Piyasa-birey-toplum ilişkilerinin geleceği

Murat TENEKECİOĞLU / Yeminli Mali Müşavir

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Üretimin nihai amacı tüketimdir. İnsanın refah ve mutluluğunun en önemli kriteri; tükettiği mal ve hizmetlerdir. Üretmeden tüketmek, uzmanlaşma, işbölümü, iletişim ve adil paylaşım olmadan sürekli ve sürdürülebilir üretim ve tüketim dolayısıyla da refah olmaz. Dolayısıyla da bireylerin borçlanarak refah satın almak yerine, rasyonel, adil ve dengeli biçimde üretime katılarak, tüketimden de pay alabilmeleri gerekir.

Ekonomi teorisinde var olan "ceteris paribus"lar teknolojik gelişmelerin etkisiyle önem ve ağırlık kazanıyor. Akıl, bilgi ve deneyimi temel alan ve ön plana çıkaran "insan" merkezli yaklaşımlar, piyasalarda; kar amacının "bilgi asimetrisinin" gerisine saklanmasını, şeffaflığın, profesyonelliğin ve sorumluluğun inkar edilmesini kabul etmiyor.

Piyasalarda kaynakların israf edilmeden, minimum maliyetle maksimum çıktıyı alacak biçimde tahsis edilmesi ve kullanılması, performans ve verimlilik artışları sağlanması için gerçek, rasyonel ve samimi bir kamu denetimi ve gözetimi gerekiyor. Hukuk tanımayan ve hukukun üstünlüğüne tabi olmayan, hukuk kuralları içinde işlemeyen piyasa olmaz, güven de vermez. Çünkü hukuk, adalet, etik ve ahlak; çelişkilerle barışık yaşayabilmenin olmazsa olmaz şartıdır.

Genel kabul görmüş hukuk, etik ve ahlak kuralları içinde, dürüst ve adil ticaretin serbest ticarete üstünlüğü pratikte sağlanmadığı sürece, piyasaların küreselleşmesi samimi olmaz, insanlığa hizmet etmez. Bu nedenle, dürüst ve adil ticaret yapan küresel girişimcilere, çokuluslu şirketleri regüle eden, küresel çevreyi koruyan, küresel refahı geliştiren uluslar üstü düzenleyici kurum ve kuruluşlara gereksinim vardır. Adil ulusal ve uluslararası ticaret için bireylerin sadece tüketici yığınları olarak görülmediği, sadece serbest ticarete, yatırım kurallarına ve yatırımcılara özel imtiyazların tanınmadığı, gerçek samimi ve güven veren bir dünyaya gereksinim vardır. Geleceğin bireyleri, toplumları ve piyasaları bunları yaşama geçirdiği ve verimlilik/performans artışları ile "maliyetsiz büyümeyi" sağlayabildikleri ölçüde insanların refah ve mutluluğuna hizmet eder ve başarılı sayılabilir.

Doğal seleksiyon; değişime en iyi uyum sağlayan canlı türlerinin varlıklarını sürdürebileceğini söyler. Bu nedenle, günümüz dünyasında sorun; ülkeler arasındaki kültürel etkileşim, ticaret, alışveriş ve değişim değil, tüm insanlığı tatmin ve mutlu edebilecek, yanılsama yaratan sosyal tasarımlardan arındırılmış, aldatan-aldatılanlar yaratmayan ortak bir kültürün ve küresel refahın yaratılıp geliştirilebilmesidir. Bunun için gerekli olan entelektüel çabaya katılabilmek için insanların önce kendilerini keşfedebilmeleri, bireysel ve sosyal hak, sorumluluk ve özgürlük bilinci içinde profesyonelce ve saydam bir biçimde, hukuk kuralları içinde rasyonel sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla toplumsal yaşama katılmaları gerekir. Bunu sağlamak, gözetim ve özellikle öğrenim yoluyla teşvik etmek sosyal hukuk devletinin temel görevlerinden birisi olmalıdır.

Geleceğin bireyi

İnsanlık tarihine bakıldığında, insanları ve insanlığı istisnai kılan ve diğer varlıklardan ayıran temel özelliğin ve insanın var oluşunun özünün; düşünce tarihi yani aklın evrimi olduğu görülür. Bu nedenle, insanın hangi seviyede olursa olsun yarattığı değer, kaybolmaz ve toplum içinde bir gün yerini ve değerini mutlaka bulur.

Sonraki nesillere iyi, güzel, doğru ve kalıcı değerler bırakmak isteyenler, öncelikle içgüdülerinden kurtulmak, daha sonra da kendileri, toplum ve insanlık için hangi seviyede olursa olsun bir değer üretmek zorundadır. Bunun için ne bilim adamı olmaya ne de "mühim bir zat" olmaya gerek var. "İnsan" olmak yeterli! Karamsar değiliz, "iyiler" mutlaka kazanır ve kazanmalıdır da!

