Şirkete mi kredi verilir, yoksa teminata mı? - II
VERGİ PORTALI / Zahit ÇETİN
Bir önceki yazımızda hatırladığınız gibi bankalarla doğru bir kredi ilişkisinin kurulmasında şüphelerin ortadan kalkması gerektiği üzerinde durmuş, kredi başvurusunun değerlendirilmesinde teminat konusunun nasıl ele alındığından kısaca bahsetmiştik. Bu yazıda bankaların kredi değerlendirme aşamasında incelenebilecek düzenli nakit akışı ve şirket yapısına ilişkin unsurları ele alacağız.
Düzenli nakit akışı var mı?
Her ne kadar gelecek belirsizliklerle dolu olsa da, geçmiş, bir ayna gibi, bu belirsizlikleri daha iyi görmemize ve riskleri anlayıp değerlenmemizde bize yardımcı olacaktır. Nakit akışları ile ilgili detaylı bilgiler olmasa dahi, şirketlerden alınan finansal bilgiler süzgeçten geçirilip, şirketin asıl faaliyetlerinden sağlanan nakit akışı kabaca çıkarabilir.
Öncelikle şirketin FAVÖK (Faiz, amortisman ve vergi öncesi kâr - EBITDA) tutarı tespit edilir. Çünkü FAVÖK gelir tablosundaki operasyonlardan sağlanan nakit tutarına en yakın kalemdir. Daha sonra FAVÖK öncesi gelir tablosu kalemlerinin (satışlar, maliyetler ve genel faaliyet giderleri) analitik olarak incelenerek içlerindeki bir defaya mahsus, tekrar etmeyen ve faaliyetlerle direk ilgisi olmayan gelir ve gider rakamları tespit edilir. Bu rakamların geçmiş 2-3 finansal dönem için hesaplanması performansın tutarlığının tespiti ve geleceğe daha fazla ışık tutması açısında faydalı olacaktır.
Çoğu zaman dönem içinde yaratılan faaliyet kârı faaliyetlerden sağlanan nakde eşit olmamaktır. Şirketin işletme sermayesindeki değişim tutarlarını ( ? İşletme sermayesi = ? (Ticari alacaklar "alınan çekler ve senetler dâhil" + stoklar+ diğer ticari alacaklar - ticari borçlar "verilen çekler ve senetler dahil" - diğer ticari borçlar) da kullanarak şirketin faaliyet kârından geriye cebinde o dönem içersinde ne kadar tutar kalmış, kolayca hesaplanabilir.
Hesaplamadan da anlaşılacağı gibi şirket büyüyerek kârını artırsa bile İSİ (İşletme sermayesi ihtiyacı) de artacağından dolayı faaliyetinden hiç nakit yaratmayabilir. Genel düşüncenin tersine işletme sermayesinin büyük olması aslında o kadar da istenen bir durum değildir. Bankalar bu konuya teminat açısından (teminata verilen çekler, emtia vesaire) ve cari borçları ödeme kabiliyeti açısından baktıklarından bazen yanılgıya düşebilirler. Satışların sabit olduğunu varsayarsak İSİ ne kadar az ise operasyonlardan sağlanan kâr nakit olarak direkt cepte kalıyor, başka bir deyişle de şirket o kadar hızlı parayı döndürüyor demektir.
Reel büyüme olmasa da, günümüzde olduğu gibi, müşterilerin vadeleri uzatma talepleri ve tedarikçilerinden vadeleri geriye çekme talepleri yüzünden İSİ gene büyüyeceğinden şirket aynı kârı yapsa bile yeni koşullara göre nakit yaratma kapasitesi eskiye göre zora girecektir.
Yatırım planları ile ilgili olarak da; eğer şirketin operasyonlarından sağlanan nakit finansman ihtiyacı için yeterli ise yatırım için dış kaynağa gerek kalmaz. Ama buna rağmen şirketler dış kaynağının maliyetinin daha az olduğu kuralı ile haklı olarak, yatırım için genelde dış kaynak arayışına gidebilirler. Ama daha önce de belirttiğim gibi burada kritik husus yatırımın büyüklüğüne göre detaylı fizibilite analizi ve yatırımın geri ödeme süresinin tespitidir. Yapılacak bir hata şirketin likidite sıkıntısına ve normal faaliyetlerin olumsuz etkilenmesine sebep verebilir.
Hırs bir teknenin, yelkenini şişiren rüzgara benzer. Fazlası tekneyi batırır. Azı da tekneyi olduğu yerde saydırır. VOLTAİRE
Nakit akışı dışında önemli başka unsurlar yok mu?
Nakit yaratma kapasitesi dışında, şirketin hali hazırda kredi ve diğer mali borçlarının (faktöring, leasing gibi) da şirketin serbest nakit akışının değerlendirmesinde rolü büyüktür.
