YEK değişecek, kömüre yeni model destek gelecek

AK Parti Malatya Milletvekili ve Meclis Sanayi ve Ticaret Komisyonu Başkanı Mücahit Fındıklı, YEK'in yatırımcıların talebi doğrultusunda yenilendiğini söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Canan SAKARYA

ANKARA - TBMM Sanayi,Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Mücahit Fındıklı, yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimine ilişkin yasada değişiklik yapmak üzere Bakanlığın çalışma başlattığını belirterek, yeni düzenlemeyle teşvik verilen yerli ürün tanımına açıklık getirileceğini açıkladı.

Bakanlığın diğer bir çalışmayı da kömürde yaptığını kaydeden Fındıklı, yatırımların hızlanması için yeni bir model üzerinde durduklarını açıkladı. Fındıklı, "Kömür havzalarını yine ihaleyle tahsis edip tesis üretime geçtikten sonra üretimden pay almak gibi bir model üzerinde çalışılıyor. Dolayısıyla daha kısa sürede ve daha az maliyetle enerjiye ulaşılabilecek" dedi.

Fındıklı, artan petrol fiyatları ve enerji sektörüne ilişkin olarak Ankara Temsilcimiz Barış Ferit Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya'nın sorularını yanıtladı:

Petrol fiyatlarındaki artışı nasıl değerlendiriyorsunuz, ekonomiye nasıl etkiler?

Dünya Enerji Platformunun 13. bu yıl Kuveyt'te yapıldı, 2 yıl sonra da Rusya'da yapılacak. Sayın Bakanla birlikte bu toplantıya katıldık. Üretici, dağıtıcı, tüketici olmak üzere 62 ülkeden bakanlık düzeyinde katılım gerçekleşti. Dünya Enerji Platformunun ana konusu da petrol fiyatlarındaki yükselişti. Orada yapılan görüşmeler ve konuşmalarda petrol fiyatlarındaki belirsizlik öne çıktı.

Petrolün varil fiyatı 10 dolar yükseldiği zaman Türkiye'nin yıllık enerji giderine 4 milyar dolar yük getiriyor. Ayrıca doğalgaz da petrol fiyatına endeksli. Şu anda varili 127 dolara çıktı ve bugünden 2012 yılında enerjiye ulaşım 61- 62 milyar dolara çıkacak. Ortadoğu'da bir gerilim var, Hürmüz Boğazında bir sıkıntı yaşanıyor, bu sıkıntıdan dolayı petrol fiyatları yükseliyor. Fillerin tepişip arada çimenlerin ezilmesi gibi petrolü olmayan ülkeler ciddi anlamda yükün altına giriyor. Faturayı biz ödüyoruz. Enerji fiyatları bu derece yükselirse dünyada barışı sağlamak fevkalade zorlaşır. Çünkü petrol belli yerlerde var, fiyatı sürekli artarsa ve belli bir dengeye getiremezseniz canı yananlar çok olur, Türkiye'nin de canı yanıyor. Bu endişe petrol üreten ülkelerde de var, Kuveyt'te yapılan ikili görüşmelerden çıkan sonuç ‘bu yükseliş cazip gibi görünse de bizleri tedirgin ediyor' şeklindeydi. Buna tedbir alınması lazım OPEC mi devreye girer nasıl bir formül bulunur bilemem ama dünya barışı ciddi şekilde tehlikeye girer.

Petrolün varilinin 10 dolar artması ile 4 milyar dolar yük geliyor, bunun altından kalkabilmek ve bunun sürdürülebilir olması mümkün değil. Bu tür gelişmelerde Uluslararası Enerji Platformunun önemi daha da ortaya çıkıyor. Üreten tüketen dağıtan herkes bir araya geliyor. Amerika'nın İran'a olan ambargosu BM'nin gündeminde, biz doğalgazın ambargo içerisine alınmamasını istiyoruz. Bizim doğal gaza ve petrole ihtiyacımız var, bunların sürdürülebilir şekilde teminat altına alınması yalnızca bizim değil herkesin sorunu. Enerji bazen siyaseti etkiliyor bazen siyaset enerjiyi etkiliyor iç içe geçmiş bir konu. Kuveyt'te yaptığımız bu iki günlük toplantıda da bunları çok açık şeffaf bir şekilde tüm taraflarla görüşme imkanımız oldu.

Kuveyt'te ne tür temaslar gerçekleştirildi?

