Şirketler, aile içi şiddeti önlemede önemli yere sahip
Anket çalışmasının sonuçları, eğitimli ve yönetici sorumluluğu taşıyan kadınların %75’inin hayatlarının bir döneminde evde şiddetin en az bir türünü yaşadığını ortaya koydu. Çarpıcı sonuçlar, iş dünyasının aile içi şiddetle mücadelede daha aktif bir rol alması gerektiğini gösteriyor.
Günay DEMİRBAĞ
Günümüzde aile içi şiddet, toplumun her kesiminde varlığını sürdüren önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bu konunun çözümüne yönelik çeşitli girişimler ve politikalar geliştirilirken, iş dünyası da bu mücadelede önemli bir role sahip. Melsa Ararat, derlemesini yaptığı Aile İçi Şiddetle Mücadelede Şirketler adlı kitabında aile içi şiddet konusunda şirketlerin nasıl bir rol oynayabileceğini detaylı bir şekilde ele alıyor. Ararat’tan yapılan araştırma sonuçları ve konunun, şirketler dolayısıyla toplum için neden önemli olduğu hakkında görüşlerini aldık.
Eğitimli kadınların %75'i şiddete maruz kalmış
Melsa Hanım, derlemesini yaptığınız kitabınızda aile içi şiddetle mücadelede şirketlerin nasıl bir rol oynayabileceğini ele alıyorsunuz. Bu konunun ilginizi çekmesinin sebebi ne oldu? Kişisel veya profesyonel bir deneyim bu konuyu seçmenizde etkili oldu mu?
Çalışan kadınların evde maruz kaldığı şiddet konusunda çalışmaya Kanadalı araştırmacıların Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumunu uluslararası bir araştırmaya katılmaya davet etmesiyle başladık. O zamanlar direktörü olduğum Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu bünyesinde Hollanda Hükümetinin sağladığı fonla, 2014 yılında çalışan kadınların evde şiddete maruz kalma durumunu belirlemeyi amaçlayan bir anket çalışması yaptık. Araştırmanın sonuçları şok etkisi yarattı, zira eğitimli ve yönetici sorumluluğu taşıyan kadınların %75’nin hayatının bir döneminde evde şiddetin en az bir türünü yaşamış oldukları ortaya çıktı.
Evde şiddetin şirketler için olumsuz etkileri olduğu gibi kadınların istihdamda kalması ve yükselmesi için de önemli bir engel olduğu açık. Araştırma raporumuz iş dünyasına bu konuda harekete geçmeye davet etmişti. TÜSİAD Yönetim Kurulu hemen tepki verdi. Bu arada 2015 yılında, BM Nüfus Fonu’nun (UNFPA) desteği ile TÜSİAD ile iş birliği içinde şirketlere yol gösterecek “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle İlgili İşyeri Politikaları Geliştirme ve Uygulama Rehberi” de hazırladık. Rehberin pilot uygulaması için TÜSİAD’ın üyelerine yaptığı çağrıya çok sayıda başvuru geldi. 2016 yılında 13 şirket ile Rehberin pilot uygulamasını hayata geçirdik. İş Dünyası Ev İçi Şiddete Karşı Projesi kapsamında 2013 yılı itibarıyla 113 şirkete bu Rehberi uygulamaları için destek olundu. Bu süreçte çok şey öğrendik. Şirketler insan hakları konusunda nasıl harekete geçer, kritik başarı faktörleri nelerdir, liderlerin rolü nedir, şiddete maruz kalanlar nasıl desteklenir vs. Diğer yandan yakın ilişkide bulunduğu bir erkekten bir tür şiddet görmemiş veya tanıdığı bir kadının şiddete maruz kaldığına şahit olmamış tek bir kadın dahi olduğunu sanmıyorum.
Kadınlar, şirketlerine destek isteyeceği güveni hissetmeli
Kitabınızda şirketlerin aile içi şiddetle mücadelede etkili olabilmesi için hangi stratejileri öneriyorsunuz?