Şirketin yönetim kalitesi ve stratejisi (vizyon, misyon ve alt hedefler) bir o kadar önemli faktörlerdir kredibilite açısından. Bazen şirketin gerçek konumu ile lanse edilen imajı farklı olabilir. O anlamda şirketin stratejik anlamda konumlandırmak, pazarda yerini ve rekabetçi koşulları incelemek hayati değer taşır. Organizasyonunu iyi oturtmamış şirket büyüme aşamasında büyük darbe yiyebilir ve girdiği ağırlığın altında ezilebilir.
Şirketlerin rekabetçi durumunu incelemek için Porter'ın 5 güç alanı bize yardımcı olacaktır. Bu beş güç:
· Yeni oyuncular: Kârlı bir sektörde piyasaya giriş engelleri sınırlı ise hızlıca yeni oyuncu girişleri olur. Bu durum rekabeti artırır, kârlılığı baskılar
· Tedarikçiler: Tedarikçilerin konsolide olması güçlerini artıracağı için değer zincirinden daha fazla pay almalarına sebep olabilir.
· Rekabet: Rekabetin yoğun olduğu sektörlerde fiyatlar rekabet nedeniyle baskı altındadır. Fiyatları yüksek tutabilmek müşterinin farklı ihtiyaçlarını karşılayabilmekle olur.
· Müşteriler: Müşterilerin konsantre olması veya birlikte pazarlık etmesi pazarlık güçlerini arttırır.
· İkame ürünler ve hizmetler: Müşteri ikame ürün ve hizmetlere yönelme eğilimindedir. Fiyat dengesi ikame eğilimini belirler.
Bilgili olduğumuz oranda özgür oluruz. SOKRATES
Peki sonuç?
Gelelim yazımızın başlığında sorduğumuz soruya. Şirkete mi kredi verilir, teminata mı? Açık söylemek gerekirse her ikisine de. Teminat gelecekteki olumsuz koşulların (nakit akışındaki beklenmeyen azalmaların) veya yukarıda bahsedilen bilgilerin eksik bilinmesi, yeterli incelenmemesinin "sigortası"dır.
Şirketin vizyonu, misyonu, rekabetçi durumu, pazarın gelecekteki durumu, yönetimin kalitesi, tedarik zincirinin sağlamlığı, müşteri portföyü, İSİ si, FAVÖK'ü, operasyonlardan sağlanan sürdürelibilir normalize edilmiş nakit akımı, yatırımın geri ödeme süresi yeterli derece incelenemiyor veya sonuçlar tatmin edici değilse, evet teminat bir nebze de olsa kredi verenin elini rahatlatacaktır.
Bu "sigortanın" da riskleri var. Nakde dönüşemeyen teminatın kıymeti banka için sıfırdır. Bu nedenle olması gereken teminat:
- Nakde kısa zamanda dönüşebilen, ve
- Dönüştüğünde kredi borç tutarından fazla nakit getirendir.
Eğer verilen teminat çok hızlı nakde dönüştürülebiliyor ve kredi riskini rahatça karşılıyorsa, banka açısından belki şirketin nakit akımına bakmaya bile gerek kalmayacaktır. Ama unutmamalı ki en iyi teminat bile yarı yolda bırakabilir (geçmiş finansal krizlerin gösterdiği gibi).
Her şey bir yana, yeterli teminat var diye şirketi daha iyi tanıma fırsatı kaçabilir, erken teşhis ile şirketin aşabileceği bazı sorunları önleme fırsatı da. Yani sağlıklı uzun soluklu bir ilişki yerine günü kurtarma yoluna gidilirse (gerekli ve yeterli teminatların var olması durumu gibi) istenmeyen sonuçlar yaşanacak ve bunun önlemini almak için geç olacaktır.
Geç kalan teselli, idamdan sonraki affa benzer. WILLIAM SHAKESPEARE
Dolayısıyla kötü başlayan ve sonuçlanan kredi ilişkilerinden dolayı da borçlanma faizi ile mevduat faizi arasındaki uçurumun azalmaması da bizi şaşırtmamalı. Bu durumu önlemek için kredi veren ile talep edenin daha şeffaf, faaliyet odaklı bir ilişkiye girmesi, gerekirse kredi verenin sırf istenen kredi tutarını değil aslında bazen ihtiyaç olan finansal ve operasyonel danışmanlığı verebilecek durumda olması gerekir. Çünkü genel söylemin aksine paranın yanında gerekli olduğunda aklın da verilmesi, yapılan yönlendirmeler, güven ve diyaloga dayalı bir ilişki kurmada yardımcı olacaktır.
Akıllı adam, aklını kullanır. Daha akıllı adam, başkalarının aklını da kullanır. BERNARD SHAW