"4 haftayı biz ortaya atmadık"

Sağlık Bakanı kürtaj-sezaryen tartışmalarına devam ediyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME



ANKARA - Sağlık Bakanı Recep Akdağ, kürtajın sadece annenin ya da bebeğin sağlığıyla ilgili bir durumdan dolayı serbest bırakılmasına ilişkin bir düzenlemenin hayata geçmesi halinde belli sıkıntılarla doğan çocukları devletin sahipsiz bırakmayacağını söylediğini belirterek, "Kim 'bırakmalı' diyebilir, böyle bir sonuca doğru gidersek? Ancak böyle bir kararı da almış değiliz" dedi. Sağlık Bakanı Akdağ, "Dünya Sigarasız Günü" ödül programına gelişinde basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Sezaryen ve kürtajla ilgili düzenlemeye ilişkin soru üzerine Akdağ, toplumun sezaryen ve kürtaj meselesine ilgisinin doğal karşılanması gerektiğini belirtti. Sadece doktorlardan oluşmayan, meselenin farklı yönlerini de değerlendirebilecek bir bilimsel heyetle konuya ilişkin çalışmaları başlattıklarını daha önce söylediğini anımsatan Akdağ, çalışmaların 2-3 hafta sürebileceğini belirtti. Akdağ, "Haziran ayında yaptığımız çalışmaları ben Bakanlar Kurulumuza, Başbakanımıza takdim etmeye çalışacağım" dedi. Bu konuların toplumda tartışılmasının da son derece doğru olduğuna işaret eden Akdağ, Türkiye'de kürtaja ilişkin düzenlemenin toplumla hiç tartışılmadan 1983'te hayata geçirildiğini, bunun da sağlıklı bir durum olmadığını söyledi.

"4 haftayı biz ortaya atmadık"

Sağlık Bakanı Akdağ, 4 haftanın, annenin bebeğini fark edebilmesi ya da bebeğin kürtajla alınması için yeterli bir süre olup olmadığının sorulması üzerine, "4 hafta bizim ortaya çıkardığımız bir konu değil. Kim çıkardı, neden tartışıyor bilmiyorum" dedi. Konunun tartışılmasında yarar olduğunu dile getiren Akdağ, bilimsel gerçekliklerin bütün bu tartışmaların sonunda ortaya çıkacağını ifade etti. 4 haftayla ilgili kendi görüşünün ne olduğu sorusuna karşılık Akdağ, "Benim fikrim bilimsel kurulun çalışması sonunda şekillenecek" dedi.

Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bahçeşehir Üniversitesi'nin bugün basına intikal eden bir araştırmasını ben de okudum. Araştırmayı da üniversiteden rica edip isteyeceğim. Türk toplumunun büyük bir kısmı kürtaja karşı. Hatta kadınların da büyük bir çoğunluğu kürtaja karşı. Elbette annenin sağlığıyla ilgili, hayatını tehdit eden bir durum varsa orada kürtaja hiçbir zaman itiraz etmiyoruz. Bebeğin ağır bir problemi de olacaksa bu konuyu da tartışılabilir buluyoruz. Nitekim bugün bu meseleyle ilgili basında geniş biçimde yer alan benim bir açıklamam var. Bana soruluyor; 'Bazı özel durumlarda hamilelik olabilir. O zaman bunun için ne yapacaksınız?' Benim cevabım da şudur; Eğer annenin hayatı ya da sağlığıyla ilgili durumlar dışında geniş bir kısıtlama getirilecekse, dikkat edin cümle eğer diye başlıyor, getirilecekse diye bitiyor, elbette o çocuğu sahipsiz bırakamayız, 'o çocuğa devlet bakar' diyorum. Ama bu verilmiş bir karar değil. Çok açık bunun verilmiş bir karar olmadığı. Söylediğim gibi bu tartışmaları kamuoyu gerçekleştirecek. Bilimsel heyetlerle ve uzmanlarla konuyu tartışacağız, daha sonra da Bakanlar Kurulumuza götüreceğiz ve bunların ışığında ileri adımlar atacağız."

"Sezaryen bir ameliyattır ancak ihtiyaç olduğunda başvurulmalıdır"