Kuveyt'te, Amerika'dan tutun Arjantin'e kadar dünyanın pek çok petrol üreticisi, tüketicisi ülke vardı. İki günde 80 toplantı gerçekleşti, 80 toplantının 20 tanesi Türk heyeti ile yapılan toplantılardı. Hem Avrupa çok ilgili Türkiye ile hem de Rusya, Ukrayna, Kafkasya ve Ortadoğu. Çünkü,Türkiye enerji yollarında önemli bir merkez. Dolayısıyla bizim her söylediğimiz her yaptığımız yatırım izleniyor herkes merakla Türkiye'yi takip ediyor çünkü hatlar Türkiye üzerinden gidiyor. Türkiye baştan beri bu konuda söylediği ve elde ettiği pozisyonu giderek daha da güçlendiriyor. Herkesin enerji politikası içinde Türkiye var, herkesin dosyasının içinde bir başlık altında ya da bir formülasyon içinde Türkiye bulunuyor.

Biz de bu toplantılarda enerji fakiri bir ülkeyiz bunu biliyoruz ama sizlerle birlikte ortaklaşa enerji üretiminde beraber olmalıyız mesajını verdik. Karşılıklı diyaloga açık olmak önemli hem sizi hem karşınızdakini rahatlatıyor. Ben Sayın bakanla birlikte bu görüşmelere katıldım. Sayın Bakanın müthiş bir şeffaflığı vardı. Buda Türkiye'yi popüler hale getirdi, İran'la da konuşurken çok açık ve net Amerika ile de konuşurken açık ve netti sıkıntıları ortaya koydu. Herkesinde hak verdiği bir ülke konumuna geldik. Bakanın uyguladığı politika açıklık ve şeffaflık üzerine kuruluydu. Türkiye'ye karşı bir güven vardı. İranlılarda oradaydı bizimle de görüşmeleri oldu. Başbakan Kore sonrası Tahran'a gidecek, temaslar sürecek.

Yayımlanan Başbakanlık genelgesi önümüzdeki günlerde nükleer santral projesini hızlandırması bekleniyor, bir yanda Japonya'da yaşanan depremle birlikte giderek artan bir kamuoyu tepkisi var, nükleer santral Türkiye için vazgeçilmez mi?

Rusya ile yaptığımız anlaşma devam ediyor. Sayın Başbakan, Çin Devlet Başkan Yardımcısı geldiğinde onlara teklif etti, Başbakanın önümüzdeki günlerde Çin gezisi olacak orada yeniden konu gündeme gelecektir. Kore ile çalışma var, Japonlarla epey yol alınmıştı ama depremden sonra geri adım attılar, ek süre istediler ve biraz geri kaldılar. Tahmin ediyorum Ortadoğu'da Katar, Kuveyt 'deki finans çevreleri de ilgileniyor ve diğer firmalarla birlikte ortak olmak istiyor. Biz bu işi başaracağız zaten başka şansımız yok.

Türkiye'nin şu anda 54 bin MW kurulu elektrik gücü var Türkiye bütün yenilenebilir enerji kaynaklarını kömürünü suyunu bütün potansiyelini bir araya getirse ve hepsini de değerlendiriyor olsa 2023 yılına kadar kurulu güç olarak geleceğimiz nokta 90-91 bin MW'a ulaşıyor. Halbuki 2023 yılına gelindiğinde koyduğumuz hedefler doğrultusunda bize lazım olan 130 bin MW kurulu kapasite. İşin gerçeği ne kadar yerli kaynağımız varsa hepsini alıp kullansak bile geleceğimiz nokta 91 bin MW sonuçta bir açık söz konusu. Bizim her halükarda nükleere girmemiz lazım.

Diğer taraftan doğalgaz kullanımını da gittikçe aşağıya çekmemiz gerekiyor bu da yetmez bir yandan da enerji verimliliğini şiddetle beyinlerimize kazımamız gerekiyor. Sanayide, işyerlerinde konutlarda verimli enerji kullanımını sağlamak durumundayız. Dolayısıyla bizim 2023 veya 2025'e kadar toplam enerji üretimimizin yüzde 20'sini nükleere kaydırmamız, doğalgazı ise yüzde 30'lara kadar indirmemiz lazım. Enerji fukarası bir ülkeyiz bunu herkes biliyor buna göre tedbirlerimizi almak zorundayız.

Yenilenebilir enerji kaynakları yasası 2005 yılında çıktı, 2010 yılında bazı değişikliklere gidildi, sizce yenilenebilir enerji kaynakları yeterince devreye girebildi mi?

