Sürdürülebilirlik Bilimi’ne giriş
FATİH ÇİL / Eski Öğr. Görevlisi
Kalkınma olgusunun ulaştığı globalleşme aşaması; yeni fırsatlar ve tehditleri beraberinde getirdi. Dünyanın birçok bölgesinde teknolojik gelişmeler hızlandı, gelirler arttı, yaşam koşulları iyileşti. Ancak, eş zamanlı olarak yoksulluk ve açlık milyonlarca insanı etkilemeye devam ederken, çatışmalar hızlandı ve ekolojik kaynaklar giderek artan bir oranda baskı altına girdi. Bu yüzyılda, dünya nüfusunun ikiye katlanma ihtimali ve üretim miktarlarının ciddi bir şekilde artması, anılan problemlerin daha da derinleşeceği ve aciliyet kazanacağının sinyallerini verirken, tüm yaşananlar ışığında sürdürülebilirliğe geçiş uluslararası alanda kabul gördü.
Fakat yaşanan problemler ve nedenleri ile muhtemel çözümler üzerindeki anlayış yetersizliği toplumların böyle bir geçiş sürecine hazırlık çalışmalarını zayıfl attı. Hal böyleyken “Sürdürülebilirlik Bilimi”, bütüncül bakış açısıyla anlayış yetersizliğini gidererek, zayıfl ayan çalışmaları güçlendirmek ve gezegenin yaşam destek sistemlerini korurken, artan problemlere çözümler sunma ihtiyacından ortaya çıktı. Zira sürdürülebilir kalkınmanın karmaşıklığı, toplumların karşılaştığı sürdürülebilirlik sorunlarını çözmek üzere, bilim ve bilim camiasının çok yönlü ve çeşitli araştırma yaklaşımları geliştirmesini gerektirmiştir.
Her ne kadar olgun bir bilim izlenimi vermemekle birlikte, birçok bilim dalı ve teknolojinin bir nevi harmanlanmasıyla ortaya çıkan “Sürdürülebilirlik Bilimi”, doğa ve toplum arasındaki temel etkileşimleri anlamaya ve sürdürülebilirliğe geçişin yollarını araştırmaya yöneliktir. Araştırmalarımıza göre, bu alana ilişkin en başarılı örnek Arizona State Üniversitesi (ASU) olup an itibariyle unvanı sürdürülebilirlik bilgini olan 296 bilim insanı görev yapmaktadır. Tarih, felsefe, sosyoloji, ekonomi, tıp, sanat, mühendislik, ilahiyat vb. gibi alanlarda ders veren tüm hocalar, sürdürülebilirlik prensiplerinden beslenerek küresel sorunlara çözüm yolları aramaktadırlar.
Kısaca söylersek sürdürülebilirlik biliminin amacı; ‘fili’ tanımlamaktır. Filin ayağı, hortumu, kulağı ve dişlerini bütünüyle resmetmeden tek tek bilmenin pek bir anlamı yoktur. Zira fili tek tek uzuvlarıyla algılamak olası değildir. İşte sürdürülebilirlik bilimi, bütün disiplinlerin katkısı ve iş birliği ile filin tanımını iyi yaparak, körlerin gözlerini açmak için ortaya çıkmış ve giderek gelişen bir bilim olarak, sürdürülebilir dünyanın bilimsel temellerini şekillendirmekte etkin rol alacaktır.
Sonuç
İki yıl önce, 257 uluslararası nitelikteki eğitim kurumu, “Higher Education Sustainability Initative for Rio+20” deklarasyonuna imza atarak sürdürülebilir kalkınma noktasında sorumlulukları olduğunu kabul etmişlerdir. Geçen ay ise, 272 tane dünya üniversitesi Birleşmiş Milletler çatısı altında imzaladığı yönerge ile, ‘Daha sürdürülebilir toplumlar inşa etmek amacıyla paradigma değişikliği gerçekleştirecek bugünün ve yarının karar vericilerini eğitme’ misyonuyla ilerleme kaydetmişlerdir. Yukarıdaki açıklamalarımızdan, yakın gelecekteki üniversite sisteminin “Sürdürülebilirlik İlkeleri” üzerine inşaa edilmesine karar verildiği gözükmektedir. Dolayısıyla, en azından bir ders olarak, Sürdürülebilirlik Bilimi’nin vakit kaybedilmeden bütün üniversitelerimizde müfredata alınması bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır.