Önümüzde bariyerler olmamalı

Akbank GM Akkurt, Türk bankacılık sektörünün dışarıda yatırım yapmayı düşündüğü bir dönemde, büyümesinin, gelişmesinin yavaşlatılmaması gerektiğini söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ece CEYHUN

İSTANBUL - Dünya krizden çıkmak için çalışıyor, Türkiye bir daha krize yakalanmamak için... Türk ekonomisinin yüksek performansı sonucu artan portföy yatırımları, TCMB, BDDK ve hükümetin bir dizi tedbir almasına neden oldu. Ekonomi bankacılık sektörü üzerinden soğutulmaya çalışılırken Türkiye'nin önde gelen bankalarının tepe yöneticileri uyum içinde hareket edelim, büyüyelim, ekonomiyi büyütelim mesajı veriyor.

Bu dönemde ekonomi politikalarının 'dünya nereye gidiyor, Türkiye ekonomisi nereye gitmeli' bakış açısı ile değerlendirilmesi gerektiğine inanan zirvedeki isimler rekabette fırsat eşitliğini bozan adımların da 'iki ucu keskin bıçak' olmasını istemiyor. 2010 yılındaki gelişmeleri, 2011 yılı beklentilerini anlatan Akbank Genel Müdürü Ziya Akkurt da bankacılığın önümüzdeki dönemine şekil verecek kararların 'Türkiye'ye kaynak sorunu veya istikrarsızlık olarak dönmemesi' gerektiği üzerinde durdu. Akkurt, "Dünyada şartlar, olaylar değişiyor. Öngörmediğimiz olaylar her zaman ortaya çıkabilir. Daha dünyada dengeler tam oturmadı. Dikkatli olmak lazım" uyarısında bulundu.

Finans sektörünün önüne bir çok konuda bariyerler konulduğunu ve büyümesinin belli bir aralıkta tutulmaya çalışıldığını kaydeden Akkurt, bankaların borçlanmadan sermaye yeterliliğine kadar bir çok kıstasa tabi olduğunu belirtti. Akkurt, "Reel sektörde aynı kısıtlamalar yok. Özel sektör firması çok rahatlıkla borçlanabiliyor. Bankaların tabi olduğu bir çok işlem var. Reel sektörde zorunlu karşılık sorunları yok" diye konuştu.

DÜNYA Gazetesi'ni ziyaret eden Akkurt ile bankacılık sektörünün geleceğini ve Akbank'ın hedeflerini konuştuk. Akkurt, uluslararası piyasalardaki gelişmeleri de değerlendirirken, Fed'in 2'nci tur parasal genişlemeye gitmesi ile global ekonominin yeni bir konjonktüre girdiği tespitinde bulundu. Fed'in yeni parasal genişleme politikalarının yarattığı bol likiditenin etkilerini Türkiye ekonomisinin de yaşadığını aktaran Akkurt, "Türkiye 2010'da geçen yıldan 6 kat fazla portföy yatırımı çekti.

Gelişmekte olan Avrupa ülkeleri arasında sadece Türkiye ve Polonya'da iç talep kriz öncesi seviyelerine dönmüş durumda" dedi. Bu gelişmeler karşısında Merkez Bankası ve hükümetin önlemler aldığını ve gerekirse yeni önlemler de almaya devam edeceğini açıkladığını hatırlatan Akkurt, alınan önlemlerin ardından bir bölüm portföy yatırımının Rusya'ya kaydığına değindi.

