"Sıfırcı Hocalar"a milli bir alternatif: Türkiye Ulusal Derecelendirme Kuruluşu

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Ozan CANGÜREL / BDDK Risk Yönetimi Daire Başkanı
Serkan GÜNGÖR / BDDK Bankalar Yeminli Murakıbı

 

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poors'un (S&P) Türkiye'nin kredi notunu pozitiften durağana çevirmesi kararına eleştiriler çığ gibi büyüyor. Gerek yurt içinden gerekse yurt dışından yükselen bu eleştiriler her zaman olduğu gibi, geçici bir tepki olarak dillendirilip sonra unutulacak mı? Yoksa bu durumu ciddi bir beyin fırtınası ve "milli bir odaklanma" ile kalıcı çözümler için bir fırsata çevirebilir miyiz? Birinci seçenekte "tecrübe sicilimiz" kabarık olduğu için, biz bu yazımızda ikinci seçenek kapsamında yeni bir alternatif üzerinde durmak istedik. Derecelendirme notlarında uluslararası derecelendirme şirketlerine olan bağımlılığımızı sona erdirecek ve bundan sonra bu alanda bizim sözümüzün geçmesini sağlayacak bir alternatif: Türkiye Ulusal Derecelendirme Kuruluşu (TUDEK)Ö
Neden ulusal bir KDK'ya ihtiyaç var?
2008 yılında etkisini göstermeye başlamış olan küresel finansal kriz neticesinde nam-ı diğer "sıfırcı hocalar" uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarına (KDK) olan güven çok azalmıştır. Bahsi geçen güven bunalımının ardında KDK'ların kredi riskine ilişkin tahminlerinin yeterli öngörüye sahip olmamasına ve özellikle bazı ülkelere karşı subjektif davrandıklarına yönelik eleştiriler etkili olmuştur. Bu bağlamda uluslararası KDK'lara olan bağımlılığın azaltılmasını temin etmek amacıyla birçok uluslararası kuruluş harekete geçmiştir. Küresel finansal kriz sonrası G20 liderlerinin almış oldukları kararlar doğrultusunda Financial Stability Board (FSB), kanun ve düzenlemelerde KDK'lara olan bağımlılığı azaltmak amacıyla, 27 Ekim 2010 tarihinde, bir takım prensipler ortaya koymuştur . Bu prensiplerin ilki düzenleme ve standartlarda, KDK'lara olan bağımlılığı azaltmaktır: "Yasa koyucular ve denetim otoriteleri, düzenleme ve standartlarda KDK notlarına atıf yapan ifadeleri gözden geçirerek mümkünse bu ifadeleri metinden çıkarmalı ve bu notların yerine kredi değerliliğini ölçmek amacıyla alternatif yöntemlere yer vermelidirler."
Kamuoyundan gelen diğer tepkiler ışığında çalışmalarını sürdüren Avrupa Birliği (AB)'nin ilgili kuruluşları tarafından 6 Temmuz 2011 tarihinde AB'nin başkenti olan Brüksel'de bir yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirilmiştir . Bu kapsamda AB mevzuatında KDK'lara ilişkin düzenlemelerde bir takım radikal değişikliklere gidilmiştir.
Benzer düzenleme çalışmaları hâlihazırda piyasa riski mevzuatı Basel II prensipleriyle uyumlu olan ABD'de de devam etmektedir. Amerikan Bankacılık Denetim Otoritesi OCC 29 Aralık 2011 tarihinde (Dodd-Frank Yasası'nda öngörüldüğü şekilde) piyasa riski mevzuatında KDK'lara olan bağımlılığın azaltılması yönünde düzenlemeler yapmıştır.
Esasında dünya genelinde "kredibilitesi" azalan uluslararası KDK'ların, ülke riski notlarını belirlemede biraz da "dikkat çekmek" istemeye çalıştığı iddialı bir yorum olmayacaktır. Bu noktada bahsedilmesi gereken çok önemli bir husus, AB nezdinde gerçekleştirilen toplantılarda şu anda piyasada bir oligopol yapının var olduğuna hiçbir katılımcının itiraz etmemiş olmasıdır. Bu duruma çözüm olarak bağımsız ve yeni bir "Avrupa Kredi Derecelendirme Kuruluşu (European Rating Agency)" kurulması tartışılmıştır. Böyle bir uygulamanın piyasadaki oligopol yapıya son vereceği aşikardır ve diğer bazı ülkeler tarafından kamu niteliğini haiz KDK'ların kurulduğu görülmektedir.
