki ustanın yanında genç ve yetenekli oyuncular var demiştim. Kerem Atabeyoğlu için söylenecek çok söz yok aslında. Her zaman karakterini rahatlıkla giyen, hikâyenin anlatıldığı kadarından çok daha fazla o kişi olabilen bir aktör. Evin adı daima değişen babasını oynarken de, hissediyorsunuz ki gördüğünüzden çok daha derin biri var karşınızda. Bu hissi her rolünde yaratabilmek hiç de kolay bir şey değil doğrusu. Atabeyoğlu’nun sessiz bir nehir gibi ilerleyen oyunculuğu, “Öğüt”e gerçekten yakışmış… Sevil Akı’ya gelince… Akı, yalnızca bir sahnesinde var oyunun ama, bence bu sahnenin “en iyi” olmasının en önemli nedeni de kendisi. Hasta ve kendinden vazgeçmiş bir kadından, kocasını kıskanan; oğullarını bırakmak istemeyen, yaşama da ölüme de “tenezzül etmeyen” bir karakteri o kadar sahici yorumluyor ki… 

Ekip’in gençlerine gelince… Bir kere hepsinin adını öğrenmekte yarar var, yakında sık sık duyacağız çünkü. “Erdem”i oynayan Erman Bağrı’nın yükü diğerlerine göre daha ağır; gelgitli, kendi içinde savaşları olan ve bir taraftan da son derece yüzeysel bir tipi canlandırıyor ve meyhane sahnesinde bazen sarksa da bu yükün altından kalkabiliyor. İki kardeşi canlandıran Engin Aydın (Umut) ve İsmail Sağır’ı (Âlim) izlerken, âdeta orta halli bir evin penceresinden içerisini gözlüyormuşum gibi hissettim. Doğallıkları için ikisini de tebrik ederim. “Mine” rolündeyse Simel Aksünger vardı benim izlediğim akşam. O da, hem karakterinin taşıdığı masumiyeti ve tedirginliği, hem de yaşadığı travmatik değişimi başarıyla yansıtabildi seyircilere.

Nerede-Ne zaman: Bugün Salon İKSV’de, 4-10-17-24 Şubat’ta sekizincikat’ta.
Saat kaçta: 20.30
Ne kadar sürüyor: 2 perde, ara dahil 2 saat 15 dakika
Biletler nerede: Biletix’te.

Bu konularda ilginizi çekebilir