Türkiye bu krizi sağlam bankacılığı ile aştı

Dünyanın krizi aşmaya çalıştığını, Türkiye'nin ise 'olası krizlerden nasıl kaçınırız?' üzerine çalıştığını kaydeden Akkurt, 2011'e girerken, ileride daha başka ne gibi önlemler alınacağı sorusunun da belirsizlik yaratmaması gerektiğini vurguladı. Akkurt, Merkez Bankası'nın çıkış stratejisini uygulamaya da erken başladığına inandığını aktararak "Bu konuda belki biraz daha yavaş gidilebilirdi. Türk bankacılık sektöründe tam sermaye birikimi başlamış, 'artık dışarıya da bakmalıyız' denildiği bir dönemde Türk bankacılık sektörünün gelişmesinin yavaşlatılmaması önemli. Biz bu krizi bankacılık sektörünün sağlıklı yapısı sayesinde aştık. Bizim 'Fed, Avrupa Merkez Bankası ne yapıyor?' demekten ziyade, 'dünya nereye gidiyor, Türkiye nasıl konumlanmalı?' diye bakarak politikalar oluşturmamız gerekir.

Şu anda gri görünen bir çok mesele yıl içerisinde kademe kademe netleşecek. Ama bütün alınacak kararlar uyum içerisinde alınmalı, verilen mesajlar uyum içerisinde verilmeli. Mesajlar çok net olmalı. Kararların ve açıklamaların hiçbiri aceleye getirilmemeli" şeklinde konuştu. Borsa bir ülkenin barometresidir Alınan önlemlerin bir taraftan kısa vadeli fon girişinin önünü kesmek için getirildiğini ama ekonomide bir çok değişkenin iç içe olduğunu belirten Akkurt, bu kararların bir taraftan sıcak paranın çıkışını sağlarken diğer taraftan banka bilançolarına dolayısıyla banka kârlarına doğrudan etki yaptığına işaret etti. Akkurt, işin iki tarafı keskin bıçak olduğunu anlatarak şöyle devam etti:

"Bugün, yabancının en çok yatırım yaptığı hisseler İMKB-30 hisseleri. İMKB 30 da İMKB 100 de finans sektörü ağırlıklıdır. Getiriler tartışılır hale geldiği zaman yabancı yatırımcı hisse senetlerine yatırım yapmakta çekingen davranabilir. Bu da haliyle borsa endeksinde düzeltmeler yaşanmasına yol açabilir. Borsalar genelde ülke ekonomilerinin barometresi olarak görülür. Şimdi, 'bizde işler yolunda gidiyor' derken borsanın düşmesi, yatırım yapan açısından soru işareti doğurur. Aslında daha evvelden ekonomiye girmiş olan sıcak para bir hisseden çıkıp diğerine girerken, borsadan tahvile geçerken, hep ülkenin içinde kalır. Yabancı yatırımcının çıkışı borsanın ve şirketlerin değerinde düzeltmeler yaşanmasına sebep olur. Bu gelişmeler yatırımın finansmanını, büyümeyi, döviz kurunu ve enflasyonu etkiler."

İhracatı, kurdan bağımsız düşünmeliyiz

İhracatın da kurdan bağımsız düşünülmesi gerektiğini belirten Akkurt, "Bütün dünyada herkes eninde sonunda ekonomik refaha bakıyor. Devletin, hükümetin, ihracatçıyı destekleyebileceği politikaların önünü açmalıyız. Türkiye'nin diğer ülkelerle olan ilişkilerine hep siyasi perspektiften baktık. Yavaş yavaş, yeni yeni, konunun ekonomik boyutunu bazı dernekler gündeme getirmeye başladı. Nasıl, Sarkozy veya diğer dünya liderleri kendi ekonomileri için iş anlaşmaları yapıyor ve kendi ülkelerinde kıyamet kopmuyorsa biz de bunu yapabilmeliyiz. Türkiye'nin komşuları ile sıfır problem politikası, ekonomik ilişkileri de ekonomik kazanımları da destekliyor. Bizim de devlet politikası olarak ekonomik ilişkilerimizi geliştirmeye devam etmemiz gerekiyor" diye konuştu.

