Sıcak para ve kur rejimi ilişkisi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Ender Aykut YILMAZ

Önümüzdeki dönemde, küresel ölçekte yaşanacak parasal genişleme sonucunda piyasaya sürülecek yüksek miktarlı likiditenin, gerek sahip oldukları büyüme potansiyelleri, gerekse göreceli olarak yüksek seyreden faizler gibi nedenlerden ötürü gelişmekte olan ülkelere yönelecek olması, artık kimseyi şaşırtmayacak bir olgu.

Kuşkusuz, bu sermaye hareketlerinin gelişmekte olan ülkeler üzerinde etkisi farklı seviyelerde olacaktır. Bu seviyenin belirleyicilerinin başında, dövizin ülkeye girişinde bir nevi filtre işlevi gören kur rejiminin seçimine ilişkin tercihler gelmektedir.

Kur rejimlerini dalgalı kur sistemleri ve sabit kur sistemleri kapsamında ele alarak inceleyelim.

Dalgalı kur rejimi en basit anlatımla, kur seviyesinin ikincil piyasalardaki alım satımlarla, arz ve talep dengesi dahilinde belirlenmesi demek olup, merkez bankaları aşırı volatilitenin dışında kura müdahale etmezler. Zaten sermaye hareketlerinin yüksek seviyede olması müdahalelerin etkinliğini son derece azaltır. Bu sistemde ne dışarıdan parasını getiren yatırımcıya, ne de yerel yatırımcıya kur garantisi verilmez. Bu sayede gerek mali kesimin, gerekse reel kesimin kur riskini ihtiyatlı bir biçimde alacakları varsayılır. Bir diğer varsayım da döviz piyasalarının şeffaf ve etkin çalışıyor olmasıdır. Dalgalı kur sisteminin, içsel ve dışsal şokların gerektirdiği düzeltmeleri döviz kurlarına yansıtması beklenir.

Sabit kur rejimi ise, bir ülkenin parasının değerinin belirlenen bir ya da daha fazla ülke parasından oluşan bir sepetin değerine sabitlemesidir. Döviz kurlarının çıpa olarak kullanılması, parasal disiplini de beraberinde getirmektedir. Sabit kur sistemi ile birlikte esneklik azalırken, gelecek bir anlamda daha belirli hale getirilmektedir.

Sabit kur modelinin sürdürülmesi rezervlerle sınırlıdır. Küresel sermayenin gelişmekte olan ülkelere kayması ile birlikte, ulusal paralar değerlenmekte, buna paralel olarak Merkez Bankaları uygulanan kur rejiminin gereği olarak, gelen dövizi satın almakta ve bununla birlikte genişleyen parasal taban, enflasyonu tetiklemektedir. Bu sebepten dolayı, genişleyen parasal tabanın etkilerinin bir şekilde nötrlenmesi gerekmektedir ki, bu da sterilizasyon olarak ifade edilmektedir.

Sterilizasyonun hayata geçirilmesinde farklı tercihler söz konusu olabilecektir. Devlet iç borçlanma senedi ihracı bunlardan bir tanesidir. Fakat bu seçenek borçlanma maliyetlerinin yükselmesine neden olacak ve bütçe açıklarında artışlar ortaya çıkacaktır.

Bir diğer sterilizasyon seçeneği ise, kamu harcamalarının azaltılması ve vergi oranlarının artırılmasını içeren daraltıcı maliye politikalarıdır. Bu şekilde talep seviyesi düşürülerek, enflasyonun etkilerinin bir nebze olsun azaltılması mümkün olabilecektir.

Gelişmekte olan ekonomilerin, benimsedikleri kur rejimi ile ilişkili olarak küresel sermaye hareketlerinden farklı biçimlerde etkilenecekleri, fayda veya zarar görecekleri kesin. Bütün bunlar farklı boyutlarıyla şüphesiz birçok çalışmaya konu olacak ve bize hangi faktörlerin sonuç üzerinde, ne derece etkili olduğu hususunda ışık tutacak. Ama, ekonomik büyüklük, dışa açıklık düzeyi, dış şoklara ilişkin kırılganlık seviyesi, enflasyon oranı, dolarizasyon ve rezerv yeterliliği gibi göstergelerin uygulanacak kur rejiminin seçiminde önemli kriterler olduklarını bugünden belirtmek, yerinde olur.