Trumpet Blowing your own trumpet
Timuçin GÖKDEMİR / Toronto / Kanada
Geçtiğimiz günlerde aralarında oldukça üst düzey seviyelerde bulunan iş adamı ve profesyonellerin yer aldığı bir ortamda bana bir soru soruldu. Vermem gereken cevabın merkez noktasında kendimi buldum birdenbire. Bir nevi çözümün kendisiydim yani. Buna karşılık soru da bana sorulmuştu.
Böylesi bir durumla karşılaşanınız olmuştur mutlaka. Herkes aynı kanıda olmayabilir belki; ancak benim için çok rahatsızlık verici bir duygu hali olduğunu söyleyebilirim.
Karşınızdakinin kendinizi övdüğünüzü sanıp sizi ukalalıkla nitelendirmesi hatta kendini beğenmişlik mertebesinde olduğunuzu düşünmesi içten değildir.
Ben bu rahatsızlık içerisinde cevap vermeye çalışırken bu muhtemel yanlı anlamaya meydan vermemek için önlem alırcasına yazımın başında belirttiğim özdeyişi kullanarak bu konuda oldukça detaylı bilgiye sahip olduğumu nazik ve -biraz da- ürkek bir biçimde dile getirmeye çalıştım.
İlerlemiş yaşına rağmen ciddi başarılarla iş hayatını süslemiş, çevresindeki birçok meslektaşının kıskançlık dolu bakışlarını her zaman üzerinde tutmuş bir bay, bana hayat boyu ders olacak ve aklımdan hiç çıkarmayacağım aşağıdaki cümleyi sarf etti.
There is nothing wrong with "blowing your own trumpet" when the noise is worth listening too!
Kendi trompetini çalmanın hiç bir sakıncası yoktur, tabii ki çıkan ses dinlemeye değer bir ses ise.
Kendimi kuş gibi rahatlamış hissederken konuşmayı beyefendinin kaldığı yerden aldım ve devam ettirdim. Diğer yandan ise bu beyefendinin iş hayatında yakalamış olduğu başarının aslında bir tesadüf veya bir şansa dayanmadığını, hatta çoğumuzun yaslandıracağı "torpil'i vardır" zannıyla ilgisi bile olamayacağını düşündüm.
Başarılı bir lider veya yönetici olmanın vazgeçilmez öğelerinden birisi olan "her nereden gelirse gelsin, bilgiye kucak açmak gerekliliği " kuralını içine yüzde yüz sindirmiş olmak sanırım bu olmalı. Bu adam kim bilir hangi başarılarını fikirlerine güvenebileceği bir ast'ından edindiği ilham ile yakalamıştır. Her şeyi sadece ben bilirim mantığından çok uzak bir anlayış tabi.
Tüm bunlar aklımdan ışık hızı ile geçerken birden acı bir fren ile durdurdum her şeyi kafamda.
Başladım kendime sinirlenmeye.. Nedir bu batı hayranlığı!!! Yok mudur atalarımdan kalma bir söz; bu adamın söylediğini bir çırpıda anlatsın, ve hatta sadece anlatmakla kalmayıp, anlam derinliği ile üzerinde bir o kadar daha yazılıp çizilse dahi yetmesin...!
O anda aklıma çok eski bir atasözümüz geldi. "Biliyorsan, konuş ilham alsınlar, yok bilmiyorsan eğer sus, adam sansınlar"
Sanırım artık susma zamanım geldi. Görüşmek üzere.