Seçim kampanyasında dış politika
Dr. Mustafa AŞULA / Em. Büyükelçi
Seçim kampanyasının başlamasına ön gelen dönemde manşetlerden inmeyen dış politikanın, şu sıralarda adeta silinip gittiğini görüyoruz.
Neye yorumlamak lazım? Dış politika konularının seçim kampanyalarında pek getirisi yok mu, yoksa çevrede hallettik diye övünülen birçok konunun üstü hala açık mı? En iyisi şu sırada bunlara girmeyip, kişisel bazda başlatılan ve hergün artan bir iştiyakla sürdürülen söz düellosu etrafında vatandaşın konsantrasyonunu(!) bozmamak mı?
Misallere bakılırsa, ikinci ihtimal daha çok varit gözüküyor.
Sondan başlamak gerekirse, önümüzde kapatılan bir Libya dosyası var. Başlangıçta müstesna bir başarı öyküsü olarak lanse edilen bu dosya zoraki kapatıldı. Zira, Libya için öngördüklerimizi önceleri gönüllü koalisyona ve daha sonraları da NATO içindeki müttefiklerimize kabul ettiremedik. NATO'nun, 'uçuşa yasak bölge' tesisi ve 'sivilleri koruma' adına, Libya'ya süregelen saldırıları, zaman içinde, gidişat ülkede köklü bir değişikliğin habercisi midir, tarzında farklı düşüncelere yol açtı. Ancak Libya savunma hattı, almakta olduğu yaralara rağmen, dayanıklılığını kanıtladıkça, çıkmaz sonunda göründü ve uzun süreceği anlaşılan bir iç harbin ayak sesleri duyulmaya başlandı. İşin içinden çıkılamayacağı anlaşılınca, bari müttefiklerden geri kalmayalım düşüncesiyle olacak ki, Albay Kaddafi'ye 'artık git' demek zorunda kaldık. Bu arada tahliyeler ve insancıl yardımlar da sadece 'hilal-i ahmer'de (Kızılay) kayıtlara girebildi ve seçim kampanyalarında böylece söylenecek pek fazla söz kalmadı.
Libya misali ağızlarda buruk bir tad bırakınca, yanıbaşımızdaki Suriye hakkında iyice ihtiyatlı olmaya başladık. Halbuki bu ülkede tankların insan topluluklarına dönük namluları hiç de çiçeklerle donamış değil. Ama Suriye ile ta 1998 Adana mutabakatinden bu yana adım adım örmeye çalıştığımız bir işbirliği var. Bakanlar düzeyinde ortak konseyler yapıyoruz. Karşılıklı beklentilerimiz var. Kapıları kapatmak istemiyoruz. Öte yandan, başta ABD olmak üzere, Batı da, şimdilik bekle-gör'den yana. Bu koşullarda kalkıp Suriye işini de halletik diyemiyoruz. Dolayısıyla Suriye konusunda da seçim kampanyalarında söyleyecek bir yenilik bulamıyoruz.
İran'ı nükleer güç olmaktan alıkoymak için çok uğraştık. Alabildiğimiz sonuç ortada. Bu meyanda ABD bile İran'ı doğrudan karşısına almamak için, yer yer değişik taktik ve manevralar uyguluyor. Irak'tan çekilmeyi planlayan Amerika, Bahreyn'de ve Yemen'de Suudi Arabistana beklediği ilgiyi göstermiyor.
Irak'a üst düzey ziyaretler yapıyoruz ve içerideki ' Kürt hareketi ' karşısında hiç olmazsa ' karıştırıcı' olmaktan uzak durmalarını istiyoruz. Olaylar beklentilerimize cevap teşkil etmiyor.
Uğruna, dokuz canla, 'Mavi Marmara' olayını yaşadığımız Hamas, Kahire'nin ev sahipliğinde, el- Fetih'le barıştı. Bunun sonu gelirse, elbette iyi. Ancak bundan sonra Gazze'ye yardımları nasıl ve hangi gerekçelere bağlayacağız veya bu işten artık hepten nasıl el çekeceğiz?
Aslında iç politika, materiel bakımından, biribirinden ilginç ve geniş olanaklar sağlarken, seçim kampanyasında, usul olsun diye, kalkıp bir de ' dış politika' dosyası açmanın, bu koşullar altında, doğrusu ne faydası olabilir ki?