Sıra ikinci nesil reformlarda!
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, rekabetçi ekonomi için inovasyona dayalı sanayiye geçilmesi gerektiğini söyledi.
Önder BARLAS
ERZURUM - Cumhuriyet'in 100'üncü yılı hedefleri refah içinde bir Türkiye tablosu çiziyor. En önemli hedef 10 büyük ekonomi arasında yer almak. Ancak refah içinde bir geleceğe ulaşmak için sadece hedef koymak yetmiyor. Örneğin hükümetin 2023 yılı için koyduğu 500 milyar dolarlık ihracata ulaşabilmek, şu anki lojistik altyapısı ile mümkün görünmüyor. Dolayısıyla hedeflere ulaşmak için Türkiye'nin çok çalışması gerektiği aşikar.
Türkiye, özlemini duyduğu bu refah seviyesine ulaşabilecek potansiyelde bir ülke olarak öne çıkıyor. En önemli varlığı ise girişimci insan kaynağı. Türk girişimcilerin çatı örgütü olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu günlük sorunlara takılmadan, sadece Anadolu'ya değil dünyanın dört bir yanına dağılmış olan Türk girişimcisinin, Türkiye'yi refah toplumuna taşıması için atması gereken adımları DÜNYA'ya anlattı. İşte "Anadolu'nun dönüşümü, Türkiye'nin geleceğidir" diyen Hisarcıklıoğlu ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi:
"İNOVASYONA DAYALI EKONOMİYE GEÇMELİYİZ"
> Türkiye rekabet liginde 61'inci, dijital ekonomide 43'üncü, inovasyonda 67'nci sırada. Türkiye 50 yıl önce, Güney Kore, Malezya, İspanya gibi ülkelerle kişi başına aynı gelire sahipken, şimdi bu ülkelerin gerisinde kaldı. Tabii ki Türkiye'nin son dönemde yaptığı atılımlar ortada. Geleneksel sektörlerde iyiyiz ama gen teknolojileri, ileri teknoloji ve yarı iletken gibi piyasalarda ticaretimiz neredeyse sıfır düzeyinde. Sadece ekonomik büyüklük anlamında değil, gelişmişlik düzeyinde de çıtayı daha yükseğe koyabilmek için nasıl bir rota çizmek gerekiyor?
Ekonomilerin büyüme sürecinde üç aşama var. Düşük maliyetli girdilerle sağlanan "Kaynaklara dayalı büyüme", üretkenlik artışıyla sağlanan "Verimliliğe dayalı büyüme" ve değer yaratmayla sağlanan "İnovasyona dayalı büyüme." Türkiye 1980 öncesinde ilk aşamadaydı. Dış rekabete kapalı olarak içeride düşük tutulan maliyetlerle kendi kaynaklarımıza dayalı büyümeye çalıştık. Bir noktaya geldik ama tıkandık. 80 sonrasında Özal ile ikinci aşamaya geçtik.
Ekonomideki reformlar çalışanların ve firmaların daha üretken ve verimli çalışmasını sağladı. Rekabet etmeyi ve daha kaliteli ürünler üreterek para kazanmayı öğrendik. 2000'li yıllarda bu verimlilik artışının ana kaynağı olan şehirleşme sürecinin sonuna geldik. Şimdi daha büyük bir ekonomi olmak istiyorsak, bir üst aşamaya geçmek durumundayız. Yani verimliliğe dayalıdan inovasyona dayalı ekonomiye geçiş yapmalıyız. Bu noktada sıkıntı yaşıyoruz. Azalan rekabet gücüne karşı harekete geçmeliyiz. İnovasyona dayalı büyüme, daha zengin bir ekonomi olmamızı sağlayacak.
Bunun için sektörlerden çıkmak değil yeni sektörlere girebilmek, daha sofistike ve özgün ürünler üretebilmek gerekiyor. İnsani gelişmişlik seviyemizi artırmamız, yenilikçi faaliyetleri teşvik etmemiz gerekiyor. Rekabet gücünü geliştirmeye yönelik politikalar çerçevesinde işgücü piyasaları, üniversite, yargı, kamu yönetimi ve devlet destekleri alanlarında ikinci nesil reformları tamamlamalıyız.
> Size göre gelecek 10 yılın temel köşe taşları ne olmalı? Türkiye'nin hedeflediği 10'uncu büyük ekonomi olabilmesi için ne yapması gerekiyor?
