”Türkiye var olmayan bir darbenin depremine maruz bırakılıyor”

Darbe hazırlığı iddiasına konu olan belgeyi "kağıt" olarak niteleyen Baykal, "Bu kağıdı kim bulmuştur, kimin eline geçmiştir ve onun elinden medyaya kim tarafından servis edilmiştir? Bunun sorumluluğu kimin üstündedir bellidir." dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

EŞME - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Şu anda Türkiye hiç geçerliliği söz konusu olmadığı, gündemde olmadığı halde darbe paniğine sürüklenmek isteniyor. Aklı başında kim, şimdi Türkiye'de bir darbe hazırlığı bulunduğunu kabul edebilir? Öyle bir şey söz konusu değil" dedi.

16. Uluslararası Eşme Turistik Kilim, Kültür ve Sanat Festivali'ne katılmak üzere Uşak'ın Eşme ilçesine gelen Baykal, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Darbe hazırlığı iddiasına konu olan belgeyi "kağıt" olarak niteleyen Baykal, "Bu kağıdı kim bulmuştur, kimin eline geçmiştir ve onun elinden medyaya kim tarafından servis edilmiştir? Bunun sorumluluğu kimin üstündedir bellidir. Bu konuda sorumlu olanlara karşı seyirci kalmayı düşünmek mümkün değildir. Bir an önce bu hukuk dışı uygulamaları gerçekleştirdiği bilinen merkezlerin, sorumluların derhal hakkında gerekli önlemlerin alınması lazımdır" diye konuştu.

Olayı aydınlatmanın hükümetin sorumluluğu altında olduğunu belirten Baykal şöyle konuştu:

"Bu yanlış uygulamayı yapanlar, Silahlı Kuvvetlere karşı kampanyayı yürütenler, bulundukları yerlerde bu kampanyayı oralardan yürüttükleri bilindiği halde, oranın sorumluları görev başında kalmaya devam edecekler midir? Bu çok temel konudur. Bunun komplo olmadığı ciddi darbe belgesi olduğu iddia ediliyorsa bu kanıtlanmalıdır. Şu ana kadar yapılan hukuki incelemeler böyle olmadığını ortaya koymuştur. Bu durumda komplonun takip edilmesi lazımdır. Komployu aydınlatmak lazımdır. Komployu aydınlatmak komployu gerçekleştirenlerin üstesinden geleceği bir iş değildir. Bu da önümüzdeki açmazdır. Komployu yapanlardan komployu aydınlatmasını beklemek iyi niyetin ötesinde safdilliktir. Türkiye'de hukuk devletinin, demokrasinin bir anlamda açmazı da budur."

"Kim darbe hazırlığını kabul edebilir?"

Türkiye'nin kısa süre içerisinde çok önemli konuları tartıştığını, ülkede gerginlik ve kriz üreten bir tablonun hakim olduğunu, iktidarın, hem ekonomide hem de siyasette çok ciddi kriz konularını gündeme getirdiğini savunan Baykal konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Yani düşünün şu anda Türkiye hiç geçerliliği söz konusu olmadığı, gündemde olmadığı halde darbe paniğine sürüklenmek isteniyor. Aklı başında kim, şimdi Türkiye'de bir darbe hazırlığı bulunduğunu kabul edebilir? Öyle bir şey söz konusu değil. Silahlı Kuvvetlerin kumanda kademesinin anlayışı ortada, tutumlar ortada.

Böyle bir konu yok ama Türkiye günlerdir sanki bir darbe depremine maruz bırakılıyor. Silahlı Kuvvetlere karşı bir komplonun gerçekleştirildiği ortaya çıkıyor. Hükümet bu komplo içinde bunu engelleyici tavır sergilemek yerine, bu komplonun bir parçası haline dönüşme izlenimini verecek bir üslupla konuya yaklaşıyor. Başbakan Şanlıurfa'da, bir komplo olduğu anlaşılan bu tertibin içinde sanki sorumluluk üstlenmiş gibi Silahlı Kuvvetlere karşı suçlayıcı üslupta konuşuyor. Böyle bir şey olabilir mi?"

