Sıradan bir lider aranıyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Ahmet K. HAN / Kadir Has Üniversitesi

Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Osmanlı'nın valisi olmaktan çıkıp, Mısır'ın hükümranı olduğundan bu yana kimse bu ülkeyi Hüsnü Mübarek kadar uzun zaman yönetmedi. Mübarek, 6 Ekim 1981'de Enver Sedat'ın radikal Tanzim Al-Cihad üyelerinin saldırısı sonucu hayatını kaybetmesinden sekiz gün sonra iktidara gelmişti. Sedat'ın locasına atılan üç el bombasından sadece birinin patlaması, Sedat'ın Başkan Yardımcısı Mübarek'in saldırıyı yaralanarak atlatmasını sağlamıştı. Talihin bu cilvesi Mübarek'e iktidara ve, kimi iddialara göre 40 ila 70 milyar Amerikan dolarına varan, servete ulaşmanın kapısını açmıştı.

Acaba Mübarek'in talihi tersine döndü mü?  Şimdilerde Tahrir Meydanı'nda toplanan yüzbinler dünyaya bu soruyu sorduruyor. Bu ülkenin ve Orta Doğu'nun geleceğini bu sorunun cevabında aratıyor. Bunu yaparken söz konusu geleceğin biçimlenmesinde etkili olabilecek siyasal aktörleri tanımaya, bağlantıları deşifre etmeye, tarihsel arka planı anlamlandırmaya çalışıyoruz. Tüm bunlar gerçekten de önemli. Sadece Mısır'ın veya Orta Doğu'nun kaderi bakımından değil. Aynı zamanda Türkiye için. Zira bugünkü Mısır'ı anlarken, bugünkü Türkiye'yi de bir başka açıdan görmek ve bölgenin ortak geleceğini öngörmeye çalışırken, ülkemizi de yakından ilgilendiren kimi çıkarsamalar yapmak mümkün.

Mısır başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Sistem neredeyse bütünüyle başkanı'ın etrafında kurulu. 1971 tarihli Mısır Anayasa'sının 1980'de değişen 77. Maddesine göre başkanlık süresi 6 yıl. Ancak başkanın seçilme sayısında bir kısıtlama yok. Mübarek bu sayede yaklaşık 30 yıldır ülkeyi yönetebiliyor. Öte yandan hem iktidardaki Ulusal Demokratik Parti'nin, hem de ülkenin başkanı. Bu sıfatları birleştirerek parlamenter adaylarını seçmek ve onlara onay vermek tekelini de elinde bulunduruyor. Anayasal olarak başkanın tüm genel politikaların belirleyicisi olduğu; orduya büyük ölçüde hakim olduğu; Mısır'da tüm kamu projelerinin ancak Başkanlık makamının onayıyla yaşama geçebildiği düşünülürse Mübarek'in yaklaşık 80 milyonluk bu ülkeyi otuz yıl nasıl yönetebildiği daha rahat anlaşılabilecektir.

Dahası güçlü Ulusal Seçim Komitesi'nin seçimlerde adayları yasaklama yetkisine sahip. Bu Kurul'un da Mübarek'in kontrolünde bulunduğu söylenmeli. Mübarek'in, Siyasal Partilerin açılmasına onay verme yetkisine sahip bulunan Siyasal Partiler Komitesi'nin başkanlığını da yürüttüğü buna eklenmelidir. Bu sonuncu kurum Mübarek rejimi boyunca sadece iki partinin kurulmasına yeşil ışık yakmıştır. On başka partiyse Komite tarafından reddedildikten sonra, Yüksek İdare Mahkemesine yaptıkları itirazlar sonucunda açılabilmişlerdir.

Transparency International sıralamasına göre dünya yolsuzluk 89.'su olan, 3 milyon vatandaşı yurtdışında işçi olarak çalışan, nüfusun % 20'sinin fakirlik sınırının altında yaşadığı, işsizliğin % 10, işsizlerin %90'ının 15 ila 24 yaş arasında olduğu bu ülkede uzun süredir sosyo-ekonomik ve siyasal baskı dayanılmaz noktalarda. Aslında bu manzaraya bakınca bugün olanların neden olduğunu değil, neden dün olmadığını sorgulamak gerek! Bu sorunun cevabı, yukarıda özetlemeye çalıştığım siyasal yapı kadar, rejimin neredeyse yarım milyonu bulan Merkezi Emniyet Güçlerinde, Mısır ordusunun toplumsal rolünde ve Mısır yönetiminin mobilize etmeyi başardığı uluslararası, özellikle ABD kaynaklı, destekte aranmalı.