21'inci yüzyıl, dünyaya kapılarını kapatıp slogan üretenlerin değil, araştırmalarını, bilgi, iletişim ve teknoloji ile bütünleştiren, stratejik hedeflerini halkına benimsetebilmiş ve bunları ciddiyetle uygulamaya geçmiş ülkelerin yüzyılı olacak. Küresel ortamın dışında kalan ülkelerse, rekabet güçlerini, refahı ve özgüvenlerini kaybetme riskiyle karşılaşacaklar. Geleceğimizin patronu olabilmek için toplum ve teknolojideki değişimleri anlayabilmemiz, karşımızda duran küresel meydan okumaları, jeopolitik, ekonomik ve çevresel ikilemleri çözümleyecek şekilde kendimizi donatmamız, kapasitemizi güçlendirmemiz gerekiyor. Kendi gelecek senaryolarımızı kendimiz yazabiliriz.
Eğer bugün Almanya'daki verimlilik düzeyini yakalamış olsaydık, dünyanın 8. büyük ekonomisi olurduk. Bugün bu noktada değilsek, ekonomide reformlar henüz tamamlanmamış demektir. Bunların gerçekleşmesi için toplumun hep birlikte bunları talep etmesi ve gündemde tutması gerekiyor ki, siyasi mekanizma harekete geçsin. Toplumda uzlaşma ve diyalog kanallarını da açık tutmalıyız.
> Türkiye ekonomisinin en dinamik kesimini oluşturan KOBİ'ler için nasıl bir özel politika izlenmeli?
Reel sektörümüz küresel kriz sonrasında çarpıcı bir büyüme bir performansı sergiledi. 3 temel makro gösterge olan üretim, yatırım ve istihdam, kriz öncesi seviyelerin üzerine çıktı. KOBİ'lerimizde henüz çözemediğimiz üç sıkıntı var; kayıtdışılık, şirket ölçeklerinin küçük olması ve büyüyen dış ticaret açığımız. Ortaklık kurmayı, birleşmeleri teşvik etmeliyiz. Kayıtlı çalışmayı özendirmek için vergi sistemini yeniden dizayn etmemiz gerekiyor. Özellikle ara malı üreten sektörlerimiz, döviz kurunun uzun süredir düşük kalmasından olumsuz etkileniyor. Dış ticaret açığının yapısal niteliğiyle mücadele için üretim yapımızı değiştirecek adımlara ihtiyaç var.
Teşvik sisteminde sektörel ve bölgesel ayrıma gidilmesi iyi bir başlangıç olmuştu. Şimdi bu yapıyı kuvvetlendirmeliyiz. Girdi maliyetlerini azaltan reformlara, özellikle istihdam ve enerji alanında devam etmeliyiz. Üretici sektörlerimizi haksız rekabete karşı korumalıyız. Piyasa denetim ve gözetim sistemlerini güçlendirmeliyiz. Perakende sektörüne adil rekabeti sağlayacak yasal düzenlemeler yapmalıyız.
"TÜRKİYE'Yİ TRANSİT GEÇİŞ VE LOJİSTİK DEVİ YAPMALIYZ"
> TOBB, KOBİ'lere yönelik ne tür çalışmalar yapıyor?
KOBİ'lerimizin iş ortamını iyileştirecek çalışmalar yapıyoruz. Küresel kriz döneminde iç piyasayı canlandıran adımlar attık; "Kriz Varsa Çare de Var" ve "Evini Yenile Türkiye" gibi. Kredi Garanti Fonu'nun kapasitesini artırdık ve ilave 1 milyar lira Hazine kontrgarantisi sağladı.
Nitelikli eleman açığını kapatmak amacıyla ülkemizde bugüne kadar uygulanmış en büyük meslek kazandırma projesi olan Beceri'10'u hayata geçirdik. Eximbank ve Halkbank'a aktardığımız kaynaklarla 37 bin KOBİ'nin uygun koşullu krediye ulaşmasını sağladık. Deloitte ile birlikte yeni Türk Ticaret Kanunu'nun etkilerini anlattık.
ABİGEM'ler üzerinden KOBİ'lerin kurumsallaşmalarına, proje hazırlamalarına, yurtdışına açılmalarına destek veriyoruz. Bu konuda DEİK de önemli bir işlev görüyor. Dünyada ilk kez yapılan bir uygulama ile kamuya yük getirmeden ülkemizin gümrük kapılarını yeniliyoruz. Türkiye'yi bir sanayi devi yapmanın yanında, transit geçiş ve lojistik devi yapmak da çok önemli. Tarihi İpek Yolu'nu yeniden canlandırmanın planlarını yapıyoruz. Gümrük kapılarının modernizasyonu projelerine yaptığımız yatırım tutarı 250 milyon lirayı aştı. Bölgesel ve sektörel sorunların gerek ilgili mercilere aktarımında gerekse çözümünde elimizi taşın altına koyarak etkin rol alıyoruz.