"Gerisini getiremeyeceksen özür dile"

Deniz Baykal, ortada bir "komplo" olduğunu, bunun aydınlatılması gerektiğini ifade ederek şöyle devam etti:

 "Türkiye'de devletin, Anayasamızın temel kurumlarına karşı kampanyaları sorumsuz bir şekilde bir takım çevrelerin tezgahlaması, Hükümetin buna göz yumması hatta bu kampanyaların içinde sanki rol üstlenir hale gelmesi çok acı bir manzara. Bu Türkiye'yi bir kriz tablosuyla kaçınılmaz olarak karşı karşıya bırakıyor. Şu anda onun içindeyiz.

Yani şimdi yavaş yavaş Başbakan üslubunu toplamaya başlıyor. Girdin, sen açtın bu kampanyayı. Sen bunun bir parçası oldun ama hala 'burada bitmedi'... Bitmediyse gerisini getir. Eğer gerisini getiremeyeceksen çık özür dile milletten söylediğin sözlerden dolayı. Bu defa komployu aydınlat. Ortada bir komplo var. O komploda sorumluluk üstleneceğine komployu aydınlat. Ya da komplo değil ortada ciddi hukuki bir belge varsa bunu göster."

Baykal, 15 günlük süreçte eldeki iddianın geçerli olmadığının, yapılan ilk askeri savcılık incelemesinin sonucunda ortaya konulduğunu belirterek şunları söyledi:

"Ama 'bizi o tatmin etmedi gerisi var'... Gerisi nerede var? Hukuk devleti içinde hangi merci ne bilgi getirebilirse getirsin koy ortaya. Bekle koyacağız tavrı da bu ithamı ayakta tutma çabasıdır ve çok tehlikelidir, çok sakıncalıdır. Yani daha önce yapılmış olan yanlışı sürdürme gayreti içinde gözüküyor. O yanlışın artık ortaya çıkmaya başlamasına rağmen elde de hiçbir delil olmadığı halde başlangıçtaki peşin fikirli suçlamasının arkasında devam ediyor, bu yanlıştır.

Türkiye, Silahlı Kuvvetleriyle, Hükümetiyle, iktidarıyla, muhalefetiyle, yargı organlarıyla el ele vermek, birlik ve bütünlük içinde çalışmak durumundadır. Bunun gerçekleştirilmesi büyük bir sorumluluktur. Siyasetçinin, devlet adamının görevi bu uyumu ve dayanışmayı sergilemektir. Onu sabote etmek, onu mayınlamak, onu dinamitlemek değil. Ve Türkiye'de şimdi Hükümetten kaynaklanan, Anayasanın, devletin temel kurumlarına yönelik bir suçlama, bir kuşku yaratma çabası, sistematik bir şekilde götürülüyor."

"Herkes 12 eylülü tartışabilir"

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, herkesin 12 Eylül ile ilgili tartışma yapabileceğini belirterek, "12 Eylül'den sonra iyi oldu iyi olmadı tartışmasını herkes yapabilir. Bunları anlayışla karşılamak mümkündür ama 'İyi oldu o zaman askeri darbe mümkündür demek bizi çok tehlikeli noktaya çeker" dedi.

16. Uluslararası Eşme Turistik Kilim, Kültür ve Sanat Festivali'ne katılmak üzere Uşak'ın Eşme ilçesine gelen Baykal, belediyeyi ziyaretinde basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Türkiye'deki hukukun, anayasal düzenin net bir şekilde askeri darbelere fırsat vermeyecek, askeri darbeleri himaye etmeyecek ve buna sahip çıkmayacak anlayışta ortaya çıkmasının gerekli olduğuna inandıklarını vurgulayan Baykal, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in açıklamalarına da değindi.

