Riskler şekil değiştiriyor
Dr. Ender Aykut YILMAZ
ABD'de resesyon endişesine yönelik endişeler ve Euro Bölgesi'nde borç krizinin giderek derinleşmesi, küresel ekonomik istikrara ilişkin beklentilerin her geçen gün biraz daha olumsuz bir görünüm almasına neden oluyor. O kadar ki, Avrupa Birliği muhtemel bir Yunanistan iflasına ön hazırlık yaparcasına, bankalarında bulunan Yunan tahvillerinin değerinin düşmesi durumunda ne kadar ek sermayeye ihtiyaç duyulacağını hesaplamaya gidiyor.
Bu süreçte gözlemlenen bir diğer husus da, gelişmekte olan ekonomiler ile gelişmiş ekonomiler arasında gözlemlenen ayrışmanın sürdüğüdür. Yılın ikinci çeyreğinde, gelişmekte olan ekonomilerin büyüme oranı %4.3 iken, gelişmiş ekonomilerde bu oran sadece %0.5'tir. Büyüme oranlarında görülen bu ayrışma, aynı zamanda risklerin yapısında da göze çarpıyor.
Gelişmiş ekonomiler, zayıf büyüme beklentileri, mevcut faiz oranlarının düşük seviyelerde olması ki, bu borçlanma maliyetlerinin aşağılarda tutulması için zorunlu, gibi özelliklerden dolayı, sermaye çıkışına maruz kalıyorlar ve çıkan bu para daha yüksek getirili limanlara yöneliyor. Göstermiş oldukları güçlü büyüme performansı, sahip oldukları göreceli yüksek faiz oranları ve geniş çaplı döviz rezervleri ile gelişmekte olan ekonomiler, bu anlamda en uygun liman. Bu sermaye akımları, doğru yönetilememeleri halinde, gelişmekte olan ekonomiler için en büyük risk. Gelen bu paraların, konjonktürel dalgalanmaların etkisiyle ani çıkış gösterme olasılığı kritik. Şu an için gelişmekte olan ekonomilere özgü bir diğer risk ise, büyüme hızındaki artış ile birlikte ortaya çıkabilecek aşırı ısınma sorunudur ki, gerçekleşmesi halinde enflasyon artışı olarak etkisini gösterecektir.
Gelelim gelişmiş ekonomilere. ABD ve Euro Bölgesi'nde işsizlik halen krizle birlikte ulaştığı yüksek seviyelerde seyrediyor. İstihdama ilişkin olumlu bir gelişme yok. Yüksek seviyede borca ve bütçe açıklarına sahipler. Bunların tümü, gelişmiş ekonomilere özgü yapısal risk faktörleri. Biran önce yeni maliye politikalarının devreye sokulması ve orta vadede borçluluğu ve bütçe açıklarını azaltmaya yönelik tedbirlerin alınması kaçınılmaz. Bu aksiyonlara yönelik ajandanın biran önce tamamlanması ve Avrupa Birliği içinde maksimum koordinasyon sağlanarak hayata geçirilmesi son derece önemli.
Fakat, sistemin iyileştirilmesine yönelik alınacak kararların, çözüm üreteceğine yönelik inanç son derece zayıf. Bunun sebebi ise, gelişmiş ekonomilerde son dönemde görülen ve yeni olarak nitelendirilebilecek bir risk türü. "Politika yapıcıların ve ekonomi yöneticilerinin zamanında ve cesaretle karar alamama riski". İşte bu risk sebebiyledir ki, geçmişte daha düşük maliyetlerle çözülebilecek problemler, bugün artık daha maliyetli. Politika yapıcılar, "plan yapmayı planlamak" yerine, somut ve çözüme yönelik adımları biran önce atmalılar. Görüldüğü gibi, gelişmiş ekonomiler ile gelişmekte olan ekonomiler, politika yapıcılarının ve ekonomi yönetimlerinin göstermiş oldukları performans açısından da ayrışıyorlar ve bu ayrışma, küresel toparlanmanın hızını etkileyen en önemli unsur olacağa benziyor.