Türk belediyeleri için tarihi fırsat ve tehditler
DR. Ali GÜVEN
Yerel seçimlerden sonra, belediye başkanları ve ekipleri yeni dönemlerine başladılar. Yeni belediyeciler sistemi ve işleyişi idrak ettiler. Halk ile yapılan tebrik ve rica turları da tamamlandı. Artık belediyelerin önünde kendilerini ispatlayacakları 56 aylık koca bir süre var ve tabii birikmiş, çözülmeyi bekleyen binlerce sorun. Peki, belediyeciler, genellikle sorumlu olacakları faaliyetlerden göreceli bağımsız bir siyasi başarının peşi sırasında edindikleri konumun ağırlığının altından kalkabilecekler mi? Çevrede seçim gecesinden itibaren örgütlenen nema peşindeki kadro ve kesimlerin yarattıkları iktidar illüzyonundan sıyrılabilecekler mi?
Makro gelişmeler ışığında yapılacak bir analizle şunu söylemek mümkün ki; önümüzdeki beş yıllık takvim içerisinde başarı ve girişim potansiyeli en üst seviyede olan kurumlar Türk belediyeleridir. Öyle ki küresel denge kalibrasyonlarını yapabilecek yegâne süper gücün başkanı, krizin ardından, yenilenmiş bir vizyonla ve refahı ideolojinin önüne koyacak politik imajla görevine başlamıştır. Küresel krize bağlı olarak uluslararası ölçekteki finansal yapılar hakkında olumsuz bir psikolojik yargı vardır. Krizden önce "küre içerisinde" olan para da hala dünyadadır. Yatırım için stoklanmış para, işletilmediği her gün değer kaybetmekte ve sahibi üzerinde baskı yaratmaktadır. G-8 ülkelerinin Keynesyen para politikalarına geçme yönündeki eğilim ve girişimleri uluslararası sermayeyi yeniden devletlerin hakimiyeti altına girmeye zorlarken, Türkiye gibi henüz kurumsal yapısı ve devlet örgütlenmesi görece yetersiz, tarafsız alan (no man's land) ülkelerde finansal araçların getirileri hala yeterince "fizibl" görünmektedir.
Bankacılığın bireysel mevduat ve ihtiyaçlar üzerinde işlediği, Yatırım finansmanı ve yatırım bankacılığı kavramlarından bihaber olan memleketimizde uluslararası sermayeyi çekecek potansiyele sahip yegâne kurumlar belediyelerdir. Dünyada gösterilenin aksine, para vardır ve uygun koşullar hazırlandığında Türkiye'ye getirilmesi de gayet kolaydır.
Yatırım finansmanı, risk ekseninde değerlenen bir unsurdur ancak uluslar arası finans sisteminde ülkemizin aksine risk çift taraflıdır. Yani, yatırımcılar kendi ekono-politik kapasitelerine bağlı olarak memleketimizde alışık olmadığımız türden uzun süreler için yatırım yapabilirler ve yaparlar. Birkaç asır daha kurumsal ve üniter yapılarını sağlayacağından emin olan ülkelerin organları, bu perspektif ve yeterliliklerini tabi ki finansal alana da taşırlar. Bu durumda yatırım kararını belirleyen tek unsur, geri dönüşün garantisidir. Bir proje için geri dönüş söz konusu olacaksa elli hatta seksen yıllık finansmanı bulmak dahi mümkündür. Bir adım daha ileri giderek şu da söylenebilir ki mevcut konjonktür çerçevesinde değerlendirildiğinde uzun vadeli ve yüksek hacimli finansmanları bulmak daha da kolaydır.