Kitap 2016- 2023 arasında şirketlerle çalışmalarımızın sonuçlarını dayanan önermeleri aktarıyor. Şirketlere önce bu konuya özel bir işyeri politikası ve uygulama prosedürü geliştirilmelerini, mevcut politika ve prosedürleri de gözden geçirerek hizalamalarını öneriyor. Politika ve prosedür geliştirmek belki çok zor değil, denenmiş örneklere dayanan hazırlamış olduğumuz iyi bir Rehber var elimizde. Zor olan kadınların şiddet gördüklerinin farkına varmaları ve çalıştıkları şirketten destek istemeleri halinde bunun iş güvenliğini veya kariyerlerini olumsuz etkilemeyeceğine inanmaları. İsimlerinin gizli kalması konusunda hassalar ve bu konuda da güvenlerini kazanmak kolay değil. Dolayısıyla şirketlerin bu yolda atacakları en önemli adım, çalışanlarına bu teminatı veren, güvenlerini kazanan bir bildirim (başvuru) ) mekanizması oluşturmaları ve şiddetle mücadeleyi kurumsal kültürün bir parçası haline getirmeleridir.
Tüm şirketler yasal mevzuata hakim olmalı
Aile içi şiddetle mücadelede şirketlerin sorumluluğu ve rolü nedir? Özellikle hangi sektörlerde bu konuda daha aktif çalışmalar yürütülebilir?
Şirketler yasal olarak çalışanlarının sağlığını ve güvenliğini sağlamakla yükümlüler. 2019 yılında kabul edilen 190 Sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesi (Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme) imzacı devletlere, kadına yönelik şiddeti önleyici tedbirleri uygulamalarını ve işverenleri, evde şiddeti de kapsayacak şekilde, bu konuda sorumluluk almaya davet etmelerini tavsiye eder. Güvenlik tedbirleri sadece şiddet gören değil şiddet görme olasılığı olan kadınları da kapsar. İş yeri hem ofisi veya fabrikayı, işe gidip gelme sürecini, iş seyahatlerini, konaklanan yerleri ve evde çalışma durumunda evi de kapsar. Şirketlerin kadına yönelik şiddetin önlenmesi ile ilgili yasal mevzuata hakim olması gerekir ki şiddet gören veya risk altında olan kadın çalışanlarına uygun desteği verebilsin. Ev içi şiddete tüm kadınlar maruz kalmakla beraber 18-45 yaş arası kadınların daha daha fazla maruz kaldığı görülüyor.
Çalışan kadınların güvenliği sağlanmalı
Şirketler çalışanlarına ve onların ailelerine nasıl destek olabilirler? Özellikle hangi programlar veya politikalar etkili olabilir?
Güvenliklerini sağlamak ilk mesele. Özellikle haklarında uzaklaştırma kararı alınan faillerin kadınların işe geliş gidişi esnasında veya iş yerinde taciz veya şiddete maruz kalmalarını önleyici tedbirler almak gerekir. Güvenlik personelinin eğitimi, psikolojik destek, ücretli izin, gerekirse işyeri değişikliği ve yasal hakları konusunda bilgilendirme bunlar arasında ilk akla gelenler. Kariyerlerine kesintisiz devam etmelerinin sağlanması ve performans değerlendirmelerinde yaşadıkları travmaların dikkate alınması da unutulmamalı.
Bu tür girişimlerin şirketlerin iç kültürüne ve çalışan memnuniyetine nasıl bir etkisi olur?
Kadınların insan haklarının korunmasına yönelik girişimler önce şirketlerde cinsiyet eşitliği konusundaki farkındalığı arttırarak şirketlerin daha kapsayıcı ve eşitlikçi bir örgüt kültürüne sahip olmasına vesile oluyor. Bu, kadın çalışan ve kadın yönetici oranlarının artmasına da yol açıyor.
Kadınlar kollektif çabaya kolay giriyor
Kitapta bahsettiğiniz katılımcı eylem araştırması ve sosyal eylem çalışmasının sürecinden ve sonuçlarından biraz bahsedebilir misiniz? Hangi bulgular sizin için en çarpıcıydı?
Katılımcı eylem araştırması yöntemi bir sorunu çözmek amacıyla sorunun çözüm sürecinde araştırmacının bir aktör olarak yer almasını ve ilgili tüm paydaşların birlikte çözüm üretmesini öngörür. Biz de bunu yaptık, masa başı çalışmalarını sahada şirketler ve STK’larla yapılan çalışmalarla bütünleştirdik. Bu nedenle birlikte geliştirdiğimiz rehber başarıyla kullanıldı. Birlikte çalıştığımız şirketler bir dayanışma ağı oluşturdu ve birbirlerinden öğrenmeye devam ettiler. Böylece sürdürülebilir bir aktivizm gelişti. Bu süreçte kadın çalışanların sosyal bir mesele etrafında kollektif bir çabaya çok kolay girebildiklerini gördük. Sosyal amaçların yeni liderler ürettiğini ve şirketlerin konu sosyal amaçlar etrafında bilgi ve deneyim paylaşımına da çok açık olduklarını da gördük.