Türkiye de olumsuz etkilenebilir

MB Başkanı Yılmaz, Avrupa'daki belirsizliğin Türkiye için de risk teşkil ettiğini vurguladı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA  – Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, son aylarda bazı ülkelerin borç krizleri ile karşı karşıya kalması şeklinde kendini gösteren yüksek bütçe açığı sorununun, toparlanmanın sürdürülebilirliğine ilişkin endişeler yarattığını vurguladı. Küresel krizin tam olarak atlatılamadığına işaret eden Yılmaz, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere gelişmiş ekonomilere ilişkin belirsizliklerin sürmesinin dış talep ve dış finansman kanalı üzerinden tüm gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye için de risk teşkil ettiği konusunda uyardı.

Merkez Bankası yılda iki kez yayınlanan Finansal İstikrar Raporu’nun ilkini açıkladı. Küresel ve ulusal makroekonomik gelişmeler çerçevesinde finansal sistemin son durumunun değerlendirildiği Finansal İstikrar Raporu’nun önsözünde Durmuş Yılmaz, dünya genelinde alınan yoğun önlemler sayesinde 2009 yılının ikinci yarısından itibaren finansal piyasaların normalleşme sürecine girdiği ve küresel iktisadi faaliyetin toparlanmaya başladığının gözlemlendiğini vurguladı.

Ancak, son aylarda bazı ülkelerin borç krizleri ile karşı karşıya kalması şeklinde kendini gösteren yüksek bütçe açığı sorunu, toparlanmanın sürdürülebilirliğine ilişkin endişeler yaratmakta ve küresel krizin tam olarak atlatılamadığına işaret etti.

Türkiye’de de 2009 yılının son çeyreğinde iktisadi faaliyette canlanmanın başladığı ve iç talebin istikrarlı bir artış eğilimine girdiğini vurgulayan Yılmaz, “Bununla birlikte, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere gelişmiş ekonomilere ilişkin belirsizliklerin sürmesi dış talep ve dış finansman kanalı üzerinden tüm gelişmekte olan ülkeler gibi ülkemiz için de risk teşkil etmektedir. Türk finansal sektörü birçok ülkedekinin aksine kriz süresince sağlamlığını korumuş ve kamudan sermaye desteğine ihtiyaç duymamıştır. Bu durum geçmiş yıllardaki tecrübelerimiz ışığında hayata geçirilen yapısal reform ve düzenlemelerin kararlılıkla uygulanmasının bir sonucudur.

Bu çerçevede, Mali Kuralın uygulamaya konulması başta olmak üzere, Orta Vadeli Program’da öngörülen hedeflere ulaşılması yönünde izlenecek politikalar büyük önem arz etmektedir” dedi.

Bankacılık kur riski taşımama eğilimini sürdürüyor

Merkez Bankası’nın 2010 yılına ilişkin ilk Finansal İstikrar Raporu’nda özetle şu değerlendirmelerde bulunuldu:

Bankacılık sektörü kur riski taşımama eğilimini sürdürürken, bilanço içi açık pozisyonunu bilanço dışı pozisyon fazlası ile dengeledi. Sektörün yüzde 8’lik yasal sınır ve yüzde 12’lik hedef rasyonun oldukça üzerinde seyreden sermaye yeterliliği, 2009 yılında yüksek karlılık ve kredi riski taşımayan kamu menkul kıymet yatırımlarının artmasıyla yükseldi. Bankaların kredilerini artırmasıyla beraber oranın 2010 yılında bir miktar gerilemesi bekleniyor.

Aktif kalitesindeki iyileşme karlılık performansına etki etti

Politika faiz oranlarının düşmesiyle, vade uyumsuzluğunun bir sonucu olarak net faiz marjlarının artması, 2009 yılında bankacılık sektörünün karlılık performansındaki iyileşmenin temel nedeni oldu. Politika faiz oranlarındaki indirim sürecinin sona ermesiyle faiz marjlarındaki daralmanın karlılık üzerinde yaratacağı olumsuz etkiye karşılık, 2010 yılının ilk çeyreğinde görüldüğü üzere, aktif kalitesindeki iyileşmenin sektörün karlılık performansını olumlu etkilemeye devam etmesi beklendi. Küresel krizin derinleşmeye başladığı dönemlerde, TL ve döviz piyasalarına yönelik alınan önlemlerin zamanında ve etkin bir biçimde uygulanmasıyla piyasalardaki tedirginlik ve oynaklık önemli ölçüde azaldı.

