Sac piyasaları nereye gidiyor
Can KOMAR / Grand Trade International Türkiye Temsilcisi
Sac piyasaları açısından, öyle belirsiz bir döneme adım atıyoruz ki, sormayın gitsin. Herkesin merak ettiği şu sorulara bir bakın:
- Önümüzdeki dönemde sac piyasaları nereye gidecek?
- Avrupa krizinin sac piyasalarına etkisi nice olacak?
- Talep artacak mı yoksa azalacak mı?
- Fiyatlar hangi yönde gelişecek?
- Yeni kapasiteler devreye girecek mi?
- İthalat hangi seviyede gerçekleşecek?
- Sac ihracatı hangi ülkelere doğru gerçekleşecek?
Sac piyasaları hakkında kafalardaki sorulara cevap vermeden önce, piyasaları çok iyi analiz etmemiz gerekir. Ondan sonra cevaplar kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Haziran ayında düzenlemeyi planladığımız Sac Piyasaları Konferansı, gelen yoğun istek üzerine 20 Eylül 2011 tarihine ertelendi. İyi ki de ertelendi. Haziran ayında beklemediğimiz yeni gelişmeler oldu. Şimdi size, bu konferansta yapacağım konuşmanın ana hatlarını anlatmak istiyorum. Hiç endişe etmeyin, lafı dolandırmadan, yukarıdaki sorulara net cevaplar vereceğim.
Türkiye'de sac üretim fazlası var
Bugün iç talep 11 milyon ton iken, üretim kapasitesi 15 milyon tonu aşmıştır.
Sac üretimi bir ülke sanayisinin gelişmişlik seviyesini gösterir; çünkü sac beyaz eşya, otomotiv gibi sanayi ürünlerinin yapımında kullanılır. Ülkemizde sanayinin geçmişi göreceli olarak yeni olduğundan, Türkiye sac üretimine gereken önemi, son yıllara dek veremedi.
Yıllar boyu Erdemir'in 3-3.5 milyon ton kapasitesi ile zaman geçirdik. Tabi bu arada ekonomi boş durmuyordu. 80'li yıllardan itibaren sac kullanan sanayi gelişmeye başladı. Gelişim 90'lardan sonra hızlanarak artmaya başladı. Otomotiv artık Erdemir'den beslenemiyordu. İtalya, Fransa, Belçika, İspanya ve Almanya'dan galvanizli sac ithal edilmeye başlandı. Beyaz eşya, istediği kaliteyi ve ucuzluğu iç piyasadan alamadığı için, Rusya'dan soğuk sac ithal etmeye başladı. Pek kaliteye önem vermeyen, varsa yoksa fiyat önemlidir diyen genel sanayi grubu ise Ukrayna'dan ucuz sıcak sac ithal etmeye başladı. Bunların arasında kalan marjinal küçük sanayiler ise onun bunun elinde kalmış ikinci, üçüncü ve hatta dördüncü kalite olarak ne varsa, tekne kazıntılarını ithal etmeye başladı.
Böylece Türkiye 3.5 milyon ton sac üreten ve 8 milyon ton ithal eden bir ülke haline geldi. YİSAD (Yassı Çelik İthalat İhracat ve Sanayicileri Derneği)'ne üye 70'in üzerindeki tüccar bu ithalatı yaparak, ülkenin en ücra köşelerindeki müşterilerine, Türkiye sanayisinin kılcal damarlarına, ithal sacları dağıtmaya başladı.
2005 yılından itibaren, Erdemir kapasite artırım yatırımlarına başlarken, birçok uzun mamul üreticisi de sıvı çelik kapasitelerini uzun mamulden yassı mamule değiştirmek için ek yatırımlara başladı.
Bugün Erdemir 8.5 milyon ton sıcak sac üretebilir hale gelmiştir. Onu, büyük bir farkla da olsa Çolakoğlu 3 milyon ton yassı kapasitesi ile takip etmektedir. MMK İskenderun'da kurduğu tesisle 2.5 milyon ton sıcak sac üretebilmektedir. Tosyalı ise 1 milyon ton kapasiteye sahip bir sıcak sac haddehanesi kurmuştur. Özetleyecek olursak, yerli sıcak sac üretim kapasitesi 15 milyon tona erişmiştir.
Var olanlara ek olarak yeni yatırımlarda vardır. Örneğin Habaş'ın 1.5 milyon ton kapasiteli sıcak sac üretiminin eli kulağındadır. Bugün, yarın tesisin açılışı yapılacaktır. MMK ile ortaklıktan ayrılan Atakaş'ın ise Tosyalı ile birlikte yine 1 milyon ton kapasiteli bir sıcak sac tesisi için yatırıma başladıkları haberi gelmektedir. Yücel Boru-Kroman rakiplerinden geri kalmamak adına yine 1 milyon ton kapasiteli bir tesisin ön çalışmalarını yapmaktadır. Kardemir'in bile yassı yatırımı için kolları sıvadığı bilgileri gelmektedir. Kibar Grubu ise kriz öncesinde yapmış olduğu yassı yatırım planlarını şu an için dondurmuş görünmektedir.