İmalat sanayii 2011'de bir kademe daha sıçrar

Türkiye'nin 2010 yılındaki büyüme performansının 2009 yılında yapılan tüm tahminleri alt-üst ettiğine de dikkat çeken Ziya Akkurt, "Türkiye önümüzdeki sene de sürpriz yapabilir. Ben özellikle 2010'da hızlanmaya başlayan imalat sanayinin 2011'de bir adım, bir kademe daha sıçramasını bekliyorum. Tabii imalat sanayi büyürken, bunun da finansal olarak desteklenmesi çok kritik. Çünkü çevre ülkelerle kıyasladığınızda esnek bir imalat kapasitesi olan, işgücüyle, lojistiğiyle en avantajlı durumdaki ülke Türkiye. 2009'un son çeyreğinde söylemeye başlamıştık, Avrupa Birliği daraldıkça, küçüldükçe bu Türkiye'nin aleyhine değil lehine olacaktır. Avrupa'dan gelen talepler daha fazla artacaktır. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne olan ihracatı daha fazla artacaktır. Bunun yanında birim bazında ihraç mallarının fiyatları daha da yükselecektir. Başta tekstil sektörü olmak üzere diğer sektörlerle de ilgili çok iyi gelişmeler var. Mesela tekstilde Avrupa'nın stok tutmaması Çin'e giden siparişleri azalttı. Bu da Türk üreticisine yaradı" ifadelerini kullandı.

Bankalar kadar sermaye yatıran her sektör kâr eder

Dünyanın hiçbir yerinde bankaların 'kâr' ettiği için eleştirilmediğine de değinen Akkurt, "Bankalar kadar sermaye koyan her sektör, her işletme kâr eder. Bankacılıkta elde edilen tüm kârlar sermayeye ekleniyor. Bankalar her zaman sermayelerini artırmışlardır. Üstelik öz sermaye kârlılığı açısından bakılırsa reel sektörün ne kadar kâr ettiği de görülür" dedi. Bankacılık sektörünün antipatik gösterilmemesi gerektiğinin altını çizen Akkurt, "Rekabetin bu kadar keskin olduğu bir yerde kolay para kazanıldığını görmedim" diye konuştu. Akkurt, bankacılık açısından bakıldığında kâr marjlarının AB'de, hele hele Polonya ve Macaristan gibi Türkiye'ye benzer gelişmekte olan ülkelerde, Türk bankacılık sektörünü kıskandıracak kadar yüksek olduğunu da belirtti. Türk bankacılığının çok düşük kâr marjları ile çalıştığını ifade eden Akkurt, "Yurtdışında şu anda bizden daha düşük faizlerle kredi verilmiyordur" ifadelerini kullandı.

Türkiye yatırım yapılabilir seviyeye önümüzdeki yıl gelir

Bankacılık sektörünün büyümeye devam edeceğini ve yurt içinde büyüme potansiyelinin de yüksek olduğunu belirten Akkurt, "Önümüzdeki dönemde faizlerde alt sınırlara gelinmesinden dolayı bankaların kârlılığında bir yavaşlama gözlemlenebilir. Ancak düşük faiz oranları büyümeye, bankacılık sisteminin derinleşmesine de büyük destek sağlıyor" dedi.

Akkurt, diğer bir önemli konunun da Türkiye'nin kredi notunun artması olduğuna değinerek "Bu bankaların daha uzun vadede, düşük maliyetle borçlanabilmelerini sağlayacak. Önümüzdeki sene içerisinde, istikrarlı bir görünüm sürdüğü sürece, ülke notunun 'yatırım yapılabilir seviye'ye getirilmesini bekliyoruz. Bu gerçekleştiği takdirde bankaların yurt dışından daha uzun vadeli borçlanabilmeleri mümkün olacak. Bu da kredilerde vadelerin uzamasını destekleyerek ekonomik büyümeye ivme kazandıracak" ifadelerini kullandı.