Türk bankacılık sektörünün yabancı para ve toplam likidite yeterlilik rasyoları yasal sınırların üzerinde seyretti. Sektörünün en önemli kaynağının mevduat olması ve kredilerin tamamının mevduatla fonlanabilmesi sektörün diğer birçok ülkenin aksine bankalararası fonların oynaklığına olan duyarlılığını kısıtlamakta ve yeniden fonlamaya dayalı likidite riskini azalttı.

Özel yatırımların kriz öncesine ulaşması zaman alacak

Avrupa ülkelerindeki kamu borç sorunu nedeniyle Euro’nun değer kaybına uğraması ve söz konusu ülkelerdeki toparlanmanın yavaş gerçekleşmesinin önümüzdeki dönemde dış talebin büyümeye katkısını sınırlaması  beklentisi oluştu. Bu çerçevede, süregelen dış talep belirsizliği nedeniyle özel yatırımların kriz öncesi seviyelere ulaşmasının uzunca bir zaman alacağı tahmininde bulunuldu.

Enflasyon hedefle uyumlu hale gelecek

2009 yılında enflasyon hızlı bir düşüş sergiledi. Ocak ayında yürürlüğe giren ve akaryakıt ürünleri ile alkollü içecekler ve tütün ürünlerini kapsayan vergi düzenlemelerinin oluşturduğu fiyat artışları, işlenmemiş gıda fiyatlarında gözlenen yüksek oranlı artışlar ve geçen yıl yapılan vergi indirimlerinin oluşturduğu düşük baz nedeniyle 2010 yılının ilk aylarında artan enflasyonun, geçici etkilerinin ortadan kalkmasıyla kademeli bir düşüş sürecine gireceği ve 2011 yılının ilk aylarında hedeflerle uyumlu seviyelere gerileyeceği tahmin edildi.

Cari açıkta ihracat ve enerji fiyatları belirleyici olacak

2008 yılının son çeyreğinden itibaren iktisadi faaliyetteki yavaşlama ve düşen enerji fiyatları nedeniyle hızla daralan cari açık, krizin etkilerinin azalması ile birlikte iç talepte görülen canlanmanın getirdiği ithalat artışı nedeniyle 2009 yılının son çeyreğinden itibaren tekrar artmaya başladı. Ayrıca, Türkiye’nin en önemli dış pazarı konumunda olan Avrupa ülkelerinde büyümenin halen ivme kazanamamış olması da ihracat performansını olumsuz etkileyerek cari  açık üzerinde genişletici bir etki yarattı.

Bu nedenle, cari açığın önümüzdeki dönemdeki gelişiminde Avrupa ekonomilerindeki toparlanma ile yakından ilişkili olan ihracat performansı ve ithalat içindeki ağırlığı nedeniyle enerji fiyatlarının seyri belirleyici olacak.

Hanehalkının sorunlu kredi oranı düşüyor

2008 yılının üçüncü çeyreğinden sonra yavaşlayan hanehalkının kredi kullanımı 2009 yılının ilk çeyreğinden sonra tekrar artmaya başladı. Bununla birlikte, hanehalkı borçluluğunun birçok ülkeye göre düşük seviyede olduğu, faiz ile kur riskinin sınırlı olduğu görüldü. İşsizlik oranlarındaki artışlar hanehalkının borç ödeme gücünün bir ölçüde azalmasına neden olarak bireysel krediler için tahsili gecikmiş alacak oranının 2008 yılının son çeyreğinden itibaren yükselmesiyle sonuçlandı. Bununla birlikte, 2009 yılının son çeyreğinden başlamak üzere hanehalkının sorunlu kredi oranının gerilemeye başlaması ve istihdam koşullarında son dönemlerde görülen iyileşme olumlu gelişmeler olarak değerlendirildi.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir