Tüketerek zenginleşmek
Erhan YÜKSEKOL / Diyarbakır İş ve İşçi Bulma Kurumu Müdürü
Amerika'da genelde harcama politikaları eleştirip 'deliye her gün bayram' diyerek dalga geçilir. Çünkü ortalama her iki ayda bir özel bir gün olması sebebiyle değişen vitrin renkleri insanlara inanılmaz bir abartı olarak gelir. Cadılar Bayramı oldu hadi her yer turuncu olsun, yılbaşı geliyor her şey kırmızı, Sevgililer Günü pembelerinizi almayı sakın unutmayın, aman Paskalya'yı kaçırmayalım, her yeri pembe, mavi ve sarıya boyayalım, Paskalya bitti hemen annelere hediye almak lazım gibi…
Bu harcama çılgınlığının temelinde Amerikan liselerinde okutulan ekonomi dersinde nasıl para harcanacağının öğretilmesi yatmaktadır ki, ekonomi dersinde öğretilen; "para harcayalım ki ülkemiz zenginleşsin, ekonomimiz dönsün!"dür.
Oysa ki, yerli malı kullanalım, tutumlu olmalım söylemleriyle büyümüş, her yıl 12 - 18 Aralık tarihlerinde yerli malı haftası düzenleyen bizler için bu alışılması çok zor bir kavram. Her ne kadar Amerikan politikasına tahammül edemesek de, birçok sosyal ve (olmayan) kültürel yanlarını eleştirsek de para kazanma konusunda çoğu ülkeden daha iyi bir sistemleri olduğunu kabul etmek zorundayız galiba.
Aslında Amerika'da uygulanan sistem çok basit;
Alışveriş yap, mal bitsin,
Aldıkça alım gücün artsın,
Daha çok eleman al , daha çok üret,
Dükkan aç,
Market aç,
Eleman çalıştır,
Herkes çalışsın,
Herkes harcasın,
Herkes kazansın.
Tabii ki bu bir kısır döngü. "olmayan parayı millet nasıl harcasın" diyecek çoktur ve tabii bu görüşe katılmamak da mümkün değil, ama belki de en azından parası bol olanlar paraları İsviçre'de istifleyip, Miami'de harcamak yerine Türkiye'de harcasalar çalışmadan, sadece aldıkları kiralarla gününü gün edip, paralarının çoğunu Las Vegas'ta New York'ta veya Avrupa'nın değişik ülkelerinde yiyenler biraz Türkiye'de yatırım yapsalar; büyük kuruluşların yanısıra küçük kuruluşlara ve esnafa da sürdürülebilir yatırım kolaylıkları sağlansa belki ülkemizde de işsizlik biraz azalabilir.
Aslında kabul etmiyor değilim, gerçektende Amerika'daki gibi tüketerek zenginleşelim mantığı bize birebir uygun bir kalkınma ve istihdam sağlama modeli olmayabilir. Çünkü, enerji (petrol/doğalgaz) bakımından dışa bağımlıyız, elektrikte de tehlike çanları çalıyor ve ihmal edilemeyecek miktarda dış borç yükümüz var.
Tüm bu olumsuzlukları göz ardı etmeksizin lüks ithalatın kısılması (plazma TV, fotoğraf makineli cep telefonları, jeepler vb gibi) gerekli. Çünkü lüks tüketime devam edersek Japonyalı, Amerikalı, G.Koreli veya Çinliye daha çok para kazandırmış, onların işçisine istihdam sağlamış oluruz.
Ayrıca unutmayalım ki; Türkiye'de çalışanların ortalama gelirini düşünürsek, bu gelir ile insanlar ancak zorunlu giderlerini karşılayabilmekte, gelirlerimizin büyük bir kısmı kira, mutfak masrafı ve faturalara gitmektedir. Yani Türkiye'de çoğunluğun gereksiz harcamalar yapacak parası yoktur.
"Ak akçe kara gün içindir" özdeyişinin günümüzde halen geçerliliğini koruduğunu da düşünürsek, Amerikalılar gibi harcayarak istihdam yaratma şansımız çok da kuvvetli değildir.
Zaten bir çok kalemde güçlü üretim gücümüz olmadığından yapılacak harcamalarımız ithalata kayacaktır. Bunun da bize bir faydası olmayacağı gayet açıktır.
Ama yine de çözüm tüketim toplumu olmaktan geçiyor.
Yastık altı para, yada "sakla samanı gelir zamanı" ile ekonomi büyümüyor. Türkiye'deki kişisel borçlanma batı ülkeleri ile karşılaştırılamayacak kadar az, neredeyse yok (devlet borcu değil). Bizdeki kişisel borçlanma genelde 1 aylık kredi kartı olur, batıdakilerin ise 4-5 senelik geliri kadar borçları var.
Amerika'da başarı ile uygulanan tüketerek zenginleşelim sisteminin ülkemizde uygulanabilirliği çok da zor görülmüyor. Gerçektende rakamlara bakıldığında Türkiye'nin en büyük sektörü hizmet sektörü olarak gözüküyor. Hizmet sektöründe yeni iş yaratmak için yeni müşteri ve var olan müşterilerin daha çok para harcaması gerekiyor.
Yani para harcamalıyız ki daha çok para kazanalım.
Biliyorum bu açıklamalar bir çoğunuza mantıklı gelmeyecek ama rakamlar böyle...
Hele ki, milyon TL'lik bütçeli dev projelerin sonucunda hiçbir somut yarar sağlanamadığı gerçeğini düşünürsek tüketim toplumu olarak ekonomimize ivme kazandırmamız daha mantıklı gibi görünüyor.