Şehirlerimizin geleceği, tehditler ve fırsatlar

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Kadem EKŞİ / Mimar ve Mühendisler Grubu Başkan Yardımcısı

Yaşanabilir, sürdürülebilir, ekolojik şehirlerde yaşamak, insanların en temel haklarındandır. Şehirlerimizin tarihi, estetiği ve kültürel geçmişleri; tarım, iklim ve çevre bağlantıları; sosyal, siyasal ve ekonomik gerçekleri bilimsel araştırmalarla değerlendirilerek ortaya çıkan sorunların belirlenmesi, yaşanabilir kent ortamının ve kentlilik bilincinin oluşturulması gerekmektedir. Bu amaçla kentleşmedeki ana hedeflerin başında afet öncesi riskleri azaltmak, çok yönlü tedbirleri etkin bir şekilde hayata geçirmek ve sosyal kent politikalarını geniş ölçekte planlamak gelmelidir.

Kontrolsüz yapılaşma ve sağlıksız büyüme, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kenti yenilemek yani dönüştürmek fikrini ortaya çıkardı. Özellikle İstanbul gibi büyüme aksları tıkanmış ve zorlanmış şehirlerde, daha fazla kontrolsüz büyümenin olmaması adına bu konunun önemi açıkça ortadır. Bunun yanı sıra, konutların deprem güvensiz ve denetimsiz olarak yapılması da ileride oluşabilecek afetler için herkesi diken üstünde tutmaktadır.

Şehirleşme politikaları belirlenirken kamu kurumlarının, ilgili meslek gruplarının ve sivil toplum kuruluşlarının, sürece doğrudan katılımları sağlanmalıdır. Bu amaçla insan ve şehir kavramlarının birlikte gelişmesi için etkin bir afet yönetimi belirlenmelidir. Afet başlığı altında ilk değerlendirilmesi gereken konu, ülkemizin büyük bir çoğunluğunu etki altına alan deprem konusudur.

Afet Yönetimi; zarar azaltma, hazırlıklı olma, olaya müdahale ve iyileştirme gibi dört ana ve diğer ara aşamalarında yapılması gereken faaliyetlerin planlanması, yönlendirilmesi, desteklenmesi, koordine edilmesi ve uygulanması için toplumun tüm kurum ve kuruluşlarıyla, kaynaklarının bu ortak amaç doğrultusunda kullanımını gerektiren çok disiplinli bir yönetim şeklidir.

Deprem ise araştırılması gereken bir çok parametreyi barındıran ve zamana göre değişen, güncellenen dinamik bir olaydır. Fay hatları ve depremler, heyelan, aşırı yağışlar ve sel, volkanizma ve benzeri kavramlar yeryüzündeki doğal oluşumlar olup, insanlar tarafından ortadan kaldırılması mümkün değildir. Afet Yönetimi ve Deprem konularının birarada değerlendirilmesi, uzun süreli ve farklı disiplinler altında birçok katılımla gerçekleşmesi ile mümkündür.

Bu amaçla mevcut yerleşim alanları, alt ve üst yapılarıyla beraber afetlere karşı daha güvenli duruma getirmeye çalışırken öncelikle doğal tehlikeleri tespit etmeli, bunları her boyutuyla ölçülendirerek ortaya koymalıdır. Bu süreç, bilimsel ve teknik araştırmalara dayalı derinlemesine, her yönlü yürütülmesi gereken projeler ile gerçekleştirilebilir.

Afet risklerinin azaltılması, bireylerin ve toplumların gündelik risklere karşı aldıkları tavırla başlamaktadır. Burada en önemli davranış biçimi afetlere karşı bilinç ve eğitim seviyesini yükseltmek olmalıdır. Bu anlamda hizmet eden sivil toplum kuruluşlarından faydalanmalı, kurumsal anlamda sürdürülen proje ve kampanyalar takip edilmelidir. Yazılı ve görsel yayınlardan faydalanılmalı, tavsiyeler uygulanmalı, önemsenmelidir. Zira afetlere karşı daha dirençli bir toplum olmanın yolu bu önlemlerden geçmektedir. Toplumun katılmadığı, bir parçası olmadığı hiçbir proje tamamlanmış ve amacına ulaşmış sayılamaz, toplum için faydaya dönüşemez.

1995 Kobe depreminde Japonya'da meydana gelen yangınlar ve patlamalar büyük ölümlere neden olmuştu. Kobe depreminden sonra Japonya'da erken uyarı ve risk azaltma çalışmaları hızlandırıldı. Son depremde yangına ve yıkılmalara bağlı zararların azalması, Kobe depreminin Japonlar tarafından iyi okunduğunu gösteriyor. Fakat, Nükleer Santrallerın güvenliğinin yeterince sağlanamadığı ortaya çıkmıştır. 2007 yılında büyüklüğü 6.8 olan deprem Nükleer sızıntıya neden olmuştu ve bunun zararları Japonya ile sınırlı kaldı. 2011 yılında meydana gelen 9.0 büyüklüğündeki depremde nükleer sızıntı ile dünya için bir risk oluşturmuştur.

İstanbul; kozmopolit, hareketli, genç nüfuslu, tarihi geçmişi olan, uyumsuz gelir seviyeleriyle sosyal açıdan karmaşık bir yapı sunuyor olsa da prestijini sadece kıtalar arasında değil aynı zamanda medeniyetler, fikirler, dinler ve insanlar arasında bir köprü oluşturmasından alan bir şehirdir. İstanbul'u etkileyecek depremin büyüklüğünü, muhtemel zamanı gibi tartışmaları bir yana bırakıp; sosyal, ekonomik, psikolojik, hukuki ve idari yetki ve sınırları göz önüne alarak çözümler oluşturulması, daha sonra bunların mühendislik, kentsel dönüşüm ve planlama ile birlikte değerlendirilmesi gerekir. Etkin Afet Yönetimi ile deprem tehlikeleri belirleyip bunlara karşı gerekli stratejileri ve eylem planlarını ortaya koyulmalıdır. Enkaz altından insan kurtarmayı değil enkaz altında insan kalmamasını sağlamayı ve maddi-manevi kayıpların en aza indirilmesi amaç edinilmelidir.