Baykal şöyle konuştu:

"Kişilerle ilgili süreçler işler işlemez bilmem. Hukuki uygulama içinde zaman aşımı vardır yoktur. Bunlar önemli değildir. Kimse kişisel kavga, intikam peşinde değil ama Türkiye'de hukuk düzeni, anayasal düzen bu konularda net olmalıdır. Bu tartışma gündeme gelince belli bazı çevrelerde 12 Eylül askeri müdahalesinin hangi şartlarda gerçekleşmiş olduğunu, o şartlarda bir askeri müdahalenin aslında kaçınılmaz olduğunu, uygun olduğunu, askeri müdahale yapılmamış olsaydı çok daha farklı sorunlarla karşı karşıya kalabileceğimizi söylüyorlar.

Böyle düşünen arkadaşlarımızı şu noktada bir değerlendirme yapmaya çağırıyorum. Bu tavır, yani 12 Eylül askeri darbesinin meşru, kaçınılmaz, ülke yararına olduğu tespiti, bundan sonrası için de belki başka bazı askeri müdahalelerin, darbelerin de meşru olabileceği, ülke yararına olabileceği, kaçınılmaz olabileceği gibi bir anlayışın kapısını açar. Bu çok temel bir noktadır.  '12 Eylül bir istisna'. Yani gelecekte bir istisnayı imkansız sayma hakkını nereden alıyoruz, 12 Eylül istisnaysa. O nedenle kimse 12 Eylül öncesi şartlar şöyleydi, 12 Eylül'den sonra böyle oldu mukayesesiyle darbeler konusunda, ilkesel bir tavır takınmayı karıştırmasın birbiriyle. O iş ayrıdır bu iş ayrı. Prensip olarak bir ülkenin anayasal düzeninin, hukuk düzeninin askeri müdahaleler karşısında net tavır takınmasına ihtiyaç vardır. Bizim Anayasamızdaki 15. madde herhangi bir hukuk devletinde demokratik bir toplumda kabul edilebilir bir düzenleme değildir.

Bir olayla ilgili hukukun işlemesini askıya alma ve bunu anayasal düzenlemeyle yapma, yargıyı etkisiz kılma düzenlemesi çok yadırgatıcıdır, hukuk dışıdır, anayasa dışıdır. Bizim hukuk sistemimizde böyle bir düzenlemenin varlığını sürdürmesi kabul edilebilir değildir. Herkes 12 Eylül'le ilgili tartışmasını yapabilir. '12 Eylül'den sonra iyi oldu, iyi olmadı' tartışmasını yapabilir. Bunları anlayışla karşılamak mümkündür ama 'İyi oldu o zaman askeri darbe mümkündür' demek bizi çok tehlikeli noktaya çeker. Bu konuda herkesin dikkatli olmasına ihtiyaç vardır."

Evren'in referandum önerisi

7. Cumhurbaşkanı Evren'in, referandum önerisine de değinen Baykal, "Kişisel, özel duyarlılığını dile getiriyor. Benim üstünde durduğum nokta bu konuyu tartışan insanların yaklaşımı. Biz anayasal değişikliğin gerekli ve yararlı olduğu kanısındayız" dedi.

Mayınlı araziler

Mayınlı araziler konusunda da değerlendirmede bulunan Baykal, konuya ilişkin yasayı Anayasa Mahkemesine taşıdıklarını, bu konunun "Milli bir mesele" haline geldiğini, milli mutabakatın sağlandığını ifade etti.

Buradaki meselenin 3. maddeyle ilgili olduğunu dile getiren Baykal konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Yani hiç gerekmediği halde bize, buradaki mayınların bir yabancı şirket tarafından temizlenebileceği ve böyle yapılması halinde de o şirketin 50 yıla yakın bir süre burayı tarımsal amaçlı olarak kullanmasına göz yumulabileceği ifade edilmektedir. Bir yasa maddesi olarak düzenlenmiştir bu. Bunun dünyada bir örneği yoktur. Üstelik bizim mayınlı arazilerimiz sınır bölgesindedir. yani 510 kilometre uzunluğunda bir sınır bölgesi boyunca bu mayınlı arazi vardır."

