Türkiye-İran enerji görüşmeleri ve ABD politikaları

Mete Göknel / ASAM / Kıdemli Araştırmacı-Enerji (BOTAŞ Eski Genel Müdürü)

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

İran ile enerji alanında yapılması planlanan anlaşma için son aşamaya gelindiği ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in Kasım 2008 ortalarında bu ülkeye yapacağı ziyarette anlaşmanın imzalanacağı basında yer aldı. Haberlerde; İran'ın Türkiye'ye vereceği Güney Pars bölgesindeki 3 doğalgaz sahasının yatırım modeli ve planı konusunda Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın (TPAO) teknik konular üzerinde anlaşmaya vardığı, nihai anlaşmanın imzalanmasının ardından doğalgaz çıkarılması ve üretimi için bu ülkeye 3.5 milyar dolarlık yatırım yapılmasının planlandığı bildirilmektedir. Üretilecek doğalgaz, İran'dan Türkiye'ye uzanacak yeni bir boru hattı ile Doğu Anadolu sınırındaki ana iletim hattına bağlanacak ve Türkmenistan'ın doğabilecek gaz fazlasının da İran'dan Türkiye'ye ve Nabucco hattı ile Avrupa'ya taşınması mümkün olabilecektir.

Temmuz 2007 tarihinde seçimler öncesi başlayan İran-Türkiye arasında enerjide işbirliği konusundaki ilk görüşmeleri takiben, yetkililerce yapılan beyanlara göre taraflar arası teknik çalışmaların Ağustos 2007'de başlaması ve anlaşmanın Eylül/Ekim 2007 tarihinde yapılacağı şeklinde idi. Ancak ilk teknik çalışmaların başlamasına rağmen görüşmelerin arkası gelmemiş ve tarihi belirsiz bir şekilde askıya alınmıştı. Proje ortaya atıldığı tarihlerde, böyle bir anlaşmaya ABD'nin nasıl algılayacağı yetkililere sorulduğunda ETK Bakanı M. H. Güler "Bu projenin Türkiye'yi ilgilendirdiğini" dile getirmiş aynı şekilde Başbakan R. T. Erdoğan da, "Türkiye'nin menfaatlerini ilgilendiren konularda başkalarına danışmaları gerekmediğini" söylemişti. Yaklaşık bir yıla yakın bir süre proje konusundaki suskunluk sonrası, konunun İran Devlet Başkanı M. Ahmedinejat'ın 15-16 Ağustos 2008 günleri İstanbul'a yaptığı resmi ziyarette gündeme geleceği basına yansımıştı. Ancak,   Ahmedinejat'ın 16 Ağustos 2008 günü yaptığı basın toplantısına kadar bu konuda medyada hiçbir haber çıkmamış, TC hükümetinden herhangi bir açıklama olmamasına karşın, Ahmedinejat basın toplantısında bir soru üzerine cevaben; "Türkiye ile olan enerji yatırımları işbirliği konusunda kendileri açısından herhangi bir olumsuz tavır olmadığını, çalışmaların zaman alacağını söyleyerek, doğalgazın Avrupa'ya nakli konusunda işbirliğine açığız ve istekli" olduklarını beyan etmişti.

ABD Siyasi İşler Müsteşarı Nicholas Burns'ün Eylül 2008 tarihinde Türkiye'yi ziyaretinde İstanbul'da Başbakan R. T. Erdoğan ile yaptığı görüşmede enerji konusunda Türkiye-İran ilişkileri de gündeme gelmiş, Burns açık ve net şekilde ABD yaptırımlarını dile getirerek, konuya sıcak bakmadıklarını tekrarlamıştı. Hatta toplantı sonrası basına verdiği demeçte, direkt konuya girerek "Türkiye'nin İran ile uzun vadeli petrol ve doğalgaz anlaşmaları yapmasının kendileri için bir mana ifade etmediğini, ancak bunun Türkiye'yi kritik etme veya dikkatini çekme manasına gelmediğini, bunun ABD ve Batı Avrupa'nın bu tip ilişkiler içinde olan tüm ülkelere yönelik olduğunu söylemişti. Ancak, Başbakan R. T. Erdoğan da cevaben, Washington'un çok basit bir ekonomik gerçeği göz ardı ettiğini Türkiye'nin doğalgaz temin ettiği en önemli iki kaynağının RF ve İran olduğunu ve ülkede 81 ilin 47'sinde yaşayanların bu kaynağı kullandığını belirterek, kaynak sağlayan bu ülkeler ile ilişkilerini bozmasının düşünülemeyeceğini ve ilişkilerin Türkiye çıkarlarına uygun sürdürüleceği mesajını vermişti.

Ancak N. Burns ABD'ye döndükten sonra 13 Eylül 2008 günü Atlantik Konseyi'ne yaptığı bir sunumda,  "İran'ın Türkiye'nin komşusu olup her yıl milyonu aşkın turist geldiğini ve önemli ticari ilişkileri olduğunu, ancak kendi açılarından bakıldığında, Türkiye'nin İran ile enerji sahasında işbirliği için kararlılığının ABD'yi rahatsız ettiğini, bu nedenle ABD ile Türkiye'nin İran ile ilişkilerinin geliştirilmeye/tartışmaya açık noktaları olduğunu" beyan etmiş ve devamla "İran'ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kararını yok sayarak nükleer silah geliştirme çalışmalarını yürüttüğü bu safhada, tüm müttefikleri ve Türkiye'yi İran'ın petrol ve doğalgaz sektörünü geliştirecek yatırımlardan kaçınmaları için ısrar ediyoruz" demiştir. 

