Varlık Barışı ve offshore
Av.Özlem Nur ÖZTÜRK
Son haftalarda yabancı ve Türk basınından takip edebildiğimiz kadarıyla WikiLeaks'ten daha da büyük bir skandalın Offshore Leaks adı altında patladığını görüyoruz. ICIJ'ye (Araştırmacı Gazeteciler Uluslararası Konsorsiyumu) ulaştırılan e-datadan elde edilen bilgilerle Azerbaycan eski diktatörü Aliyev ve ailesinin de aralarında bulunduğu bir dizi yabancı politikacı ve devlet adamının muhtemelen illegal veya elde etmemeleri gereken varlıklarını offshore şirket ve tröstleri ile ülkeleri dışındaki finans merkezlerine taşıdıkları belirtiliyor.
Politikacı ve devlet adamlarının bu yapıları kullanmasının birincil amacı elde edilmemesi gereken bir maddi gelirin ülkedeki kayıtlarda görünmesini engellemektir elbette. Yolsuzlukları gizlemenin en kolay yolunun bu olduğu aşikar. Yolsuzlukların yapıldığı sıralarda tahmin edilmesine rağmen halkın gözünün içine sokarcasına ortaya saçıldığında halkta büyük hayal kırıklığı olur ki bunu da anlamak için uzman psikolog olmaya gerek yoktur.
'Offshore' yapısı hakkında az bilgi sahibi olan biri bile bilir ki bu hesapların ortaya çıkartılması öyle pek kolay değildir. Her halukarda ilk etapta elinizde bir mahkeme kararı olması gerekir. Mahkeme kararı dahi olsa, offshore şirketlerinde kimin hissedar ve "ultimate beneficial owner" (nihai yarar sahibi) olduğunu bulmak oldukça zordur. Buna rağmen şunu hatırlamakta fayda var; bilişim ve "haktivizm" çağında birşeylerin sonsuza kadar gizli kalması olasılığı azaldıkça azalıyor. Muhtemelen ilerde bir gün Türkiye'de de son 10 yılda veya daha öncesinde zengin olan bir çok politikacı ve aile fertlerinin offshore şirketleri ve bu şirketlerle girdikleri ve haksız kazanç elde ettikleri ticari anlaşmaları ve ilgili banka hesaplarının detaylarını okuyup öğreneceğiz. Bunun ortaya çıkarılması zeki ve çevik bir haktiviste bakar.
Offshore Leaks haberleriyle gündeme gelmesi nedeniyle negatif olarak algılanan offshore, aslında legal bir iş yapma mekanizmasıdır, uluslararası olarak kabul görmüş bir hukuki yapıdır. Genellikle turizm ve denizcilikten başka kaynağı olmayan küçük adacık devletlerinin oluşturduğu bir sistem olan offshore, bu ülkelerde kurulan ama ülke topraklarında aktif ticaret yapmayan şirketleri vergiden muaf tutan ya da cüz'i bir vergi tarifesi olan bir yapıdır. Bu küçük devletçiklerin bu işten elde ettikleri gelir ise yılık şirket kayıt ücretinden başka bir şey değildir. Örneğin İngiliz Virjin Adaları'nda yaklaşık 700 bin kayıtlı şirket vardır. Bunların aktif olanlarının 600 bin olduğunu varsayarsak -bazıları yıllık harçlarını ödemediği için inaktif statüsüne düşer- ve yıllık harcın 350 dolar olduğunu düşünürsek 25 bin nüfuslu bir ada devleti için yıllık gelirin oldukça iyi olduğunu görüyoruz ancak aslında offshore hukuk sisteminden en çok yararlananlar "onshore"da ikamet edenlerdir. Küçük Avrupa ülkeleri olan Lüksemburg ve Lihtenştayn'da da aynı sistemin mevcut olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Avrupa ve ABD bu devletlerin vergi muafiyeti uygulamalarını "dünya vergi kanununlarında haksız rekabet" olarak nitelendirmekteler, ancak her nedense örneğin bir Japon şirketinin İngiltere'de fabrika kurması için o şirkete verilen 5-10 yıllık "vergi tatili"ni "vergide haksız rekabet"e çok güzel bir örnek olmasına rağmen bu duruma kimsecikler ses çıkarmamaktadırlar.