Elbette rüzgarımızı kullanmalıyız sektöre ilgi var ve iyi de gidiyor. Biz komisyon olarak sektörle çok iç içeyiz şu anda yaşadıkları sorunları biliyoruz mevcut yasada bir değişiklik yaparak önlerini açacağız. İtiraz ettikleri konularda önlerinin açılmasına yönelik çalışılıyor yerli malı tanımının tarifi ile ilgili bir takım çalışmalar Bakanlıkta yapılıyor yeni bir taslak hazırlanıyor ve bu konuda kararlıyız.

Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimine verdiğimiz destekler konusunda 'efendim bu rakamlar düşük' deniyor ama şunu da unutmamak lazım ki şimdiye kadar biz bu destekleri verdik, bu fiyatlardan devlete ben enerji ürettim enerjimi al diyen çıkmadı. Niye çünkü piyasada enerji fiyatı 13-14 cent, bu fiyata satıyor zaten piyasası var.

Bizim vermiş olduğumuz alım garantisi aslında bir nevi bu alanda yatırım yapan özel sektörün finansman teminini rahat sağlayabilmesine imkan verdi. Devletten aldığı alım garantisi kontratını, lisansını getirip TC Hükümeti bana 7 centten alım garantisi verdi bu fiyattan enerji elimde kalırsa satacağım, garantim var deme imkanını sağladı. Dolayısıyla bu destek yatırımcının finansman sorununu rahatlatıyor. Bizim verdiğimiz fiyat aslında enerji fiyatı değil ölçülü olarak o firmalara vermiş olduğumuz finansa erişimde bir garanti.

Dolayısıyla şimdiye kadar kimse 7 cente getirip elektrik satmış değil. Rakama bakıp bu rakam düşük derseniz doğru olmaz. Kim ne derse desin bunlar stabil halde yönetilebilir enerji kaynakları değil. Bir rüzgar santralinin yılda maksimum 2 bin saat, bir hidroelektrik santralinin 4 bin 500 saat, güneşin ise 3 bin saat çalışma süresi var. Rüzgardan bir saat sonra ne kadar elektrik üreteceğini bilmiyorsunuz sıfır mı sonsuz mu yönetme açısından sıkıntılı.

YEK yasasında yapacağını değişikliğe ilişkin daha detaylı bilgi verir misiniz?

500 kw'ye kadar serbest lisans almadan herkesin kendi enerjisini üreteceğini kanuna koymuştuk. Ama sektör şunu söylüyor: 500 kw'lik zaten santral yok, rüzgar gülleri 800 kw'dan başlıyor. 1 MW derseniz sektörün önü daha çok açılır diyorlar, makul bir talep. Kanunla yerli üretime bir takım destekler veriliyor. Burada amaç yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi yaparken bir yandan da bunun teknolojisine ve operasyon kabiliyetine sahip olmamız. Almanlara da ABD'lilere de Çinlilere de bunu söylüyoruz. Arap Baharı bittikten sonra Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Kafkaslar yenilenebilir enerji yatırımlarına bir şekilde katılacaklar. Dolayısıyla Türkiye'nin bunu üretmesi lazım bir kanat 60 metre bir jeneratör ağırlığı 7 ton civarında kulesi ayağı devasa ekipmanlar bunların nakli ciddi anlamda zor ve maliyetli.

Biz hem yerli teknoloji imalatını burada yapalım hem de önümüzdeki dönemde oluşacak 20 milyar dolar civarındaki pazarı değerlendirelim, bahsettiğim ülkelerde rekabet edebilir bir yapıya ulaşalım istiyoruz. Firmaların Afrika'ya, Ortadoğu'ya da rahat girmelerini sağlamak için mümkün olduğu kadar üretimlerini teknolojileri ile birlikte Türkiye'ye taşımalarını istiyoruz. Çelik direği beton direği yerli olarak şu an yapabiliyoruz. 60 metre uzunlukta beton direk yapıyoruz, kanat yapabiliyoruz yerli imalat konusunda bir takım teşvikler de veriyoruz. Bu teşvikler verilirken Bakanlığın hangi ürünün yerli olup olmadığı konusunda bazı endişeleri var. Bunu da uzmanlarla döküm döküm çıkarttılar, bunu kanuna koyacağız. Bu tip haklı ve dinamik talepleri biz de dinamik olup karşılamaya çalışıyoruz.

Yerli kaynaklarımızda kömür sizce yeterince devreye alınabildi mi?