Ulusal KDK'lara ilişkin değişik ülke örnekleri
Dünyada ulusal KDK uygulamaları değişik ortaklık yapıları ve fonksiyonları ile karşımıza çıkmaktadır.  Fransa, Japonya, Çin, Hindistan, Malezya, Endonezya, Tayvan, Bahreyn, Filipinler, Tayland, Karayipler ve Bahreyn bu tip kurumların hâlihazırda faaliyette bulunduğu ülkelerdir.
Ulusal derecelendirme kuruluşları yapıları itibariyle birçok finansal kuruluşun bir araya gelmesiyle kurulabileceği gibi Fransa'da olduğu üzere tek bir kamu kurumunun (merkez bankasının) öncülük etmesiyle de kurulabilmektedir. Çoğu ülkede birçok banka ya da sigorta şirketinin ortaklığıyla kurulan ulusal derecelendirme şirketi mevcuttur. Bazı ülkelerde bu ortaklıklara başka derecelendirme kuruluşları iştirak ederken bazı ülkelerde çok uluslu kalkınma bankalarının da iştirak ettiği örnekler vardır.  Görüldüğü üzere ulusal derecelendirme kuruluşlarının yapısı çeşitlilik göstermektedir.
Türkiye Ulusal Derecelendirme Kuruluşu'nun ortaklık yapısı ve çalışma sistemi nasıl olmalı?
Daha önce de ifade ettiğimiz oligopolistik yapıdaki sıfırcı hocalara alternatif olarak önerdiğimiz "Türkiye Ulusal Derecelendirme Kuruluşu (TUDEK)" yukarıda sayılan dünya örnekleri göz önünde bulundurularak kurulabileceği gibi anılan kuruluşun tamamen farklı bir yapıda da kurulması mümkündür. Grafik 1'de gösterildiği gibi,  BDDK, Türkiye Bankalar Birliği ve KOSGEB'in ortaklığında oluşturulabilecek bir yapının, bağımsızlık ve piyasada kabul edilebilirlik kriterleri açısından diğer KDK'lardan üstün olacağı düşünülmektedir. Zira bu yapıda oluşturulacak Türkiye Ulusal Derecelendirme Kuruluşu ile "kamu"nun önderliğinde ve bankaların katılımı/katkısı ile çok önemli ve büyük bir "veri deposu" ve "derecelendirme merkezi" elde edilmiş olacaktır.
Sonuç
Kamu ve özel sektör ortaklığı ile kurulacak ve tamamen "milli proje" olan Türkiye Ulusal Derecelendirme Kuruluşu'nun öncelikli portföyü Türkiye'de kurulu bulunan bankalar, kurumsal şirketler ve KOBİ'ler ile bunlar tarafından ihraç edilen borçlanma araçları olmakla birlikte bu kuruluşun zamanla Ortadoğu, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Orta Asya ülkelerinde de özellikle "ülke riski" kapsamında önemli bir pazar payına sahip olabileceği düşünülmektedir. 
Takdir edileceği üzere, oldukça karmaşık ve güç gözükse de, Türkiye'de gerek kamu kesiminde gerekse de bankalarımızda Türkiye Ulusal Derecelendirme Kuruluşu'nu kuracak, işletecek ve devam ettirecek teknik kapasiteye sahip insan kaynağımız ziyadesiyle mevcuttur. Önemli olan husus, bu insan kaynağını tespit ederek koordinasyonun sağlanması ve bu görevin "milli bir görev ve şuur" ile eda edilmesidir. Aksi bir düşünce, özellikle oligopolist bir yapıda olan uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarını ve onların verdikleri kredi notlarını "eleştirmek" ten başka bir işe yaramayacak, daha da kötüsü onlara "mahkum olmak" gibi sonuçlarla yaşamak zorunda kalınacaktır. Ülkemizin kredibilitesinin anılan kuruluşların değerlendirmelerinin çok ötesinde olduğu gerçeğinden hareketle bu talihsiz durumun, oyunun kuralları değiştirilmeden, lehimize tahvil edilmesi mümkün görülmemektedir.