Deniz Baykal, burayı yabancı bir şirkete devretmenin anlamı olmadığını ifade ederek şunları söyledi:

"Ayrıca burası bir terör bölgesidir. Ayrıca bu sınır Orta Doğu'nun en büyük gerginliklerinin yaşandığı bir sınırdır. Orta Doğu'da din kavgaları, mezhep kavgaları vardı. Etnik kavgalar vardır. Türkiye bir istikrar ülkesi olmaya çalışıyor. Bu bölgede, şimdi kendi sınırımıza yabancı bir şirketi davet edeceğiz, 'yerleş' diyeceğiz. Onun kim olacağı belli değil.

İktidarın, Başbakanın Orta Doğu'da daha önce hangi firmalarla, şirketlerle içli dışlı ilişkiler kurduğunu hepimiz biliyoruz. Kuşadası Limanı'ndan biliyoruz. TÜPRAŞ'ın satışından biliyoruz. Oradaki özel ailelerle ilişkisini. Bu konu konuşulurken çıktı, azınlıklarla ilgili düşmanlık yapıyorsunuz diye bir azınlık problemini gündeme getirdi, bizzat Başbakan getirdi. Bizzat kendisi çıktı, 'Ne olacak buraya İzak gelse, Mehmet de onun yanında çalışacak' dedi. Bunlar sağlıklı yaklaşımlar, doğru yaklaşımlar değil. Ülke yararına yaklaşımlar değil. Bizim kimseye karşı husumetimiz, düşmanlığımız yok. Yabancı sermaye de bir ülkede elbette yatırım yapabilir. Bu da çok doğaldır. Ama bir sınır bölgesine, böyle hassas 510 kilometrelik bir sınıra getireceksiniz, Orta Doğu'daki tartışmalı bir ülkeyi, Ve orayı 50 yıl boyunca ona bırakacaksınız.

Bunun mantığı var mı? Bu yanlış bir iştir. Büyük mücadele verdik bu konuda.  Konu Anayasa Mahkemesinde. Mahkeme hukuk açısından bakacak, kararı, şöyle olur böyle olur hep beraber göreceğiz. Ben inanıyorum ki bu madde Türkiye'de uygulanamaz. Anayasa Mahkemesi bunu onaylasa dahi uygulanamaz, uygulanmamalıdır."

1993'teki belge

Anayasanın geçici 15. maddesiyle ilgili olarak, 3 Mart 1993 yılında partisinin tavrını gösteren belgeyi de gazetecilere gösteren Baykal, "Bazıları bunu ayaküstü yapılmış, uzatılan mikrofonlara cevaben yapılmış bir sulu şaka gibi, eğilim içinde oldular. Böyle söylediler... 3 Mart 1993 TBMM Başkanlığına. CHP'nin anayasa değişikliği konusundaki görüşleriyle, anayasadan çıkarılmasını önerdiği hüküm ve düzenlemeleri ve yapılması uygun görülen değişiklikleri içeren öneri. Şunu söylüyoruz; 12 Eylül Hukuku'nun kalkmasını engelleyen, hukuk devletinin ve kurumlarının işlemesini önleyen geçici 15. madde Anayasadan çıkarılmalıdır. Kim söylüyor bunu, CHP söylüyor. Bu bizim 93 yılında ortaya attığımız parti görüşümüzdür. Kurumsal görüşümüzdür" diye konuştu.

Ekonomik tedbir paketlerinde çiftçi ve esnaf yer almıyor

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Devlet kurumlarına karşı açıktan, gizliden kampanyalar yürütmek, devlet kurumlarını çürütmeye çalışmak, onları tahrip etmek için resmi himaye altında tertipler, komplolar düzenlemek bizim kendimize yapabileceğimiz en büyük yanlıştır"dedi.

