Vergi toplumsal bir sözleşmedir
Nazmi KARYAĞDI / Gelir İdaresi Strateji Geliştirme E.D.Bşk./E. Baş Hesap Uzmanı
Vergi, her ne kadar geleneksel olarak devletin egemenlik gücüne dayanarak yaptığı zor alım olarak değerlendirilse de uluslararası literatürde yer alan ve bizim de katıldığımız görüşe göre aslında sosyal bir sözleşmedir. Devlet ile vatandaşlar arasında, her iki tarafın da birbirine taahhütte bulunduğu, yazılı olmayan bir sözleşme. Devletin taahhüdü, almış olduğu vergiyi etkin ve şeffaf bir şekilde vergi ödeyicilerinin yararına kullanmak, kamusal mal ve hizmetleri zamanında, etkin (kaliteli, verimli) fırsat eşitliği çerçevesinde üretmek ve ulaştırmak, vergiler yoluyla gelir adaletini sağlamak, büyümeyi, kalkınmayı desteklemek ve devamlı kılmak şeklinde sıralanabilir. Vergi ödeyicisinin taahhüdü ise; kendisini temsil eden yasama organı aracılığıyla (Parlamento, Meclis aracılığıyla) hayata geçirilen vergi yasalarında konusu, oranı, tutarı belirlenen vergileri zamanında doğru olarak beyan etmek ve ödemektir.
İlkel çağlarda kutsal varlıklara verilen ayni bedeller (haraçlar) ya da çalışma (angarya) bir tür vergi iken sonraki zamanlarda ülkeyi yönetenlere (hükmedenlere) verilen benzeri mahiyetteki iktisadi kıymetler veya çalışma bir tür vergi olmuştur.
Modern toplumlarda ise ulusların Meclis yoluyla kendi kendisini vergilemesi ile toplumlar medeni hale gelmiştir. Bu nedenle de artık vergiyi ne bir kutsal varlık için ne de baştaki idareciler için değil, kendimiz için ödemekteyiz diyebiliriz. Vergi ödeyicisi ile Devlet arasında yazılı olmayan bir sözleşme olduğunu ifade etmemize karşın vergi kanunları aslında bunun bir nevi yazılı hali mahiyetindedir. Adil ve özgür seçimler sonucunda oluşan parlamentolar milli irade olarak milleti temsil eder durumdadır. Kanunları yapan ve uyması gereken milli iradenin bizatihi kendisi millettir. Bir kısım kanunlar bizim can ve mal güvenliğimizi sağlarken vergi kanunları da bu kanunların uygulanması için gerekli kaynağı temin etmektedirler.
Özgürlüklerimizi koruyan kanunları savunurken ve uyarken vergi kanunlarına uymamak felsefi açıdan tutarsızlık içermektedir. Bu konuda Sokrates’in “Ben Atina sitesinin vatandaşıyım, reşit olduktan sonra ya Atina’nın kanunlarını olduğu gibi kabulde, eğer Atina kanunları kötü iseler değişmesine katılmakta ya da Atina’yı terk etmekte serbesttim. Ben birinci seçeneği kabul ettim. Elli yıldan beri kanunları mükemmelleştirmek için çalıştım. O halde ben kanunlara itaat edersem, kendime itaat etmiş olurum. Bu kanunlar benim malımdır. Onların yanlış ya da doğru uygulanmalarının önemi yoktur. Ama ben kendi kanunlarım demek olan kanunlara boyun eğmekten kaçarsam, kendi sözümü tutmamış olurum” tiradının ardından elindeki zehiri içmesi, hukuk tarihinde hukukçular ve medeni vatandaşlar için tarihten bir örnek olarak gösterilmektedir. (Prof.Dr. Ernest Hirş, Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi Dersleri, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Güncel Dile Uyarlayan: Selçuk (Baran) Veziroğlu, İkinci Baskı, 1996, s.125)
Vergi ödeyicilerinin taahhütlerine uymamaları yani vergi yasalarını çiğnemeleri durumunda karşılaşacakları yaptırımlar vergi kanunlarında açıkça belirtilmektedir. Vergi ödeyicisi, teorik olarak da olsa cezai yaptırımlardan haberdardır.
Peki, Devletin taahhütlerine uymamasının sonucu nedir? Herhangi bir yerde yazılı olarak yer almasa da vergi ödeyicisinin reaksiyonu vergi ödememek yani vergiden kaçınmak ya da vergi kaçırmak şeklinde ortaya çıkan bir davranış olmaktadır. Günümüzün modern dünyasında vergi kanunlarına uymamak milli iradeyi zedelediği gibi özgürlüklerin de tehlikeye atılmış olmasına neden olmaktadır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; ekonomik olarak gelişmiş ve vergi bilinci yerleşmiş olan ülkelerde millet olmak ve medeni olmak kavramlarının vergi kanunlarına uyumla doğrudan ilintisi bulunmaktadır.
Sözleşmenin vatandaşlar (vergi ödeyicileri) tarafından bozulmasını önlemek aslında Devletin tüm kurumlarının ve Gelir İdaresi'nin güçlü bir uyum stratejisi ile hareket etmesini gerektirmektedir. Kanaatimizce bu durum şeffaflık, hesap verilebilirlik, kaynakların etkin kullanımı, kamu hizmetlerinde kalite ve verimlilik, bürokrasinin azaltılması, vatandaş odaklı ve kapsayıcı kurumların yaygınlaştırılması, eğitimde fırsat eşitliği, sağlık ve sosyal hizmetlerde yaygınlık, her türlü özgürlüğün hukukun üstünlüğü çerçevesinde egemen kılınması ve vergilemede adalet yoluyla gerçekleşebilecektir.