Yurt içi talebin 11 milyon ton civarında olduğu hesaba katıldığında, yerli üretim kapasitemizin ne kadar aşırıya gittiği aşikârdır.
Sac üreticileri ne yapmalı?
Üreticilerin bu durumda ne yapmaları gerektiği bellidir. İç piyasada dağıtım ağlarını sağlamlaştırırken, ihracata ağırlık vermelidirler. İç piyasaya hâkimiyet, üreticilerin bir birleri ile yapacakları rekabetin temelini teşkil eder. Bu amaçla çelik servis merkezleri sac dağıtımının özünü teşkil eder. Ancak, çelik servis merkezi yatırımı yapmak madalyonun bir yüzüdür, diğer yüzü ise satıştır. Servis merkezi kurmuş olmanız, satabilmenizi gerektirmez. İç piyasa ile eş güdümlü olarak ise, üreticiler ihracat pazarlarına ağırlık vermelidirler. Bugüne kadar sac ihracatı yapabilen tek kuruluş Erdemir olmuştu. Onun için varsa yoksa İtalya pazarı vardı. Hâlbuki İtalyan pazarı bugün sıkıntıdadır. Yeni pazarlar geliştirmek gerekmektedir. Çolakoğlu gibi, uzun mamul ihracatında uzmanlaşmış kuruluşların bu pazarlama becerilerini sac piyasasına transfer etmeleri de zordur. Çünkü inşaat demiri müşterisi ile sac müşterisi birbirlerinden çok farklıdır. Dolayısı ile ihracat pazarlarının geliştirilmesi hayati önem taşımaktadır. Bir sac üreticisi, kapasitesinin yarısını ihraç edebilme yeteneğinde olmalıdır.
Tüccarlar ne yapmalı?
Her ne kadar yerli kapasite, talebi geçmiş olsa da, ithalat hiçbir zaman sıfıra inmeyecektir. Yerli üreticilerin üretemedikleri sac kaliteleri, daha ucuz saclar, tedarik garantisi sağlamak için alternatifli alım yapma stratejileri gibi nedenlerle sac ithalatı devam edecektir. Ama artık 8.5 milyon ton yerine 3 milyon tonlar telaffuz edilecektir.
Bu ithalatın büyük çoğunluğu da ya üreticiler tarafından doğrudan veya ArcelorMittal gibi devler tarafından yapılacaktır. Dolayısı ile ithal sac ile geçimini sağlayan tüccarların geleceği karanlıktır. Bir taraftan müşterileri iç piyasalardan sac tedarikine başlamışlardır; diğer taraftan ise ithal ettikleri saclarda kârlılık son derece azalmıştır. Müşterilerini tutmak için verdikleri gayretler, onları yerli üreticilerden alım yapmaya yönlendirmiştir; ancak gelin görün ki yerli üreticiler de bu tüccarlar ile rekabete girmekte ve müşterileri kapma mücadelesi vermektedirler.
Buradan sektöre bazı uyarılarda bulunmak istiyorum. Bahis konusu tüccarlar, bugüne kadar çok önemli bir görev icra ediyorlardı. Bunlar, ithal ettikleri sacları, Türkiye ekonomisinin en ücra köşelerine kadar dağıtıyor ve sanayinin ihtiyacını gideriyorlardı. Yani, önemli bir dağıtım kanalı oluşturmuşlardı. Bu kesimin tablodan çıkması, sanayie fayda değil zarar getirecektir. O nedenle, bu tüccarların, sac üreticileri tarafından değerlendirilmesi çok önemlidir.
20 Eylül 2011'deki Sac Piyasaları Konferansında bu konu enine boyuna tartışılacak ve sektörün önde gelenleri tarafından masaya yatırılacaktır.
Avrupa krizi talebi etkileyecek
Türkiye'nin ihracatının %50'sinden fazlası AB'ye yapılmaktadır. AB'deki sıkıntıların bizim ihracatımızı etkilemesini beklememiz gerekir.
Çelik ihracatımızın en büyük kısmını İtalya ve İspanya'ya yapmaktayız ki her 2 ekonomi de şu anda tasarruf tedbirleri uygulamaktadır. Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz ve İrlanda ile başlayan sıkıntılar, şu anda bu ülkelerin kurtulması için çaba gösteren Almanya ve Fransa'yı da zorlamaya başlamıştır. Avrupa'nın hem saca olan talebi azalacaktır, hem de sac kullanarak üretilen ürünlere olan talep azalacaktır (otomotiv, beyaz eşya gibi).
Talep azalacak fiyatlar düşecek
Talebin azalması, fiyatları aşağı yönde hareketlendirecektir. Ramazan bayramı sonrasında piyasaların açılacağını umut etmenin iyimserlik olacağını düşünüyorum. Sıcak sac fiyatlarının 700 doların altına inebileceğini görüyorum.
Konferansta görüşmek umudu ile…