Baykal, 16. Uluslararası Eşme Turistik Kilim, Kültür ve Sanat Festivali'nin açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin sıkıntılı günler yaşadığını, uzun süreden bu yana ekonomide ciddi sıkıntıların olduğunu, bu sıkıntıları yaşayan kesimlerin başında tarım sektöründeki köylü ve çiftçilerin geldiğini belirtti.

Topraktan geçimini sağlayan insanların çok büyük sıkıntı yaşadıklarını, satılanın masrafı karşılamadığını, gübre, mazot, ilaç fiyatlarının sürekli yükseldiğini ancak ürün fiyatlarının artmadığını ifade eden Baykal, borçların ödenemediğini, hacizlerin geldiğini kaydetti.

Çeşitli sektörler için ekonomik tedbirlerin alındığını belirten Baykal şöyle konuştu:

"Ekonomik tedbir paketleri açıklanıyor. Bir çiftçiye yönelik tedbir paketi yoktur, bir de esnafa yönelik. Çiftçiye ve esnafa yönelik önlemlerin de bir an önce devreye girmesi gerekiyor.  Çiftçiye ve esnafa sahip çıkmak lazım, vatandaşın alım gücünü sağlamak, piyasaya girmesini sağlamak lazım. Büyük sanayi kuruluşlarını destekleyerek, çiftçinin de refahının yükseleceğini beklemek çok geçerli bir yol olarak görülmüyor."

"Devlet kurumlarına karşı açılan kampanyalara alet olmayız"

Baykal, insanların televizyonlara, gazetelere bakınca canının sıkıldığını kaydederek konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ama üzülmeyin bunların üstesinden geliriz. Türkiye'de bizim en büyük sıkıntımız kendi kendimizle uğraşmaktır. Türkiye, başkalarının bizi engellediğinden çok kendi içimizde birbirimizin kendimizi engellemesinden sıkıntı çekmektedir. Bunu en kısa sürede aşmak zorundayız. Devletimizin kurumlarını hep birlikte sahiplenmeliyiz. Devlet kurumlarına karşı açılan kampanyalara alet olmamalıyız. Devletin temel kurumlarını hep beraber sahiplenmeliyiz. Yargı bizim yargımızdır. Yargıya sahip çıkmalıyız, üniversite bizim üniversitemizdir, parlamento bizim parlamentomuzdur sahip çıkmalıyız.

Silahlı Kuvvetler bizim Silahlı Kuvvetlerimizdir ona da sahip çıkmalıyız. Bu devlet kurumlarına karşı açıktan, gizliden kampanyalar yürütmek, devlet kurumlarını çürütmeye çalışmak, onları tahrip etmek için resmi himaye altında tertipler, komplolar düzenlemek bizim kendimize yapabileceğimiz en büyük yanlıştır. Maalesef böyle yanlışların yapıldığı bir dönemin içinden geçiyoruz."

TSK kjarşıtı kampanya

Baykal, Silahlı Kuvvetlere yönelik çok ağır iddiaların, ithamların ortaya atıldığını ifade ederek şöyle devam etti:

"Bu iddiaları, ithamları incelemeden, denetlemeden, soruşturmadan, doğru mudur, aslı var mıdır, bir temele dayanıyor mu, bunu soruşturmadan, bir takım insanlar, bunu alıp Silahlı Kuvvetlere karşı kampanyanın dayanağı haline getirdiler.

