Seyit Onbaşı ile Mecidiye tabyası yeniden gürledi

Çanakkale Boğaz Muharebesi’nin sembol isimlerden Seyit Onbaşı, Rumeli Mecidiye Tabyası’ndan görevliydi. Topun vinç kolu bozulunca tabyasındaki ağır mermiler namluya sürülemez olmuştu. Topun ateşe devam ettirmek için Seyit Onbaşı ağır yükü tek başına sırtladı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Kendisi ile yapılan mülakatta Seyit Onbaşı, o günü şöyle anlattı: “Kuman dan bir kırılan matafora koluna, bir de boğaza doğru bakıyordu. Bende baktım. Boğaza doğru. Ne göreyim, düşman gemileri ağır ağır içeriye girmiyor mu? Hemen geriye fırlayarak araba üzerinde duran koca merminin başında boyunlarını bükmüş bakmakta olan arkadaşları araladım.

Bir kere mermiyi kucaklayacak oldum, yağlı olduğundan elimden kaydı. Elimi biraz toplayarak bir dizimi yere koydum ve mermiyi sırtladım. Kendimi topun ağzında buldum. Merdivenleri ilk defa nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Gene aşağıya atlayarak ikinci, üçüncü, dördüncü mermileri sıra ile taşımaya başladım. Kısa bir zaman sustuktan sonra aslan topumuz gene gürlemeye başlamıştı.

11’inci Tümen’e bağlı olarak Mustafa Kemal’in komuta ettiği birliklerin yanı sıra Gelibolu Yarımadası’nda Arıburnu ve Kanlısırt’taki savaşlara katılan 33’üncü Piyade Alayı, bu bölgedeki çeşitli savaşlarda Alay Komutanı Yarbay Şevki Bey dâhil bin 427 şehit verdi. Çanakkale Savaşları’ndaki üstün başarısından dolayı 33’üncü Piyade Alayı’nın sancağına madalya verilmiştir.

Bu alay, daha sonra Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) içinde, 1916 yazından itibaren 2’nci Ordu emrinde olarak Kafkas Cephesi’nde, Şeytan Dağları’ndaki savaşlara katılarak başarılı olmuş ve daha sonra 7’nci Ordu emrine verilmiştir. 33’üncü Piyade Alayı, büyük çekilmeye kadar kendine verilen her görevi üstün bir başarı ile yürütmüştür.

Geriye ancak bir haberci gönderin, o da şerefli bir şekilde savaştığınızı bildirsin”

Teğmen Mucip’in Defter’inden: “Yüzbaşım, Topçular Sırtı üzerinden iki yerinden yaralandı. Ayrılırken bölüğün emir ve komutasını bana bıraktı. O dakikadan itibaren 27. Alay’ın 2.Bölük kumandanı oldum. Artık ölmek ve öldürmek elle tutulacak kadar yakın…

Tabur kumandanı her an biraz daha halsiz, dermansız düşmekteydi. Nihayet sargı yerine götürülmesi zaruri olduğunda, hiç unutmayacağım şu emri verdi: Size mümkün olduğu kadar süratle takviye göndermeye çalışacağım. Fakat hiçbir takviye almasınız da bulunduğunuz yerden katiyen geri çekilmeyeceksiniz. Geriye ancak bir haberci gönderebilirsiniz, o da hepinizin burada şerefle savaşarak şehit olduğunu bildirmek için.”

“57. Alay en büyük mucize idi”

 27. Alay’ın en sağdaki bölüğüne kumanda eden Mucip Bey, 25 Nisan 1915 tarihinde 57. Alay’ın yandan gördüğü taarruzunu şöyle tasvir ediyor: “En nihayetinde sağ gerimizden gözlerimizi yaşartan kıpraşmalar görünmeye başladı. Eğer bu devirde mucizeye inanmak lazım gelse, eh bu en büyük bir mucize idi. Artık kâbus veren manzara süngülerimizle yırtılıyordu. Bu ilerleyenleri ve onların başındaki şahsın muazzez hüviyetini bütün dünya öğrenecek ve tanıyacaktır.

Fakat biz ona daha şimdiden kelimenin tam manasıyla iman etmiş ve başlarımızı hürmet ve minnetle eğmiştik. Deha ve cesaretin ortaya çıkardığı bu zafer müjdeciler durmadan ilerliyor ve ilerliyorlardı. Biz bunları iştiyakla gördükçe hayat ve saadetle kavuşuyorduk. Gözlerimizi siliyor ve tekrar silip bunlara bakıyorduk. İhtiyar tarihinin ölmez sayfalarına Türk zaferini kanlarıyla yaza yaza ilerleyen bu kahramanlar, tahallükle beklediğimiz 57. Alay ve bu mucizeyi yaratan da 19. Fırka’nın Kahraman Kumandanı Atatürk idi…