Söz konusu mobilizasyon Mısır'ı yöneten rejimin senelerdir Batı'yı ikiyüzlülüğün çıkmazına sıkıştırmasıyla mümkün oluyor. İzlediği politikaların doğrudan sonucu olan sosyo-ekonomik manzaranın ardına sığınan Mübarek -aslında tüm diğer totaliter ve çürümüş Arap rejimleri gibi- yıllardır Batı'yı; "ya ben, ya da İslamcılar" ikilemiyle  tehdit ediyor. Mısır'ın İslamcıları kimler sorusunun tek bir cevabı yok. En güçlü grubu Müslüman Kardeşler (MK) oluşturmakta. İslam dünyasının bu en güçlü  hareketi aynı zamanda Mısır'da geniş bir sosyal yardımlaşma ağını kontrol ediyor. Kimi analistlere göre "güç sahibi olmaktan çok etki sahibi olmayı" hedefliyor. Bu teşhisle uyumlu olarak Mübarek sonrası dönemde Başkanlık makamına aday göstermeyeceklerini açıkladılar. Her ne kadar sokaktaki kalabalıkların lojistik desteğini -yaralıların tedavisi, iaşe temini, hatta güvenlik- sağlıyor oldukları açıksa da, gösterilerin liderliğini sürükledikleri söylenemez. Hatta ilk günlerde geride durdukları belirtilmeli.  Bu tavırda bir kaç etken rol oynamış gibi. İlkin, rejimin yasadışı ilan ettiği fakat tolerans gösterdiği MK, boynunu dışarı(!) uzatmadan gösterilerin yönünü görmek istemiş olabilir. Ayrıca, daha baştan ön saflarda yer almasının değişime yönelik mümkün bir Batı desteğini engellemesini arzu etmemiş olsa gerektir. Nihayetinde her ihtimalde, gösteriler başarıya ulaşsa da ulaşmasa da, MK'in bu olaylardan güçlenerek çıkması beklenmelidir. MK'nın tarihinde kendisinden neşet eden hareketlerin veya kimi üyelerinin şiddete başvurmuşlukları mevcuttur. Ancak MK prensip olarak İsrail ve işgal altındaki topraklar dışında şiddeti bir yöntem olarak kabul etmemektedir. Bu bakımdan ondan ayrılan gruplara örnek olarak; Sedat'ı öldüren Tanzim Al-Jihad'ı, 1997'de Lüksor'da 58 turist ve 4 Mısırlı'nın vahşi biçimde öldürülmesine yol açan saldırıyı düzenleyen Al Jamaat Al-Islamiye'yi, çok da doğru olmayan biçimde El-Kaide'nin ikinci adamı olarak nitelendirilen, El-Zewahiri'nin liderliğindeki, Mısır İslami Cihad örgütünü sayabiliriz. Bunlara ek olarak neo-harici bir grup olan Takfir ve Hijra'da MK'dan doğmuştur. Kimi raporlara göre bu sonuncunun hedef ve yöntemleri El-Zewahiri tarafından bile tasvip edilmemektedir.

Bir başka muhalif örgütlenme ise Batı basınında sosyal medya kullanımıyla gösterileri organize eden grup olarak öne çıkarılan 6 Nisan Hareketi'dir. Başlangıçta Facebook'ta bir grup olarak ortaya çıkan Hareket'in kuruluş amacı 2008 Baharında El-Kübra'da iş bırakma eylemine destek vermekti. Şimdilerde 70.000 eğitim sahibi, genç üyeyle internetteki en hareketli Mısır muhalif grubu kabul ediliyor. Siyasi bir parti olmadığının altını çizen grup, siyasal bir örgütlenme içerisinde olmadığını da açıklamış durumda. Wikileaks'den sızan 2008 tarihli belgeler ABD makamlarının o günlerde grubun 2011 başkanlık seçimlerinden önce demokratik değişimin gerçekleştirilebileceği  iddiasını inanılır bulmadıklarını gösteriyor. Ancak buna rağmen hareketi ciddiye aldıkları ve "aşamalı" bir demokratizasyon için işbirliği için akredite kabul ettikleri anlaşılıyor.

Yeni Wafd Partisi, ulusalcı liberal muhalefetin bel kemiğini ve en önemli muhalif gruplardan bir tanesini teşkil ediyor. Parti kalıcı bir Orta Doğu barış sürecini desteklemekle birlikte, İsrail'in Camp David Anlaşmalarını ihlal ettiğini düşünüyor. Arap birliğini, Sudan ile Mısır'ın birleşmesi fikrini ve Bağlantısızlar Hareketini önemsiyor. Muhalif grupların bir tür sözcü olarak seçtikleri Muhammed El-Baradey'in de Wafd ile aileden kaynaklı ilişkileri bulunuyor. Hatta Wafd kısa zaman önce El-Baradey'i saflarına katılması için davet etti. O'nun liderliğini yaptığı Ulusal Değişim Birliği (UDB) daha ziyade aktivist öğrencilerin ve MK dahil değişik parti ve grupların bir araya geldiği bir platform. Bu günlerde adı ön plana çıkan El-Baradey aslında gerek başkanlığa adaylık hevesi nedeniyle, gerekse gündelik siyasete kayıtsızlığı ve kararlarını istişare etmekten kaçınması nedeniyle platformu oluşturan kimi partilerin liderlerince eleştirileriliyordu. UDB kimi zaman benzer isimli ve benzer yapıdaki Mısır Değişim Hareketi (Kefaya-Yeter) ile karıştırılıyor. Wafd dışında tüm bu hareketlerin dikkat çekici ortak noktası hiç birinin bir parti olmaması. Aksine neredeyse tümü partileşme hedefi gütmediklerini açıkça dile getiriyorlar. Bu unsur Mısır'daki değişim talebine tabandan kaynaklanan, güdümsüz ve siyasal ikbal hırsıyla motive olmayan bir görüntü kazandıran başlıca etmenlerden biri.

Mübarek'in selefi Sedat, kanun ve kurallara uyum konusunda kendisine yöneltilen bir soruya şöyle cevap vermişti, "Ben ve Abdül Nasır son firvaunlardık. Abdül Nasır'ın takip edilecek yazılı kurallara ihtiyacı var mıydı? Benim de yok." O'na göre, kendisinden sonra gelecek, "sıradan Başkanlar... elbette böyle kurallara ihtiyaç duyacaktı." Bir protestocunun ifadesiyle Tunus'da yaşayanları izlerken, "sokaktan gelen değişimin"in mümkün olduğuna hükmeden Mısırlı göstericiler, artık oryantal despotlar yerine "sıradan", sorgulanabilir, iktidardan gönderilebilir ve herkesin tabi olduğu kurallara bağlı başkanlar istiyor! Darısı tüm coğrafyamızın başına ...