Sanki Silahlı Kuvvetler darbe yapıyor, yapmak üzere gibi duygu yaratmak istediler. Bundan hepimiz üzüntü duyduk. Memnuniyetle görüyoruz ki yapılan inceleme sonucunda bunun hiçbir temeli olmayan, geçerliliği olmayan, ciddi bir dayanağı olmayan boş bir iddiadan ibaret olduğu ortaya çıkmıştır. Şimdi bu iddiayı ciddiye alarak, önemseyerek, devlet kurumlarına karşı kampanya açılmasının ne kadar yanlış olduğu, öyle sanıyorum ki bugün daha iyi anlaşılmıştır.

Eşmeliler, şimdi sizlere büyük görev düşüyor. Sizi etkilemeye yönelik iddialar, suçlamalar her an ortaya atılabilir. Bunlar karşısında takınılması gereken tavır, soğukkanlı, ağırbaşlı, işin gerçeğinin ortaya çıkmasını sağlayan bir tavır olmalıdır. Gerçeği görmeden hüküm vermeyiniz. Onun bunun tuzağına düşmeyiniz. Bizi birbirimize düşürmek isteyenler, devletimizi, devletimizin kurumlarını karşı karşıya getirmek isteyenler, bizim temel anayasal değerlerimizi tahrip etmek isteyenler ortaya çıkmak isteyebilir."

Türkiye Cumhuriyetinin kolay kurulmadığını, ulusal bütünlüğün kolay sağlanmadığını dile getiren Deniz Baykal şunları söyledi:

"Şu çevreye bir bakıveriniz. İran'da neler oluyor, Irak'ta neler oluyor, Suriye'de neler oluyor? Bir bakıveriniz. Türkiye bu bölgede ne istediğini bilen, güçlü istikrarlı bir büyük ülke olarak kolayca ortaya çıkmamıştır. Bunun değerini hepimiz bilmemiz lazım. Türkiye'nin bu değerini tahrip etmek isteyenler ortaya çıkabilir. Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerini hazmedemeyenler ortaya çıkabilir. Bunun için bizi birbirimize düşürmek isteyenler olabilir, aman bu oyunlara gelmeyiniz.

Ülkemizin mayası sağlam

Baykal, Türkiye'nin bugün dimdik ayakta olduğunu söyleyerek şunları belirtti:

"Ülkemizin mayası sağlamdır. Bu mayayı karanlar en güzel şekilde devlet oluşturmuşlardır. Bu Türkiye Cumhuriyetini kuranların ruhu şadolsun. Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, bu devleti kuran herkesi sevgiyle, saygıyla anmalıyız. Devletimizin, bu kimliğini mutlaka korumalıyız. Devletimizin bu kimliğine sahip çıkacak olan bütün kurumlarımıza hep beraber sahip çıkmalıyız. Bizi birbirimize düşürmeye çalışanlara fırsat vermemeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti bir bütündür, devletimizi, Anayasamızı, Anayasamızın temellerini hep beraber sahipleneceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti bundan sonra da Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyeti olarak, laik bir cumhuriyet olarak var olmaya devam edecektir. İçeriden bizi birbirimize düşürmek isteyenler her ne kadar etkili noktalarda bulunurlarsa bulunsunlar, hangi sıfatı taşırlarsa taşısınlar, Türkiye'yi bölmeyi başaramayacaklardır. Türkiye Cumhuriyetini, Onun Atatürkçü kimliğini, laik, demokratik Cumhuriyet kimliğini ortadan kaldırmayı başaramayacaklardır. Bunun için en büyük güvence sizlersiniz. Bizi kimse birbirimize düşüremez. Hepimiz eşitiz, kardeşiz, birbirimizi sayıyoruz seviyoruz."

Baykal, Türkiye'nin çok önemli bir değişimin içinde bulunduğunu, 29 Mart seçimlerinin bunun ilk işareti olduğunu, önümüzdeki dönemde bu değişimin hızlı bir şekilde devam edeceğini söyledi.

Eşme Belediye Başkanı Ahmet Yıldırım, konuşmasının ardından Baykal'a Eşme kilimi hediye etti.

Baykal daha sonra helikopterle Antalya'ya hareket etti.