Romantik dış politika
Dr. Mustafa AŞULA / Emekli Büyükelçi
Edebiyatta olsun, güzel sanatların diğer alanlarında olsun, romantizm tercih edilen en kolay çığırdır. Burada gerçeklerin katılıklarıyla başetmek yerine, hayallerin süslediği vagonlarda bulutların üstünde seyredilir, yeryüzü ve insanları inceden inceye seçmeye gerek yok, hepsi pembe bir tablonun figürleridir.
Dış politika bu derece bir rahatlığı kaldırır mı?, tartışılır. Bununla beraber, şayet elinize oynamanız için bir oyuncak verilmişse, bundan istediğinizi yapar, etrafa yerine göre, değişik şekiller sergileyebilirsiniz. Seyredenler sizi önceleri alkışlarlar, siz de hakikaten ne kadar maharetli olduğunuza kanaat getirirsiniz. Ancak her serüvenin bir sonu vardır; bu son genellikle kaya misali gerçeklerin bir gün karşımıza dikilmesi şeklinde tecelli eder. Bu engeli aşayım derken uyanırız, ne rüya kalır, ne bulut, ne de hayallerimiz.
Elimizdeki Gazze, Irak, İran, Lübnan, Tunus ve Mısır dosyalarını şimdilik rafın bir köşesine yerleştirelim ve günümüzün olayı Libya'ya dönelim.
Bingazi ve yöresinde başlayan ayaklanma hareketlerinin, yer yer yağmalama ve kundaklama şeklinde, bir kısım şantiyelerimize sirayeti üzerine, eldeki olanakları seferber ederek, ülkede çalışan 25 bin kadar çalışanımızı çok kısa sayılacak bir süre içinde tahliye ile, Libya'yı adeta boşalttık, artık orada yokuz. Gelişmeler yoğunlaştıkça, bu defa telaşımız arttı ve hiç bir faydası olmadığı halde, işe neresinden taraf olabileceğimizi düşünmeye başladık. Bu arada Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin bilinen kararı ortaya çıktı; Libya'ya silah ambargosu ile birlikte, uçuşa yasak bölge düzenlemesi öngörüldü. TBMM'den yetki almak suretiyle, bölgeye, ambargoyu kontrol amaçlı savaş gemileri gönderdik. Önceleri gönüllü bazda teşekkül etmiş olan koalisyon güçlerinin, ambargoyu kontrolün ötesinde, Libya'nın savunma alt yapısını tahribe yönelmeleri ve dolaylı olarak isyancılara arka çıkmaları karşısında, bu defa sorunun, üyesi olduğumuz NATO bünyesi içine çekilmesini sağlamaya çalıştık. Maksadımız, hiç olmazsa bahse konu örgüt içinde Libyayı hem toprak ve hemde halk olarak bir bütün halinde tutabilmekti. Ancak beklenen sağlanamdı ve müttefiklerin havadan ve denizden saldırıları bugüne kadar hız kesmedi. Bütün bunlara karşın, Libya yönetiminin silahlı başkaldıryı giderek önleyebilme kabiliyetinde önemli bir azalma olmadığı da ortaya çıkınca, bu defa ayni müttefiklerin isyancılara doğrudan silah yardımı yapabilecekleri haberleri etrafta dolaşmaya başladı. Bizim açımızdan bardağı taşıracak son damla olacak böylesi bir olumsuzluğu, üyesi olduğumuz Teşkilat içinde önleyemeyeceksek, Libya'da yakın sürede amansız bir iç harbe maalesef tanıklık edeceğiz demektir.
Libya adı verilen egemen bir ülkenin içişlerine müdahele edip, yönetimin isyancılara teslimini öngören, Batı'nın ördüğü çemberin dışında kalmayayım derken, günümüzde hiç bir şekilde kabul edilemeyecek ve keza hiç bir ülkenin yararına olmayacak kötü bir emsalin silah zoruyla yer etmesi karşısında adeta naçar kaldık. Halbuki bilinen ve olur olmaz sebeplerle asla değiştirilmeyen ilkelerimize başından itibaren sıkı sıkıya bağlı kalsaydık, bugünkü gibi kendimizi yolun sonunda bulmazdık.