Cari açık, enerji faturası azaltılarak çözülmeli

AKBANK Genel Müdürü Ziya Akkurt, cari açığın Türkiye için önemli bir nokta olduğunu ama bunun çözümünün kredi kanallarını daraltmaktan ziyade enerji faturasını azaltmaktan geçtiğine inandığını da söyledi. Cari açığı oluşturan en önemli konulardan birinin enerji ithalatı olduğunu kaydeden Akkurt, şu değerlendirmede bulundu: "Öncelikle yenilenebilir, devamlılık arz eden enerji kaynaklarını harekete geçirmeliyiz. Bunun yanında TPAO gibi kuruluşların yurtdışında sahalara girip petrol ve doğalgaz üretiminde aktif olmalarını sağlamalıyız. Türkiye'nin o bölgelerde bunu sağlayacak çok iyi ilişkileri var. Swap mekanizmalarını harekete geçirerek enerji faturası azaltılabilir. Biz hala doğalgaza dayalı elektrik üretimine devam ediyorsak, bunun gözden geçirilmesi lazım. Dünyada elektrik üretiminin temeli kömürdür. Ancak kömüre dayalı elektrik üretiminin arzu edilmeyen bazı çevresel etkileri var. Burada bir şeyler yapacaksak çevre önlemleri ile etraflıca düşünerek

bir şeyler yapmamız lazım. Beğenelim veya beğenmeyelim, isteyelim veya istemeyelim, nükleer enerjinin de artık Türkiye'de olması gerekiyor. İki nedenden dolayı. Birincisi enerji sürekliliğinin sağlanması lazım. İkincisi, diğer enerji üretim modellerine baktığınızda tezattır ama bu modeller daha çevreci görünüyor."

AKBANK İÇİN NELER SÖYLEDİ?

Tahvil ihraçlarına devam edeceğiz

ZİYA AKKURT, Akbank olarak fonlama kaynaklarını çeşitlendirmeye devam edeceklerini önümüzdeki yıl da hem sendikasyon hem de yeni tahvil ihracı düşündüklerini kaydetti. Akkurt, "Hepsinin yeri ve piyasası farklı. Diğer bankalar da bu piyasalara girecekler. Bugüne kadar değerlendirilmemiş, ilk defa girilen piyasalar bunlar. Fonlama kaynaklarının çeşitlendirilmesine hem yurt içinde hem de yurt dışında gerçek anlamda öncülük etmiş olmaktan da mutluluk duyuyoruz.

Sonuçta bunlar Türkiye'ye gelen uzun vadeli fonlardır ve cari açığın finansmanında en önemli fonlama kaynaklarından biridir. Tahvil ihraçlarında stopajın indirilmesi de hükümetin bu gerçeği gördüğünü gösteriyor. Türkiye'de bir şirkete yatırım yapan özel sermaye fonlarını doğrudan sermaye olarak tanımlıyoruz ama bu da doğrudan sermayedir" dedi. Akkurt'un verdiği bilgiye göre Akbank'ın bu yılın ilk 9 ayında sadece Eurobond ihracı, sendikasyon, seküritizasyon ve uluslararası finans kuruluşları kredileri yoluyla sağladığı finansman kaynağı 4.1 milyar dolar oldu. Temmuz ayında gerçekleştirilen 1 milyar dolar tutarındaki Eurobond ihracı ile Türkiye'de Hazine'den sonra özel sektörde ilk doğrudan Eurobond ihracını gerçekleştiren Akbank, bu ayın ilk günlerinde de 6 ay vadeli, 1 milyar TL tutarındaki banka bonosu ihracını tamamladı. Bu ihraç bir mevduat bankası tarafından yurt içinde gerçekleştirilmiş ilk banka bonosu ihracı olurken bankanın Eurobond ihracı en saygın uluslararası yayınlardan biri olan FTSE Global Markets dergisinin geleneksel olarak açıkladığı, "yılın en iyi 20 işlemi" arasına girdi.