Türk belediyeleri tarihi gelişimleri içerisinde iki tür altyapı yetersizliği nedeniyle iş görmekte zorlanmışlardır. Somut olarak deneyimlenen şartları oluşturan fiziki altyapı eksikleri ve genelde sadece bilgelerin görebildikleri, yönetim becerisini oluşturan teknik altyapı yetersizlikleri. Bugünkü yeni başkanların önünü tıkayan fiziki eksiklikler değildir hatta fiziki altyapı yetersizliğini doğuran, yıllardan beri biriken işler, anlık ve popülarist seçeneklerin tercih edilmeleri, bugün paradoksal bir biçimde, özellikle küresel krizden sonra başkanlar adına rekabet avantajına dönüşmüştür. Günümüz belediyelerinin post-kriz döneminde yaşayacakları açmaz ve sıkıntıların esas nedeni teknik altyapı eksiklikleri olacaktır. Dünyada güvenli bir sığınma yeri arayan sermayedar elit, Türk belediyelerin geri dönüş garantili ve uzun vadeli projelerini hemen değerlendirmeye hazırdır. Esas çözülmesi gereken mesele, bu bilinç seviyesinde düşünen ve uluslar arası parayı kendi beldelerine getirecek teknik donanıma sahip kişi ve ekiplerin oluşturulup, yetkilendirilmeleridir.
Eğer, en yetkin yerel toplum önderleri olan belediye başkanları, proje geliştirme ve finansmana yönelik düzenlemeleri kanunen hazırlamakla yükümlü oldukları strateji belgesine somut hedeflerle yerleştirmezler; kelimelerle hitap etmesi latif, söylem ve politikaları hayata geçirecek bilgi, birikim ve basiret sahibi kişilerle işbirliğine gitmezlerse; gerçekten çok nadir ele geçebilecek tarihi bir fırsatı kaçırmış olacaklardır.
Makro eğilimleri belirleyen parlamento, belediye başkanlarımızın üzerlerinde teşvik edici ve olumlu bir yaptırımı yasalaştırmıştır. 5018 sayılı Kamu Yönetimi ve Kontrolü Kanunu'nun 9. maddesi ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 41. maddesinin gereklerini yerine getirmek belediye başkanları için yasal bir yükümlülüktür. Şimdi parlamento ve belediye meclislerimizin yapması gereken bir önemli düzenleme, içeriğini strateji belgesi ile tanımlamış yasaları, daha uluslar arası bir standarda taşıyarak yerel yönetim liderlerine beldeleri için dış finansman sağlamaya yönelik görev ve sorumlulukları yüklemek olmalıdır.
Türkiye'nin önümüzdeki yirmi yılı üzerine planlama ve projeksiyon yapacak olan kişilere nacizane bir öneri: Önümüzdeki sekiz ay içerisinde belediyelerin dış finansman tedarik etmeye yönelik olarak geliştirdikleri proje ve iş planlarını inceleyin. Uluslararası değerlendirme ölçütleri bağlamında sürdürülebilir, yaratıcı, güvenli, kullanıcı odaklı, hizmet entegrasyonlu, hızlı, kaliteli, IRR ve ROI standartlarında, geri dönüşü kurgulanmış projeleri bir kenara ayırın. Eleğin üstünde kalan projelerin geri dönüşlerini, kümülatif belediye bütçeleri ile oranlayın. Bu oran Türkiye'nin gelecek projeksiyonunu gösteren en net endeks olacaktır.
Tarihi ve milli bir sorumluluğu siyasi bir kampanya başarısının ardından edinen belediye başkanlarımız ise kesinlikle uluslararası ölçekte deneyimli, yüksek bütçeleri yönetme tecrübesine sahip destek kadrolar oluşturmalıdırlar. PFI/PPP modelleri denenmiş ve başarıya ulaşmış binlerce projeyi hayata getirmişlerdir. Mesele, kriz sonrası nekahet dönemindeki küresel sermaye ile aynı dili konuşan kişilerin örgütlenmesidir. Bugünümüz için, belediyelerimiz için yapılacak iş ile birlikte işi yaptıracak para da çoktur.
Başkanlarımızın şunu hatırdan çıkartmamaları lehlerine olur ki; zat-ı âlilerinin kader, şeref ve başarıları, krizin olumsuz etkilerinden yakınan uluslararası finansman danışmanları ve proje geliştirme sorumlularının yeterlilikleri ile zıt bir minvalde gerçekleşecektir.