Bilindiği gibi, ABD'nin 1996 yılında açıkladığı İran-Libya Yaptırımlar Yasası ile ABD ve ABD dışındaki kuruluş ve ülkelerin İran enerji kaynaklarının geliştirilmesine ilişkin 20 milyon doları aşkın yatırım yapmaları halinde bu ülke ve/veya kuruluşlara yaptırım uygulayacağını ilan etmişti. Buna rağmen Türkiye aynı yıl İran ile doğalgaz alım sözleşmesi imzalamış ve Aralık 2001 tarihinden itibaren de bu ülkeden doğalgaz alımına başlamıştı.

Bugüne kadar 1996 ABD yaptırımları istenen sonucu yaratmakla birlikte, Türkiye'nin başlatacağı 3.5 milyar dolarlık ihalenin 1996 yılında olduğu gibi ABD'ce görmemezlikten gelme olasılığının ne olduğu belirgin değildir. Bu anlaşmanın ABD'ce göz ardı edilmesinin diğer ülkelerin ve uluslar arası kuruluşların aynı yolda hareket kabiliyetini ne derece etkileyeceği de soru işaretidir.

Ancak Türkiye İran ilişkilerini sorgulayan ABD'nin göz ardı etmemesi gereken önemli bir konu da, Türkiye'nin RF'ye olan aşırı enerji bağımlılığıdır. Türkiye kullandığı doğalgazın yüzde 62'sini petrolün yüzde 29'unu RF'den almakta ve bu ülke olan ticari ilişkileri çok gelişmiştir. Turizm alanında yapılan yatırımların yanında, Türkiye'ye bu ülkeden gelen turist sayısı 2007 yılında 2 milyon kişiyi aşmış ve toplam turist sayısının yüzde 10'una ulaşmıştır. ABD, Türkiye'nin enerji işbirliğinde ve yoğun ticari faaliyet içinde olduğu bu komşu ülkesiyle de Kafkasya krizi nedeniyle Ağustos 2008 tarihinden bu yana sorunludur. Bu gerginlik, Hazar havzası enerji kaynaklarını Batı'ya taşıyacak enerji koridoru konumunda olan Türkiye'nin yeni boru hattı yatırımların ne şekilde gerçekleşebileceği konusunda haklı tereddütlere sevk etmektedir. Enerji hatları için yatırım yapacak batının kaynak sahibi ülke ve uluslararası şirketleri, Gürcistan'ın içinde olduğu siyasi atmosferde ne derece güvenli olduğunu sorgulamaları, Gürcistan dışında rota arayışına girmelerine neden olmuştur. 

İran ile ilişki içinde olan ülke sadece Türkiye değildir. ABD'li kuruluşların dış yatırımlarının çok büyük oranda yer aldığı, ABD'nin dış ticaret hacminde önemli yer tutan ve enerji talebi hızla artan Çin de İran ile enerji yatırımları konusunda anlaşmalar ve işbirliği içindedir. Çin Ulusal Petrol ve Kimya Şirketi Sinopec ve ülke dışı petrol yatırımlar için oluşturulmuş CNOOC (China National Offshore Oil Co.), İran'da gerek saha geliştirme ve üretim gerekse boru hattı yapımı konularında anlaşmalar yapmış ve faaliyette bulunmaktadır. İran Yadavaran sahasında mevcut 3.2 milyar petrolün üretimine ilişkin 9 Aralık 2007 tarihinde yapılan anlaşma yaklaşık 2 milyar dolar değerindedir. Çin, 2007 yılında petrol ihtiyacının yüzde14'ünü İran'dan karşılamıştır. İran'da yayınlanan IRNA' nın 24 Eylül 2008 tarihinde verdiği habere göre İran İslam Cumhuriyeti Ticaret Bakanı Mesud Mirkazımi, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ticaret bakanları oturumuna katılmak üzere gittiği Pekin'de yaptığı açıklamada, İran ve Çin arasında ticaret hacminin 2007 yılı itibariyle 20 milyar dolara ulaştığını ve iki ülke arasında ilişkilerin 200 milyar dolara çıkarılmasının hedeflendiğini bildirmiştir.

Son günlerde yaşanan diğer bir işbirliği de RF, İran ve Katar arasında ön mutabakatı sağlanan uluslararası çevrelerde "gaz karteli" olarak adlandırılan işbirliğidir.  Tahran'da bir araya gelen Gazprom Başkanı A. Miller, Katar Enerji Bakanı A. Bin Hamid al-Attiya ve İran Petrol Bakanı G. Hüseyin Nozeri, doğalgaz alanında işbirliğini öngören beş maddelik bir anlaşma imzalamışlar ve gerekli çalışmalar için teknik çalışma grubunu kurmuşlardır. ABD'nin müttefiki olarak bilinen Katar'ın bu üçlü ittifak içinde olması, ABD yaptırımlarına karşı çıkmaktan öte, kendi ülkesinin çıkarlarını gözetme olarak tanımlandırılırsa yanlış olmaz.