Türkiye'nin nükleer ve termik santrale ihtiyacı var. Kömürün önünü mutlaka açmamız lazım, kömür santrallerinden çevreye karbon, kükürt salınacak diye tepkiler geliyor ama bunun tedbiri, gelişmiş teknolojiyle üretilmiş filtrelerle alınabilir. Biz bu santralleri yapmak zorundayız, çevreyle uyumlu, çevreye zarar vermeden gerekli önlemleri alarak kömürden de enerji üretmek mümkün. Çevrecilerin aşırı hassasiyeti bazen çok uç noktalara gidiyor. En temiz enerji olarak gördüğümüz rüzgar enerjisinin bile sakıncası ortaya çıkabiliyor. Bu konuda araştırma yapanlar, rüzgar santrallerinin kuşların ölümüne neden olduğunu, flora yapısının bozulduğunu söylüyorlar.

Kömür santrallerini kimse kendi yerleşiminde istemiyor ama kömür nerede çıkıyorsa orada değerlendirmek zorundasınız başka bir yere taşıma şansınız yok ki . Soma'da, Elbistan'da bu santraller kurulmuş orada olsun burada olmasın diye bir anlayış olamaz. O zaman işin en kolayı doğal gaza parayı verelim düğmeye basalım çalışsın, Güney Afrika'ya parayı verelim oradan iyi kömür gelsin bu şekilde enerji politikası olmaz.

Kömürün önünü açacak çok özel tedbirler hazırlanıyor. Biz şimdiye kadar kömür havzalarımızı ilan edip tahsis ediyorduk 20-30 milyon dolar gibi paralar alıyorduk. Yatırımcı başlıyordu orada tesisin santralini kurmaya finansmanı da dışarıdan karşılandığı için bir maliyeti vardı. Şimdi kömür havzalarını yine ihaleyle tahsis edip tesis üretime geçtikten sonra üretimden pay almak gibi bir model üzerinde çalışılıyor. Dolayısıyla burada daha kısa sürede ve daha az maliyetle enerjiye ulaşmayı hedef aldık. Bu sektöründe bizimde işimize gelir.

Nükleer santralde bir yılda ürettiğimiz elektriği doğalgazda ürettiğimiz zaman doğalgaza 7.5 milyar dolar para ödememiz lazım. Bu önemli bir rakam bu yükü kaldıramayız ülke olarak hem ucuz hem de düzenli ve stabil bir enerji politikamızın olması lazım. İstikrarlı bir enerjiye ihtiyacımız var. Çünkü ben üretmek zorundayım ve ürettiğimi de satıp para kazanmak zorundayım, ihracatta rekabet için enerjiyi ucuza temin etmek zorundayım. Dışa bağımlılıktan kurtulmalıyım. Mümkün olduğunca kendi enerji kaynaklarımla üretmek zorundayım. Nükleerden başka şansım yok. Almanya bunu yapmışsa Fransa yapmışsa Ermenistan'da Bulgaristan'da hemen yanı başımızda nükleer santraller varsa onlar Türkiye'yi etkilemiyor da benim kuracağım santral mi Türkiye'yi tehdit ediyor. Varsa bir tehdit hepsi için sözkonusu. Almanya 2050 yılına kadar nükleerden çıkacak deniyor niye çünkü bunlarında bir ömrü var, ömrünü tamamlayanları kapatmamız lazım. Almanya ömrü dolanları 2050'ye kadar kapatacak. Fransa'da 27 tanesi çalışıyor, 14 tane santralin dünyada değişik ülkelerde yapımı devam ediyor kimse nükleerden vazgeçmiş değil.

Yeni teşvik sistemi üzerindeki çalışmalar tamamlandı, Başbakan'ın açıklaması bekleniyor. Hangi ayaklar üzerine oturacak?