Kredinin her alanında büyürüz

ÖNÜMÜZDEKİ dönemde kredi tarafında segment ayrımı göz etmeden her alanda büyüme arzusunda olduklarını aktaran Ziya Akkurt, "Tüketici tarafında da, KOBİ tarafında da, kurumsal bankacılıkta da büyümeye devam edeceğiz. Türkiye büyüme trendinde olduğu için her alanda biz de büyümeye devam edeceğiz" diye konuştu. Tarihi düşük seviyelere gerileyen faizlerin sektörün kredi hacminin artmasında önemli rol oynadığına değinen Akkurt, 2009 yılında Türk bankacılık sektöründe toplam kredilerdeki artışın yüzde 7 olduğunu hatırlatarak "Buna karşın, 2010 yılının ilk on aylık döneminde ise sektör kredi büyümesi özellikle tüketici ve KOBİ kredilerindeki artışın etkisiyle yüzde 23'e ulaştı. Aynı dönemde konut kredilerinde de yaklaşık yüzde 27 seviyesinde bir büyüme görüyoruz. Yıl sonunda bankacılık sektörü toplam kredilerindeki artış yüzde 26'ya yükselir. Konut kredilerindeki artış ise yüzde 30'un üzerinde gerçekleşir. Akbank'ta ise kredilerimiz yılın ilk dokuz ayında yüzde 20'lik artışla 53.2 milyar TL'ye ulaştı" dedi. 2011 yılında kredi büyümesinin yüzde 20-25 civarında olmasının beklenebileceğini ifade eden Akkurt, alınan önlemlerin etkisinin de bir süre sonra daha rahat görüleceğine işaret ederek "Ekonomideki gelişmelere bağlı olarak o zaman bu rakamlar aşağıya inebilir" değerlendirmesinde bulundu.

1.000 personel alacak

2010 itibariyle 908 şubesi olan Akbank'ın 2011 yılında 50 civarında şube açabileceğini aktaran Akkurt, şube organizasyonu içinde bazı şubelerin kendi içinde büyütüleceğini bazılarının da lokasyonlarının değişeceğini kaydetti. Bugün 15 binden fazla personelleri olduğunu da ifade eden Akkurt, önümüzdeki yıl 1.000 yeni personel almayı düşündüklerini de açıkladı.

Rekabet, bundan sonra fiyat üzerinden değil hizmet üzerinden gider

SEKTÖRDE, rekabetin fiyatları son noktaya düşürdüğünü, bundan sonra fiyat ya da faiz üzerinden değil hizmet anlayışı üzerinden rekabet ortamının oluşmasını beklediklerini de kaydeden Akkurt, şöyle devam etti: "Rekabete bakılırsa fiyatlar ineceği yere indi. Faizler bu seviyelerde kalır. Faizlerin daha fazla aşağı inmesi olası gözükmüyor. Zaten Merkez Bankası ben düşüreyim bankalar artırsın istiyor. Rekabet de, fiyat üzerinden değil, hizmet kalitesi üzerinden gidiyor. Faizlerde bu aralar çok ufak iniş-çıkışlar olur. Faizler esas yılın ikinci yarısında hareketlenir."

Son yapılan düzenlemelerle munzam karşılık oranları Avrupa Birliği'ni geçti

MERKEZ BANKASI bankaların munzam karşılık oranlarını son yaptığı düzenleme ile vadelerine göre farklılaştırırken önümüzdeki günlerde bu oranları gerekli görmesi halinde artırabileceğini ve DTH'larda da vadeye göre farklılaştırma yapabileceğini açıkladı. Akkurt'a kararların etkisini sorduğumuzda oranların Avrupa Birliği seviyelerinin üstüne çıktığını kaydederek "Dünyanın her yerinde munzam yok. Bazı ülkelerde uygulanıyor, bazılarında ise yok. Yüksek olan da var olmayan da var. AB'ye baktığımızda munzam oranlar düşüktür. Bizde gün geçtikçe artırılıyor. Munzam karşılıklara da bir faiz verilir, bizde o da yok" diyerek, bu durumun yeniden değerlendirilmesi gerektiği mesajını verdi.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir