Tepkisel yaşamanın maliyeti yüksek oluyor
Serdar YURDAKUL - Kurumsal Değişim Yönetimi Danışmanı
Askeri pilotların bir alışkanlıkları vardır. Uçağa binmeden önce uçağın gözle görünen, kanat, iniş takımları, gövde altı, hava kanalları gibi bazı bölümlerini gözle ve elle incelerler. Herhangi bir yakıt, yağ sızıntısı veya gözden kaçan bir çatlağın facia ile sonuçlanabileceği ihtimalini öngörürler. Bu öngörü nasıl kazanılıyor? Askeri pilotlar çok iyi eğitim almış, seçilmiş insanlardır. Aldıkları eğitim ve meslekleri onları öngörülü olmaya zorlar. Her aşamada bir sonraki hamleyi düşünürler. Öngörülü düşünme becerileri gelişmiştir. Uçaklar aslında uçuş aşamasına gelmeden önce makinistler tarafından gözden geçirilir. Ama pilotların hiçbir şeyi şansa bırakma gibi bir lüksleri yoktur. Uçağın içine girdikten sonrada check-listlerini kullanarak bir dizi ön kontrol yaparlar. Olan olduktan sonra ağlamanın, sızlamanın hiçbir şeyi geri getirmeyeceğini bilirler, böylece riskleri asgariye indirmeye çalışırlar. Elbette kaza her zaman olabilir, ama bir cinayete sebep olmak istemezler. Bu eğitimli ve rasyonel insan davranışıdır. Düşünür, öngörür, dener, yaşananlardan ders alır ve yaşadığı bu tecrübeyi bir sonraki deneyiminde kullanmak üzere beynindeki diske kaydeder.
Elbette risk yönetimi bu kadar basit bir konu değil. Ancak pilotların uçuş öncesi izledikleri süreç ve davranışları, kitaplarda risk yönetimi tanımında yer alan “potansiyel problemleri” önlemek için alınan tedbirler ifadesine uyuyor. Tabii bu aynı zamanda bir tutum ve davranış alışkanlığı, kökleri kişinin kültürüyle bağlantılı bir düşünme sistematiği. Buna öngörülü (pro-active) düşünce yapısı diyoruz. Öngörülü düşünce yapısı özellikle riskli meslekler için bir şart. Olabilecek tüm riskleri öngörerek, alınması gereken ön tedbirler varsa bu tedbirleri almak, pilotların yaptığı da bu. Ben burada risk yönetiminin faydalarını anlatmak istemiyorum, bu bilgiye Google amcadan beş dakikada öğrenebilirsiniz. Ne gibi riskler olduğunu listelemem de gereksiz. Çünkü her mesleğin ve iş kolunun kendine göre farklı riskleri var. Önemli olan bunları önceden öngörüp, değerlendirip, önlemlerinizi almanız. Örneğin maden sektöründe en önemli risk grizu patlaması ama önlem olarak modası geçmiş maskeler, kalitesiz algılayıcılar (sensor) kullanıyor bunları belirli dönemlerde yenilemiyorsanız çok yüksek risk altında çalışıyorsunuz demektir. Veya bir kriz esnasında kimse ne yapacağını doğru düzgün bilmiyorsa, gereken eğitimler alınmadıysa, tatbikat yapılmıyorsa yine yüksek risk altındasınız demektir. Acaba insanları yüzlerce metre aşağıya indirirken, ne gibi önlemler alıyoruz? Bu insanların eğitimleri ve dünyaya bakış açıları nedir? Öngörülü bir düşünce yapısına sahipler mi? Yoksa kaderci ve tepkisel bir öğretim sisteminden mi geçmişler?
Göstergeleri, algılayıcıları ve rakamları dikkate almaz, bunların verdiği mesajları okuyamaz ve risklere“ bizde hep böyle oluyor, bize bir şey olmaz abi” şeklinde yaklaşıyorsanız, düşünme ve bakış açısında ciddi paradigma değişikliğine ihtiyaç var demektir. Öngörülü yaşam ve düşünce sistemi bu alanda verilecek eğitimlere dâhil edilmeli, işletmelerde tüm çalışan ve yöneticilerimizin risk farkındalığını bir davranış biçimi olarak içselleştirmeleri sağlanmalıdır. Aslında riskleri öngörme ve tehditlere önlem alma doğrudan kültürümüz ile bağlantılı. Yaptığını sürekli sorgulayan, eleştirileri kabul eden açık bir kültüre sahip değilseniz öngörülü bir düşünce yapısına da sahip olamazsınız bunlar birbiriyle bağlantılı özellikler.
Teknolojinin ve sistemlerin gittikçe karmaşıklaştığı, rekabetin şiddetlendiği bir çağda ilerlerken şirketlerimizin ve yaşamlarımızın sürdürülebilirliğini garanti altına almak için kaderci ve tepkisel risk yönetiminden, değerlendiren, öngören ve önlem alan bir risk yönetimine geçmemiz şart.
Risklerden tamamen kaçınamayız, ama riskleri öngörme ve onları yönetme becerisini kazanabiliriz. İşimizde ister 10 kişi, ister 10.000 kişi çalışsın öngörülü risk yönetimi ve risk farkındalığını iş yeri kültürümüzün bir parçası haline getirmeliyiz. Bu sadece patronun, müdürün veya vardiya mühendisinin sorumluğu değildir. Risk yönetiminden herkes sorumlu olmalıdır.
Önümüzdeki yıllarda nükleer santrallere sahip olacağız. Bu santraller büyük ölçüde yabancı teknoloji ile kuruluyorlar. Nükleer santraller çok karmaşık teknolojiye sahipler ve işletme riskleri çok yüksek. Bu nedenle bu santrallerde iyi eğitim almış mühendisler, ayrıca işçiler çalışacak. Buralarda çalışacak personel bu teknolojiyi sağlayan ülkelerde eğitim almaya başladılar. Bu eğitimlerin çoğu teknik, bir kriz anında yapılacaklar gibi hususları kapsayan eğitimler. Acaba bu eğitimlere paralel olarak ülkemizde toplumsal zafiyetlerimizden biri olan risk farkındalığı ve öngörülü düşünce yapısına sahip olma konusunda yapılan çalışmalar var mı? Bu santrallerde çalışacak olan personelin böyle bir bakış açısına sahip olup olmadıkları değerlendirilecek mi? Bu personele yazımın başında değindiğim pilotların sahip olduğu öngörülü düşünme ve risk farkındalığı kazandırmak için neler yapılması planlandı? Bunlar önümüzdeki dönemde ilgililerin çözüm bulması gereken hususlar.
Özlü Söz:“Yanlış gitme olasılığı bulunan bir şey, yanlış gider” Murphy Kuralı