Teşvikle ilgili biraz daha kapsamlı bir çalışma yapıldı. Cari açık sorunu var, belirlediğimiz 8 ana sektör ithalat yapan ve desteklememiz gereken sektörler. Katma değeri yüksek yatırımları Türkiye'nin neresinde olursa olsun desteklemeliyiz bu konuda çalışmalar var sanayileşmiş iller bazı alanlarda öne çıkmaya başladı, hangi şehir hangi havza hangi alanda daha başarılı ise o alana yönelik özel teşvikler var. Ayrıca bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan kaldıracak teşvikleri devreye sokmak lazım bu ayaklar üzerine oturan bir teşvik paketi hazırlanıyor. Bu kez havza bazında değil iller bazında tek tek sosyal gelişmişlik düzeylerine göre inceleniyor. Teşvik paketi hazır, Sayın Başbakanın onayından sonra çıkacak. Burada illerin birbiriyle aralarında olan mesafenin hakkaniyetli olarak belirlenmesi lazım bundan önceki düzenlemede Gaziantep ile Adıyaman aynı havzadaydı, Adıyaman kendini mağdur hissetti, Malatya, Bingöl, Tunceli aynı havzadaydı, Tunceli Bingöl kendisini daha mağdur hisseti bu psikolojiyi de ortadan kaldıracak bir yenilenme sağlandı.

Bor tesislerinin özelleştirilmesi ne ilişkin bir yasa tasarısı Meclis'e sunuldu. Tasarıya muhalefetten itiraz geliyor. Buradan beklenen fayda nedir?

Tasarı henüz komisyon gündemine gelmedi. Her konunun tartışılması gerekiyor, ülkenin menfaati neredeyse herkes orada birleşmeli. Tartışmayı Türkiye ve sektörle birlikte yapmak zorundayız. Borla ilgili stratejik çalışma yapan BOREN diye bir kurumumuz var katma değeri yüksek ürünler konusunda çalışmalar yapıyor. Özel sektörün dinamiğini bu alana da aktarmak istiyoruz. Biz siyasi duruş itibariyle özel sektör eliyle kalkınmayı inanıyoruz ve bunu hedefliyoruz. Bana göre adalet, emniyet ve savunma devlet kontrolünde olmalı, diğer tüm alanlarda devlet düzenleyici ve denetleyici olmalı. Dünyada bugün bir markamız yok diye şikayet ediyoruz, demek ki devlet eliyle bu işi dinamik yapamıyoruz sürdüremiyoruz bir hantallaşma oluyor. Özel sektör daha çabuk yapıyor.Bir örnek vermek gerekirse geçen yıl devreye aldığımız hidroelektrik santrallerinin üretim miktarı 3 tane Atatürk barajının ürettiği elektriğe eşit bunları özel sektör dinamiği ile yaptık, hazine garantisi vermedik, hazineden para vermedik kendi imkanlarıyla yaptılar irili ufaklı üç tane Atatürk Santralini devreye aldık. Türkiye artık bu dinamiği yakaladı. Telekom'u, GSM operatörlerini özelleştirmeseydik telekomünikasyonda bu kadar hızlı yol alabilir miydik? Savunma sanayinde özel sektörün devreye girmesiyle son dönemde önemli oranda ihracat yapıyoruz .Tasarı tartışılabilir ama siyaset itibariyle biz buna inanıyoruz, sonuçlarına baktığınız zaman bu politikanın sonuçları daha verimli çıkıyor.


Ayrıntılardaki Mücahit FINDIKLI

Ferit B.PARLAK

Malatya Ticaret ve Sanayi Odası'nın eski Başkanı Mücahit Fındıklı'yı 2007 yılında, yeni milletvekili olduğu dönemde ağırlamıştık bu sayfada.
O sohbette, Anadolu'da herhangi bir kent kalkınmaya başlayınca, görünmez bir el tarafından engeller çıkarıldığını anlatmaya çalışmıştı Fındıklı.
Bunun sadece sınır kentlerde değil Malatya'da da, Maraş'ta da, Çorum'da da, Sivas'ta da yaşanıldığını dile getirmişti.
Bu nedenle 'teşvik' denildiği zaman güldüğünü, bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınması için gerekli olan tek şeyin 'huzur' olduğunu vurgulamıştı.
Fındıklı kaynak kullanımındaki sıkıntılara da dikkat çekmiş, büyük kaynakların, dağınık ve ağır bürokrasinin çarkında eridiğini ve heba edildiğini, bunun çok basit uygulamalarla engellenebileceğini ve bu kaynakların ekonominin katalizörü olabileceğini ifade etmişti.
Mikro düzeyde atılacak adımların ekonomi için elzem olduğunu, bu adımların atılabilmesini ise merkezin ve bölgelerin takım oyununu iyi oynamasına bağlamıştı.
Sonraki sohbetlerimizde ise Sanayi Komisyonu'nun arzulanan resme yapacağı/yapabileceği katkıları konuşmuştuk.
Bu sohbette ise arzulanan resmin temelini oluşturacak enerji kaynakları ve enerji politikaları üzerinde yoğunlaştık.