Prof. Dr. Türkel Minibaş‘ın ardından

Dr. Emine Tahsin / İstanbul Üniversitesi - İktisat Fakültesi Ar. Gör.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Prof Dr. Türkel Minibaş‘ın ekim ayında düzenlenen bir toplantıda sunmak üzere hazırladığı “Global Düzende Türkiye’de Tarım ve Su Politikaları“ başlıklı sunumu Orhan Kemal’in, Eskici Dükkanı romanından bir alıntı ile başlıyor.

“ ‘Yürü ya kulum!’ diyen Allahın emri 945’lere kadar sürdü galiba, 946, 947, 948’lerde işler bozuldukça bozuldu. Artık ne Alaman, ne de Alaman’ın palasını sallayanlar. Bir Amerikancılık’tır başlamıştı. Daha sonraları renk renk, biçim biçim traktörler akmaya başladı Çukurova’ya. Ova bu allı, yeşilli, mavili, sarılı oyuncaklarla doldu. Pamuk yedi, hatta sekiz liraya satıldı, yerden biten mantarlar gibi apartmanlar, barlar, memleketin biçimini değiştiriverdi. Para deste deste kazanılıyor, oluk gibi harcanıyordu.”

Sonuç bölümü ise “Birçok iktisadi etkinlik, uluslararası yararlar göz önüne alınarak yapılmakla birlikte, bütün bunlara ulusal çıkarlar göz önüne alınarak yapılmışçasına değerlendirmeler yakıştırılır” (Joan Robinson)

ile bitiyor. Bu iki alıntı Türkel Minibaş‘ı bir ölçüde tanıma açısından önemli ipuçları sunuyor.

Türkel Minibaş, ekonomi alanındaki gelişmeleri basit bir dille anlatabilen ender bilim insanlarından biri idi. Akademi ile toplum arasındaki bağı hiçbir zaman koparmadan bunun ötesinde bu ilişkiyi temel alarak hareket eden ve üreterek de bizlere yeri doldurulması güç bir boşluk bıraktı.

Piyasaların işleyiş süreci ile sistem arasındaki ilişki yalın bir dille aktarırken, Türkel Minibaş günlük yaşamdan örneklerle toplumun içinden biri olarak da sorunlara baktığını her zaman için bizlere göstermiştir. Türkel Minibaş hiçbir zaman toplumun sorunlarına, ekonomi gündemine akademideki koridorlardan bakmadı. Ele aldığı, yazdığı her başlığın kavgasını, ilgili alanının içinden kişilerle birlikte verdi, onlarla birlikte alanın sorunlarını birbire gözlemledi. Örneğin zeytin üretiminde yaşanan sorunlar sadece tarım başlığı ile ilgili yazdığı akademik çalışmaların konusu olmadı. “Cumhuriyet” Gazetesi’ndeki Göz Ucuyla adlı köşesinde üreticilerin yaşadığı sorunlarını, çözüm önerilerini aktardı, zaman zaman ise onlarla birlikte zeytin üreticilerinin, çiftçilerin arasında olarak sorunları tartıştı, fikir alışverişinde bulundu.

Küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan eşitsizlikler, tarım sorunu, suyun özelleştirilmesi, altın madenlerinin olumsuz etkileri, toplumsal alanda yaşanan eşitsizlikler karşısında çocuklar ve kadınların haklarının korunması vb. sadece son dönemlerde yoğunlaştığı başlıkların birkaçı oldu. Türkiye’de 1991 yılında gerçekleştirilen birinci Ulusal Çocuk Kurultayı‘nı düzenlerken, bu konferansın her aşaması için birebir emek harcamış, yine bir bilim insanı olarak savunduğu ilkeler için gereken her şeyi yapabileceğini göstermişti.

Türkel Minibaş, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ndeki derslerini her zaman standart ders içeriklerinin ötesinde, öğrencilerini hayata hazırlama dersi olarak da görmüştür. Çoğu zaman Türkel Minibaş‘ın, öğrencileri ile konuşurken “dünyanın en mutlu insanlarından biri olduğunu” hissederdik. Okuduğu bir romanı, güzel bir filmi ekonomi ile birleştirerek aktaran kendine özgü bir üslubu vardı ve bir bilim insanı olarak derslerine öğrencilerle yaşadıklarını paylaştığını gösteren biriydi. Kendine özgü bir üslupla aktardığı derslerine yaratıcılık ve zarafet eşlik ederdi. İstanbul Üniversitesi Kadın Araştırmaları Merkezi’nde verdiği kadın ve ekonomi dersini bu öğretim yılında da ısrarla sürdürürken, akademik yaşamı boyunca, öğrencilerine duyduğu bağlılık

ve sorumluluk nedeni ile olağanüstü durumlar dışında tüm derslerini aksatmadan kendisi yürütmüştü. Türkel Minibaş‘ın ardından, “yazmayı ve gülümsemeyi hiçbir zaman bırakmadı“ ifadeleri kullanılmış; buna aynı zamanda öğrencilerini ve derslerini de bırakmadı diye eklemek gerekir diye düşünüyorum. Sanat ve ekonomi arasındaki bağlantıları derslerinde aktarmayı hiçbir zaman ihmal etmeyen Türkel Minibaş aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Sahnesi’nin (tiyatro topluluğu) danışmanlığını yürütüyordu.

Yıllar önce üniversitedeki odasını temizlerken masasındaki çekmecelerin birinden bir çift ayakkabı çıkmıştı. Bunlar ne diye sorduğumuzda, bu ayakkabılarla Anadolu’yu dolaştığını aktarmıştı. Toplumun farklı kesimlerinin yüzünü döndüğü bir aydın, bilim insanı olarak Türkel Minibaş hiçbir zaman ülke sorunlarına akademi koridorlarından bakmadı. Türkel Minibaş‘ı Anadolu’yu dolaşmaya iten neden ne idi sorusunu en yalın şekli ile “Memleket sevgisini, insan sevgisini hisseden bir aydın, bilim insanı olarak bunun mücadelesini vermesi” şeklinde yanıtlayabiliriz. Toplumun farklı kesimlerini memleket sevgisi, insan sevgisi başlıklarında birleştiren Türkel Minibaş; bağımsızlık, eşitlik, adalet ve özgürlüğün, sevginin ve dostluğun mücadelesini verdi. Bir Cumhuriyet kadını olarak her zaman için çağının ilerisinde olmayı başarabilen ve bunu gösteren Türkel Minibaş, nesnel durumların analizinin ötesinde, toplumsal sorunlara dönüştürücü bir şekilde bakabilmeyi, dönüştürücü gücünü karşısındakilere aktarabilmeyi başaran bir bilim insanı olmuştur.

Topluma bakışında, analizlerinde toplumun çıkarlarını savunan ve bunun kavgasını veren bir bilim insanı olarak Türkel Hoca; fakülte koridorlarına, meslektaşlarına, çocuklara, kadınlara, çiftçilere, köylülere, aydınlara, öğrencilerine yeri doldurulması güç bir boşluk ve aynı zamanda örnek alınması gereken birçok değeri miras bıraktı...