O halde, insanlığın tüm gayretlerini, yeterlilik ve yetersizliklerini, başarı ve başarısızlıklarını iyi ve kötü tüm eserlerini, büyüklüğünü ve küçüklüğünü, önemini ve önemsizliğini algılamış, kendini bilen ve yaşamı sorgulayan, tüm bilgisini ve yaratıcılığını kararlı ve akıllı bir iyimserlik ve insan sevgisi içinde; kendi mütevazı eylemlerine yansıtmış, insan hakları, cinsiyet eşitliği, dogmatizm, demokratikleşme sorunlarını aşmış, sorumlu, profesyonel, saydam, katılımcı, uyumlu, uzlaşmacı, toleranslı ve her şeyden önemlisi özgür biçimde tek başına dünyayı yansıtabilen insandır geleceğin bireyi. "Soyut" aydın ve entelektüel tiplemelerinin geleceğin bireylerini tanımlayamayacağı aşikardır.

Geleceğin toplumu

İnsanlık tarihinde, "bilgi" hayattır ve istisnasız her alanda yükselen değerdir.

İçinde bulunduğumuz yeni yüzyılın en karakteristik özellikleri; hızlı teknolojik gelişmeye dayalı olarak, internetin dünya dili haline gelmesi, daha hızlı iletişim, gelişen bilgi toplumu anlayışı, bilgi kirliliği ve yanılsama yaratan müdahaleci tasarımlardan kaynaklanan riskler, bütünleşen piyasalar, dolayısıyla da finans ve teknolojinin ekonomik hegemonyasıdır. Bu gelişmeler günümüzde birey-piyasa-siyaset arasındaki mevcut dengeleri bir yandan bozmakta, bir yandan yeni dengelerin kurulmasına neden olmakta, diğer bir yandan da yeni ve istikrarlı dengelerin kurulmasını zorlaştırmaktadır. Şüphesiz ki; bu "dinamik" gelişmelerin temelinde; bireylerin, piyasaların ve toplumların gelişime açık olma ve uyum sağlama kapasite, yetenek ve süreçleri arasındaki farklılıklar vardır.

Geleceğin toplumu bilgi toplumudur. Bilgi toplumu; başta sosyal hukuk devleti, şirketler olmak üzere sivil toplum örgütleri ve sosyal organizasyonlar vasıtasıyla bilgi toplayan, bilgi üreten, bilgiyi işleyen, bilgiye değer katan, bilgiyi yeniden yaratan, bilgi dağıtım ve paylaşımını geliştiren ve bilgi asimetrisini olabildiğince minimize eden toplumdur. Böyle bir toplumda sorgulama ve demokrasi bilinci ciddi oranda yayılır ve hakim duruma gelir, temsilcilerin zaafları azalır, bireylerin mutsuzluğu üzerine kurulu bir birey-piyasa-siyaset anlayışı sürdürülemez hale gelir. Profesyonellik ve şeffaflığın kesişim noktasında, dürüstlük politikası üzerine kurulu siyasi partiler ve seçim kanunları çerçevesinde; temsil ettikleri kitlelere "ihanet" edemeyecek siyasetçiler ve bürokratlar arasından yeni tercihler yapılır.

Bilgi ve piyasaların elektronik hıza ulaştığı bir dünyada kamu ekonomisi mevcut hantal yapısını sürdüremez. Dolayısıyla da geleceğin devleti; sosyal mal temeline dayalı olabildiğince fazla kamu hizmetini sunan, bireyler ve toplum adına piyasalarda gözetim ve denetim mekanizmalarını işleten, katılımcı demokrasiyi geliştiren, daha hızlı, daha şeffaf, daha profesyonel, daha iyi ve daha düşük maliyetli olmalıdır. Hizmet ve performans devletine ancak, vizyon ve misyon sahibi politikacılar ve bürokratlar vasıtasıyla ulaşılabilir. Vizyon ve misyon sahibi olmanın temel göstergesi; hamasi nutuklar değil, profesyonellik ve şeffaflıktır. Ancak, profesyoneller katma değer yaratabilir ve yarattıkları bu değeri hem bireysel hem de toplumsal kazanca dönüştürerek, şeffaflık içinde gözler önüne serebilir.

Geleceğin toplumunda; devletlerin zor kullanım gücünden çok, fırsatları eşit ve adil sunma gücü ön plana çıkar. Bu nedenle, aklın, bilginin ve insan sevgisinin sentezi olan gücün, iyi, güzel ve doğrunun önem ve ağırlık kazandığı bir toplumda geleceğin devleti (bürokratı ve politikacısı) müdahaleci olmaktan çok, düzenleyici, düzenleyici olmaktan çok sorun çözücü, sorun çözmekten çok fırsat sunucu olmak zorundadır. Ama her şeyden önce ve her şeyden çok adil olmak zorundadır.

Sonuç

Tarih; birey-piyasa-siyaset ilişkilerinde yerini ve haddini bilmeyenlerin hayatı ıskaladıklarına tanık olmuştur. Bertrand Russel'ın da dediği gibi geleceği düşünmek ussal gelişmenin en önemli belirtisidir. Gelecek bugünden kurulur ve insan yaptığıdır. Tercihlerimizi yaşar, ektiğimizi biçeriz. O halde, gün düşünme günüdür: Sorunların kaynağı ve çözümü; birey midir? Piyasa mıdır? Siyaset midir? Bir başka ifade ile geleceğin toplumu kendini nasıl organize etmelidir?

Yanılsama yaratan sosyal tasarımlar, propaganda ve müdahaleler olmasaydı, dünya hepimiz için çok daha özgür ve iyi yaşanır bir gezegen olurdu!