Offshore'da kurulan şirketlerin çok yüksek bir oranı, legal ticari işler için kullanılmaktadır. Aklınıza gelebilecek büyük holdinglerin hemen hepsinin offshore şirketleri vardır ve bunlar üzerinden yurtdışı yatırımlarını ve iştiraklerini gerçekleştirmektedirler. Aliyev ve ailesinin illegal ya da elde etmemeleri gereken varlıklarını saklandığı bir yer olarak kullanmaları durumu, offshore ile kurulmuş şirketler arasında ancak %1'lik bir dilim içerisinde bulunabilecek enderlikte görülebilen bir durumdur. Dünya ticaretinin %40'ının offshore'da kurulu şirketler üzerinden gittiği bilinen bir istatistik. Bu yoğunluktaki uluslararası ticaretin hukuka aykırı olduğu söylenebilir mi? Elbette hayır.
Offshore ile ilgili başka bir negatif algı da PO Box-Posta Kutusu- numaralarından kaynaklanıyor. Bir işyerinin adresi PO Box olursa, orada usulsüz bir iş yapılıyormuş algısı oluşuyor. Ama unutmayalım ki, posta kutusu uygulaması Türkiye'de de var. Ama Türkler posta kutusu kullanmayı pek sevmediğinden, onun yerine "….eliyle" yöntemini bulmuşlardır. Köyde yaşayan birine bir mektup veya paket göndermek istendiğinde ""Işık Kitabevi eliyle", "Şehir Lokantası eliyle" şeklinde gönderildiğini halen görüyoruz. Bunun nedeni de köylerde posta servisinin olmayışı. İngiliz Virgin Adaları'nın coğrafyası da -iklimi hariç- Karadeniz Bölgesi'ni aratmayacak kadar engebelidir. Orada gerçek ve tüzel kişilerin hepsinin PO box numarası vardır, çünkü İngiliz Virgin Adaları'nda sokak isimleri yoktur ve Road Town isimli merkezden 1 km uzaklaşıldıktan sonra posta dağıtıcılarına da rastlanmaz. İngiliz Virjin Adaları'nda yapılacak bir ev ziyaretinin bir Karadeniz köyüne bir eve ziyarete gitmekten hiçbir farkı yoktur ve cadde/sokak isimleri bulunmadığından ancak tariflerle yolunuzu bulursunuz. İşte o çok yanlış anlaşılan bu küçük adacık devletlerin -Türkiye'deki küçük bir ilçeden daha büyük değillerdir- PO Box numarası hikayesi bundan ibarettir.
Offshore finans merkezleri, kurumlar vergisinin hiç olmaması ya da yok denecek kadar az bir oranda olması dolayısıyla, yurtdışında ticaret yapan, özellikle büyümekte olan şirketler için ideal bir yapı sunar. Örneğin, bir Türk şirketi Çin'den mal alıp Somali'de satacak ise bu ticaretin Türkiye'de kurulmuş bir şirket üzerinden yürütülmesi hemen vergilendirmeyi gerektirirken, offshore da kurulan bir şirket ile gerçekleştirilmesi durumunda, gelirden edilen vergi ödemesi ertelenmiş olacak ve böylece şirketin büyümesi ve daha büyük projelere imza atabilmesi için kasasında sermaye birikecektir. Bu, vergi kaçırma olarak nitelenemez, çünkü kazanç Türkiye'ye temettü olarak getirildiğinde vergiye tabii tutulacaktır. Olsa olsa vergi ödemeyi geçiktirme olarak nitelenebilir. Bu geciktirmenin diğer bir yararı da "Varlık Barışı" olabilir.
Varlık Barışı'nın da içinde yer aldığı Torba Kanun Tasarısı Meclis Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Varlık Barışı Yasası, yurtdışındaki para, altın, döviz, menkul kıymet ve sermaye piyasası araçlarını Türkiye'ye getirmek üzere beyanda bulunanlara vergi avantajı getiriyor. En son 2009'da böyle bir barış yapılmış ve yurda taşınan varlıklardan %2 oranında vergi alınmıştı. %2'lik oran bu yasada da uygulanıyor.
Her çıkan skandalla offshore yönetmelik ve yasalarını arttırarak bu finans merkezlerini daha şeffaf yapmak amaçlansa da Batı'nın kendi yarattığı bu yapıyı yok etmesi mümkün değil. Neden?
1- Çok kârlı,
2- İşlemlerin ezici çoğunluğu hukuki çerçevede gerçekleşiyor,
3- Ülkelerarası bunca haksız rekabet varken "haksız vergi rekabeti" argumanı etkisiz kalıyor;
4- Batı bankaları aslında bu merkezleri en çok kullananlar ve bu mega geminin dümeninde olanlar.
Wall Street ve City of London bankalarını kontrol altında tutamayan, global ekonomik düzenin emrine amade Batı'nın offshore'u tamamen kontrolü altına alması oldukça zor iken, Doğu'nun yeni zenginlerinin yeni edindikleri varlıklarını koruma ve daha da zengin etme çabaları uzunca bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.