İran ile yapılacak doğalgaz anlaşması, gerek Ülke'nin gelecekteki kaynak temin gerekse Avrupa'nın ihtiyacı olan kaynağı temin etme ve Nabucco Projesini hayata geçirmede büyük önem arz etmektedir. ABD'nin Türkiye'yi "İran'a yaklaşma" olarak gördüğü bu çalışmalar sonuçlandığı zaman; Ortadoğu'ya sulh getirecek, İran-Batı ilişkilerini düzenleyecek çabalardır ve desteklenmesi gerekmektedir. Fosil yakıtlarda dünyanın doğalgazda ikinci büyük (28 trilyon metreküp)  petrolde üçüncü büyük  (138 milyar varil)  rezervine sahip bir ülkeyi yok farz ederek, küresel enerji güvenliği ve sürdürülebilirliğinden bahsetmek mümkün olamaz.

Bu anlaşma, AB'nin Inogate- Interstate Oil and Gas Transport to Europe <http://www.delblr.ec.europa.eu/page167.html> projeleri kapsamında Avrupa'nın ihtiyaç duyduğu enerji kaynaklarını ve transfer yollarını çeşitlendirme projesine ve bugünlerde hız kazanan NABUCCO projesi gibi, komşu ve yakın çevre ülkeleriyle Avrupa arasındaki ilişkileri düzenleyecek projelere de destek olacaktır Bu anlaşma, sadece İran doğalgazını Avrupa'ya iletmekle kalmayacak, aynı zamanda, "enerji kaynağı temin ve çeşitlendirme" arayışında olan Avrupa'nın da çok önemli bir konusuna çözüm getireceği için, Türkiye'nin bu ülkeler ve bu ülkelerde iş yapan uluslararası kuruluşlar nezdinde stratejik önemini artıracaktır. Bu anlaşmanın getirileri şöyle özetlenebilir;

· Türkiye'nin enerji güvenliği,

· Avrupa'nın enerji kaynak çeşitlendirme ve RF kaynaklarına bağımlılığını azaltma,

· Nabucco projesini gerçekleştirme ve Türkiye'nin stratejik önemini artırma,

· Avrupa-İran arasında gelişecek ticaret bağları sonucu, ilişkilerin sağlıklı bir platforma oturması.

Türkiye'nin komşuları olan RF ve İran ile her alanda ilişkilerinin düzgün ve istikrarlı olması, "Batı dünyası" için sakıncalı bir durum değil, aksine tehdit olarak görülen veya algılanan konuların çözümü, bertaraf edilmesi için en uygun ortamdır. Bu sağlıklı ilişkilerin yaratacağı iklim, bölge sulhuna ve gelişmesine katkısı büyük olacaktır. Bölge ülkelerinin ekonomik gelişmeleri, bu ülkelerde eğitimli ve sağlıklı nüfusun artması, Batı için tehdit değil, güvence olarak algılanmalıdır.  İran'ın Türkiye ve Çin ile gelişen ilişkilerini Ortadoğu'da yaklaşık 20 yılı aşkın görev yapmış eski CIA bölge sorumlusu Robert Baer'in adlandırdığı gibi "İran'ın yeniden doğuşu" olarak tehdit şeklinde algılamak, bölgenin ihtiyacı olan özlenen barış ve huzur ortamını getirmeyecektir.

Enerji kaynaklarının kontrolü ve enerji bağımsızlığı ve sürdürebilirliği 21. yüzyılın en önemli jeostratejik ve jeopolitik konusudur ve günümüzde ülkelerin uluslar arası politikaların merkezine oturmuştur. Uygulanacak enerji politikaları, ekonomik bağımsızlık kadar ulusal bağımsızlığı da doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle uluslararası enerji politikalarının çok iyi analiz edilmesi, küresel ve bölgesel gelişmelerin dikkatle izlenmesi, doğru ve süreklilik arz eden, öncelik "Ülke çıkarları" olan bir dış politika oluşturulması gereklidir. Enerji politikaları; Devlet ciddiyeti, vizyon, bilgi ve ehliyetle planlanmalı ve uygulanmalıdır. Türkiye'nin, "enerji politik ve jeostratejik" konumu, bölgede, petrol ve/veya doğalgaz kaynaklarına sahip herhangi bir ülkeden Türkiye'yi çok daha önemli kılmakta ve politik ağırlığını artırmaktadır. Ancak, önemli olmak, buna bağlı riskleri de beraberinde getirmekte ve siyasi olarak güvende olmak anlamı taşımamaktadır. Ancak, önemi olan ülke güvende olmak için her yönden güçlü olmalıdır. Türkiye, gerek siyasi yapısı gerekse savunma/askeri yönlerden bu güce sahiptir. Türkiye, kendi geleceği için, önceliği ülke çıkarları olarak, kendisi karar vermelidir.