Sezaryenin normal doğumun yerine geçecek, gereksiz durumlarda yapılabilecek bir işlem olmadığını dile getiren Akdağ, sezaryenin bir ameliyat olduğunu, hamile kadının karnının yarılarak bebeğinin çıkarıldığını söyledi. Sezaryenle yapılan bir doğumun ardından müteakip doğumların da genellikle bu şekilde yapıldığını ifade eden Akdağ, şöyle konuştu: "Normal doğum olmaz mı? Uzmanlarına sorduğumuz zaman ilk doğum sezaryenle bile olsa daha sonraki doğumların normal doğumla yapılabileceğini ama bunun riskli olacağını da ifade ediyorlar. Dolayısıyla sezaryen için özetle şunu söyleyebilirim; sezaryen ihtiyaç durumunda anne ve bebeğin sağlığını ya da hayatını tehdit eden bir durumda yapılmalıdır. Bunun dışında vatandaşımız asla sezaryene itibar etmemelidir. Burada vatandaşla, anneyle, aileyle sezaryeni tercih eden özel hastaneler ya da değerli meslektaşlarım arasında bir bilgi farklılığı var. Yani siz tam doğum esnasında anneye ya da ailesine birtakım korkular telkin ederseniz, nasıl isterseniz insanlar ona razı oluyorlar. Dolayısıyla bilmeli ki anneler ve aileler, sezaryen bir ameliyattır ancak ihtiyaç olduğunda başvurulmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü'nün 'ortalamada yüzde 15'i geçmemesi gerekir' dediği tıbbi bir işlem Türkiye'de yüzde 50'lere yaklaşmışsa burada bir sakatlığın olduğu açık. Mevcut durumu savunmaya çalışanlar kendi yaptıkları yanlışı sistemin, hükümetin, Sağlık Bakanlığı'nın üzerine atmaya çalışıyorlar, bu beyhude bir çabadır.

12 Eylül Yasası

Bugün Türkiye'de her insanın aile hekimi var. Bütün vatandaşlar, bütün kadınlar modern aile planlaması ya da modern çocuk planlaması yöntemlerini ulaşabilecek durumdalar. O zaman ne oluyor da kadınları gereksiz yere ameliyatla çocukları doğurmalarını konusunda zorluyoruz ya da ikna ediyoruz ya da böyle bir hava oluşturuyoruz." Bu konudaki tartışmaların sağlıklı götürülmesi gerektiğini dile getiren Akdağ, karşılıklı suçlamalarla tartışmayı yürütmenin doğru olmadığını bildirdi. Akdağ, "Türkiye'de kürtaj konusu bir 12 Eylül yasası olarak darbeden sonra, bir oldu bittiye getirilmiştir. Bütün dünyada kürtaj meselesinin geniş biçimde tartışıldığını biliyorsunuz. Elbette tartışacağız. Tartışan bir Türkiye istiyoruz. Demokratik bir ülkeye bu yakışır. Sayın Başbakanımız da ben de yaşam hakkından özellikle yanayız. Kadının seçim hakkını savunanlar da var. O zaman bu tartışma devam edecek ve bunu sağlıklı bir biçimde sonlandıracağız" diye konuştu.

"Varsayıma cevap veriyorum"

Bir gazetecinin "Tecavüzden doğan çocuğa devlet bakacak deniliyor ama o annenin psikolojisi, o çocuğa bakmak istemesi bir birey hakkı olarak anneyi de o hakkının engellemesi yönünde bir karar olmaz mı?" sorusu üzerine Akdağ, şunları kaydetti: "Diyelim ki bu tartışmaların sonunda kürtajla ilgili annenin hayatı ve sağlığıyla ilgili gerekliliklerin yanına tecavüz veya benzeri bir gereklilik olarak alındı. Ona da kürtaja müsaade edildi. Herhangi bir sorun yok demektir. Ama bunun kısıtlamanın içinde kaldığını varsayalım. O zaman aile, anne bakmak isterse elbette bakar. Benim ifadem böyle bir durumda çocuğun sahipsiz, desteksiz bırakılmayacağıdır. Tekrar ifade ediyorum; bu tartışmalar sonucu bir karar alındı ve TBMM bir yasa yaptı, o yasada anneyle ilgili kısıtlamaları istisna kabul etti, varsayalım ki tecavüz ve benzeri sebepleri de istisna kabul etti, zaten mesele yok ama bunun istisna kabul edilmediğini ve bu durumda da gebeliğin sonlandırılamayacağını varsayalım... Zaten soru soruyorsunuz varsayım olarak ben de o varsayıma bir cevap veriyorum. Bu varsayım sonucunda elbette o bebeğe bir şekilde destek olmak gerekmeyecek mi? Çok açık, net yani. Dolayısıyla henüz kararlaştırılmamış bir mesele üzerinden tartışmayı zirveye çıkarmak bence çok iyi niyetli bir yaklaşım değil. Tartışıyoruz, tartışacağız ve belli bir olgunluğa geldiğinde de kararlarımızı vereceğiz" diye konuştu.

Akdağ, "Devlet bakar açıklaması acaba yetim evlerinde mi bakılacak çocuklar? Ne anlamak lazım acaba bundan" sorusunu da "Bugün herhangi bir sebeple ailesinin ya da annesinin bakamadığı ya da bakmak istemediği bir çocuğa ne yapıyoruz? O çocuğu sokakta mı bırakıyoruz? Bunu anlamak aslında çok kolay" diye yanıtladı.

Bu konularda ilginizi çekebilir