>Türkiye'yi bir lojistik devi yapmaktan söz ediyorsunuz. Türkiye'nin bu alanda avantajı nedir?
Lojistik sektörü önümüzdeki dönemin en önemli sektörlerinden biri olacak. Ulaşım altyapısı son yıllarda kayda değer bir şekilde güçlendi. Özellikle demiryolu, denizyolu ve hava ulaşımında büyük kapasite artışları sağlandı. Türkiye, lojistik alanda dünyanın en hızlı gelişen 10 ülkesi arasında gösteriliyor. Lojistik alanda yabancı yatırım açısından cazip ülkeler arasındayız. Türkiye'nin lojistikteki en önemli avantajı, üretim merkezleri ile tüketim merkezlerine yakınlığıdır. Lojistik altyapımızı daha hızlı iyileştirmeliyiz.
Sadece 12 yıl sonrası için 500 milyar dolarlık ihracat hedefliyoruz. O halde, bu hedefi mümkün kılacak bir lojistik altyapıya sahip olmalıyız. Ticaret yollarının güvenliği, en önemli ulusal güvenlik meselesi haline geldi. Güvenlik parametrelerimiz, ticaret ve yatırım haritamız göz önüne alınarak şekillendirilmeli. Dünya Bankası tarafından yayınlanan Lojistik Performans Endeksi'ne göre, ülkemiz 155 ülke içinde 39. sırada. Rekabetçi olmak istiyorsak, sanayileşmeyi Anadolu'ya yaymak istiyorsak, karada, denizde, rayda, havada entegre olmak; hızlı hizmeti ucuza sağlamak zorundayız.
"GİRİŞİMCİLİKLE ZENGİNLİK DOĞRU ORANTILIDIR"
> Türkiye'nin en büyük kadın girişimci örgütünü kurduk diyorsunuz. Oda ve borsalarda kadın sayısında bir artış gözleniyor. Açıkçası bu bir moda mı? Siz de bu modaya uyum mu sağlıyorsunuz?
İnsanlar bazen konuşmalarında bu girişimcilik veya kadın girişimcileri moda oldu diye konuşuyor, bu çok yanlış. Eskiden bu kavramlar bu kadar önemli değildi, şimdi neden ön plana çıktı?
Emin olun moda olduğu için değil, tam tersine, ihtiyaç haline geldiği için. İkinci Dünya Savaşı'nda yerle bir edilen Almanya ve Japonya, yirmi yıl içinde, iktisadi birer dev haline geldiler. Bunun sebebi, daha 20'nci yüzyılın başında, son derece gelişmiş, "girişimci orta sınıf"a sahip olmalarıydı. Türkiye ise ‹kinci Dünya Savaşı'nın yıkımına uğramadığı halde, geride kaldı.
Çünkü hâlâ bir tarım toplumuyduk. Girişimciliğin ne olduğunu bile bilmiyorduk. 1960 yılında Türkiye, Kore'den daha ilerideydi. Ama Kore sonraki 20 yılda bizi geçti. Çünkü biz, devletçilikte zaman ve kaynak tükettik. Ama 1980'den sonra iş tersine döndü. 1980'lerin başında Suudi Arabistan ekonomisi, Türkiye'den daha büyüktü, Yunanistan'la ise eşit konumdaydık. Bugünse Türkiye her ikisinin toplamı kadar büyük bir ekonomi oldu. Bunu, girişimciliğin önünü açarak başardık. Çünkü "girişimcilikle" zenginlik doğru orantılıdır. İşte biz, bu gerçeği gördüğümüz için, TOBB olarak son yıllarda "girişimcilik" konusuna çok büyük önem verdik. Arka arkaya adımlar attık. TOBB Kadın Girişimciler Kurulu'nu, Genç Girişimciler Kurulu'nu kurduk ve hızla kurumsallaşmış bir yapı haline getirdik. Artık bu iki kurulumuzun da kendi yönetimleri var, kendi kimlikleri var.
Sayın Aynur Bektaş ve Ali Sabancı'ya teşekkür ederim. Her ikisi de güzel çalışmalar yapıyorlar. Ülkemizin her bölgesinde kadın ve genç girişimcilerimiz büyük bir heyecanla çalışıyorlar. Biz itici gücü verdik, onlar sağ olsun işi sahiplenip yürütmeye başladılar.